Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Bu yazımızda, insanlığın tarih sahnesine çıkışıyla birlikte çevresel etmenlerin toplum ve birey üzerindeki etkileri doğrultusunda şekillenen ve hayvanlara kutsal değer ve anlamlar yüklenmesine neden olan inanç pratiklerine odaklandık. Hayvanların yalnızca biyolojik varlıklar olarak değil, aynı zamanda mitolojik, sembolik, etik ve ruhsal düzlemlerde de anlamlandırıldığı, tarih boyunca farklı kültürel zeminlerde gözlemlenebilir bir örüntü olarak karşımıza çıkmaktadır. Asırlar süren bu süreçte hayvanlar, kimi zaman gökyüzüyle yer arasında aracılık yapan kozmik haberciler, kimi zaman da doğanın ruhunu taşıyan totemik figürler ya da ataların yeryüzündeki yansımaları olarak konumlandırılmışlardır. Özellikle animist inanç sistemleri üzerinden yürütülen tartışmalarda, hayvanların kutsallığının yalnızca fiziksel güçlerine ya da doğa içindeki rollerine duyulan hayranlıkla açıklanamayacağı görülmüştür. Hayvanlara atfedilen kutsallığın şekillendiği bu inanç sistemleri-ister Paleolitik Dönem mağara resimlerinde, ister Sibirya'dan Avustralya'ya uzanan şaman ritüelleri ve Aborjin mitolojilerinde olsun-insanlığın doğa ile kurduğu ilişki biçiminin çok katmanlı ve süreklilik arz eden yönlerini yansıtmaktadır. Bu ilişkide kutsal olan, insanın kendi dışında bir güce boyun eğmesi değil; insanla hayvan, doğayla birey arasında kurulan karşılıklı tanıma, sorumluluk ve sınır bilgisine dayalı bir yaşam anlayışıdır. Bu açıdan baktığımızda, hayvan tapınımı olarak adlandırılan olgunun, yalnızca dinsel bir ritüel pratiği değil, aynı zamanda doğayla kurulan etik, estetik ve varoluşsal ilişkinin ifadesi olduğu anlaşılır. Günümüz hayvan hakları savunucularının, hayvanları bilinçli ve hak öznesi olarak tanımlaması, temelde animist düşüncenin kadim ontolojisiyle-farkında olunmadan-örtüşen bir kavrayıştır. Bu bağlamda, geçmişin inanç sistemleriyle bugünün etik talepleri arasında düşündüğümüzden çok daha derin bir bağ bulunduğu söylenebilir. Bu yazımızda, hayvanların hangi düşünsel süreçlerle kutsallaştığını, hangi olayların ya da sembolik anlamların onları sıradanlıktan çıkarıp farklı bir konuma taşıdığını ve farklı kültürlerde nasıl şekillendiklerini ele alacağız. Mitolojik örneklerden halk inanışlarına, dini metinlerden toplumsal ritüellere kadar uzanan geniş bir çerçevede hayvanların neyi temsil ettiğini, ne zaman sıradanlıktan çıkıp anlam yüklü varlıklara dönüştüğünü inceleyeceğiz. Amacımız, hayvanların kültürel hafızadaki izlerini takip ederek insanın doğayı anlamlandırma çabasının hayvan figürleri üzerinden nasıl şekillendiğine odaklanmaktır.
Limbik sistemin yapıları beynin derinliklerinde, temporal lobların hemen altında ve beyin sapının hemen üzerinde, serebral korteksin altında bulunur. Limbik sistem amigdala, hipokampus, hipotalamas, singulat girus gibi yapıları kapsar. Özellikle amigdala korku, öfke, sevinç gibi temel duyguların işlenmesinden sorumludur. Bu nedenle limbik sistem duyguların oluşturulduğu, anlamlandırıldığı, bedende ifade edildiği ve belleğe kaydedildiği bir merkez olarak kabul edilir ve sinir sistemimizin duygusal yönü olarak görülür.
Araştırmacılar, aşırı sıcak maddelerin atom sıcaklığını ilk kez doğrudan ölçmeye çalışırken yanlışlıkla onlarca yıllık bir teoriyi çürüttüler ve altının, teorik erime sıcaklığının 14 katına kadar erimeden ısıtılabileceğini keşfettiler.
Araştırmacılar, bebeklerin ilk yaşından önce müzik eşliğinde dans benzeri hareketler sergilediğini ve bunun beyin gelişimini anlamak için kullanılabileceğini keşfetti. Bebekler tanıdık şarkılarda daha fazla dans ve hareket etmesi küçük yaşta ritim algısına sahip olduklarını gösteriyor. oynar. Bu bulguların dil gecikmesi olan çocuklara yardımcı olabileceği ve ebeveynlik sürecini kolaylaştırabileceği düşünülüyor.
Biotechnology dergisinde yayımlanan çalışma, yapay zekanın protein yapısını bilmeden bile zararlı proteinlere karşı ilaç benzeri moleküller tasarlayabildiğini ortaya koyuyor. PepMLM adlı yapay zeka aracı, sadece proteinin amino asit dizisini kullanarak kanser, Huntington hastalığı ve viral enfeksiyonlara karşı etkili peptitler geliştiriyor. Laboratuvar testlerinde bu peptitlerin hastalıkla ilişkili proteinlere başarıyla bağlanabildiği ve onları parçalayabildiği kanıtlandı. Araştırmacılar, gelecekte genel amaçlı ve programlanabilir bir peptit tedavisi platformu oluşturmayı hedefliyor.
Yeni bir araştırma, endüstriyel özel arazilerde yüksek şiddetli orman yangını riskinin kamu ormanlarına kıyasla neredeyse bir buçuk kat fazla olduğunu ortaya koyuyor. LIDAR verileriyle oluşturulan üç boyutlu haritalar, Sierra Nevada’da beş büyük yangından önceki orman yapısını ayrıntılı biçimde gözler önüne serdi. Bulgular, özellikle gövde yoğunluğunun ve düzenli ağaç sıralarının yangın şiddetini artırdığını gösteriyor. Çalışma, uygun yönetim stratejileriyle bu risklerin azaltılabileceğine ve gelecekte daha dirençli ormanlar oluşturulabileceğine işaret ediyor.
Son 20 yılda Kuzey Kutbu’ndaki deniz buzu kaybı beklenenden daha yavaş ilerledi. Uydu verileri, kayıp oranının önceki dönemlere göre dört-beş kat azaldığını gösteriyor. Modeller, bu yavaşlamanın doğal iklim çeşitliliğinden kaynaklanan geçici bir duraklama olduğunu ortaya koyuyor. Bilim insanları, sürecin yakında hızlanarak uzun vadeli düşüş eğilimini yakalayacağını vurguluyor.
Yeni bir araştırma, ısı stresine maruz kalan Victoria Tazmanya Meşesi ormanlarının hızla seyreldiğini ve karbon yutağından karbon kaynağına dönüştüğünü ortaya koyuyor. Melbourne ve New Hampshire üniversitelerinden bilim insanları, 50 yıllık veriyi analiz ederek her derece sıcaklık artışında %9 ağaç kaybı yaşandığını keşfetti. Araştırma, 2080 yılına kadar 3°C'lik artışla ağaç yoğunluğunun %24 azalacağını ve bunun bir milyon arabanın 75 yıl boyunca yol kat etmesi kadar karbon salınımına neden olacağını gösteriyor. Çalışma, seçici ağaç seyreltme yönteminin ormanların kuraklığa dayanıklılığını artırabileceğini öne sürüyor.
Arkeologlar Antiquity dergisinde yayınladıkları çalışmada, ilk bin yıla ait 245 gümüş sikkeyi analiz ederek bölgenin ekonomik yapısını aydınlatıyor. Bangladeş ve Vietnam'da bulunan sikkelerin aynı baskı kalıbıyla üretildiğini belirliyor, bu da 1.600 kilometre mesafedeki bölgeler arasında ticari bağlantı olduğunu gösteriyor. Çalışma Myanmar gibi çatışma bölgelerindeki kültürel mirasın korunması ve yasa dışı antika ticaretinin önlenmesi için önemli katkılar sağlıyor.
Shenzhen Üniversitesi araştırmacıları, düzenli bağış yapmanın depresyon belirtilerini azaltabileceğini keşfetti. İki ay boyunca günlük küçük miktarlarda çevrimiçi bağış yapan 883 katılımcı üzerinde yapılan üç ayrı çalışmada, cömert davrananların daha az bağış yapanlara kıyasla belirgin zihinsel sağlık yararı görüldü. Araştırmacılar, çevrimiçi platformların sosyal kaygısı olan depresyon hastalarına daha uygun olduğunu ve yüz yüze müdahalelere göre daha az stres yarattığını belirtti. Bu bulgular, klinisyenlerin depresyon tedavisinde prososyal terapiler geliştirmesine ve gönüllülük gibi diğer özgeci eylemleri kapsayan yaklaşımlar tasarlamasına yol açabilir.
Queensland Üniversitesi araştırmacıları, evrenin evrimini açıklamak için maddenin çöken bölgeleriyle genişleyen boşlukları birlikte ele alan yeni bir matematiksel model geliştirdi. Model, 11 milyar ışık yılı derinliğindeki DESI verilerini kullanarak evrendeki karmaşık yapıların etkileşimini hesaplıyor. Araştırma, standart kozmoloji modelinin aksine boşluklar ve kümelerin ölçümler üzerindeki etkisini yeni fizik teorisi gerektirmeden açıklıyor. Bu yaklaşım, Hubble gerilimi ve dinamik karanlık enerji gibi modern kozmolojinin temel sorunlarına çözüm sunabilir.
Cell dergisinde yayınlanan çalışma, domatesin patatesin ortaya çıkmasını sağladığını ortaya koyuyor. Araştırmacılar, erken dönem domates bitkilerinin yaklaşık 9 milyon yıl önce başka bir atasal grupla melezleştiğini keşfetti. Bu melezleşmeden yumru yapma özelliği için gerekli gen kombinasyonuna sahip melez yavrular oluştu. Bulgular, gelecekte tohumla çoğaltılan yeni patates çeşitlerinin yaratılmasına katkı sağlayabilir.
Yeni bir çalışma, canlı türlerinin büyük bölümünün birkaç büyük grupta yoğunlaştığını ortaya koyuyor. Analizler, bitkilerden böceklere ve omurgalılara kadar bilinen türlerin %80’inden fazlasının hızlı çeşitlenme dönemlerinde evrimleştiğini gösteriyor. Bu çeşitlenmeler, yeni yaşam alanları veya evrimsel yeniliklerle tetikleniyor. Bulgular, yaşam çeşitliliğinin evrimsel dinamiklerini anlamada kritik bir adım sunuyor.
Karolinska Enstitüsü araştırmacıları, yaşam boyunca kaslarda ve kan damarlarında biriken somatik mutasyonların yaşlanma sürecini nasıl etkilediğini araştırdı. Çalışmalar, bu mutasyonların kas gücünü azalttığını ve damar yaşlanmasını hızlandırdığını ortaya koydu. Araştırmacılar özellikle progeria hastalığında görülen progerin proteininin böbrek hastalarının damarlarında da bulunduğunu keşfetti. Bulgular yaşa bağlı hastalıklar için yeni tedavi yöntemleri geliştirilmesine katkı sağlayabilir.
2024 ABD seçimleri sonrası Bluesky örneğinde olduğu gibi, sosyal medyada kutuplaşma yeniden gündeme geldi. Amsterdam Üniversitesi araştırmacıları, yapay zekâ ile oluşturdukları sanal kullanıcılarla bu süreci simüle etti. Deneyler, algoritma olmasa bile yeniden paylaşım ve takip gibi temel işlevlerin bile yankı odaları ve aşırılıklar yarattığını gösterdi. Uzmanlar, kutuplaşmayı azaltmak için kolay çözümler olmadığını ancak kullanıcı davranışlarının belirleyici olabileceğini vurguluyor.
Krumlov Ormanı'nda keşfedilen mezarlardaki iki kadın madenci üzerinde yapılan analizler, yaşamları boyunca ağır fiziksel koşullarda çört madenciliği yaptıklarını ortaya koyuyor. DNA testleri kadınların kardeş olduğunu, yüksek hayvansal protein diyetiyle beslendiklerini ancak yaralı olduklarında bile çalışmaya zorlandıklarını gösteriyor. Bu bulgular çört madenciliğinin sadece pratik değil, sosyal ve kültürel öneme sahip kutsal bir iş olabileceğini düşündürüyor.
Yaklaşık 400 milyon yıl önce balıkların sudan karaya çıkma denemesine dair bilinen en eski fosil kanıtı keşfedildi. Polonya'da bulunan bu fosilleşmiş izler, modern akciğerli balıkların karada bıraktığı izlere benziyor ve suda değil, karada hareket edildiğine işaret ediyor. Bu keşif, omurgalıların karaya geçişini en az 10 milyon yıl geriye çekebilir. Ayrıca, bu izler bu balıklardaki ilk el tercihinin de solaklık olabileceğine dair ilk bulgulara işaret ediyor.
Current Directions in Psychological Science'ta yayınlanan çalışma, köpek-sahip bağının altında yatan biyolojik ve kültürel sebepleri açıklıyor. Araştırmacılar, işbirlikçi çocuk yetiştirme içgüdümüzün köpeklerde yeni bir çıkış noktası bulduğunu keşfetti. Modern toplumda geniş ailelerin azalması ve sosyal izolasyonun artması bu bağı güçlendiriyor. Bulgular, yaşlanan nüfus ve artan yalnızlığa karşı yeni müdahale yöntemleri geliştirilmesine katkı sağlayabilir.
Tüberküloz (TB), Mycobacterium tuberculosis kompleksinin neden olduğu, öncelikle hava yoluyla bulaşan ve küresel ölçekte önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya devam eden bulaşıcı bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, her yıl milyonlarca yeni vaka ve bir milyondan fazla ölümle, özellikle COVID-19 sonrası dönemde, bulaşıcı hastalıklara bağlı ölümlerin önde gelen nedenlerinden biri konumundadır. Hastalık yükü, başta Hindistan, Endonezya, Çin, Filipinler ve Pakistan olmak üzere belirli ülkelerde orantısız bir şekilde yoğunlaşmaktadır. Klinik olarak TB, akciğerleri tutan pulmoner formdan lenf bezleri, merkezi sinir sistemi, kemikler, böbrekler gibi hemen her organı etkileyebilen ekstrapulmoner formlara kadar geniş bir yelpazede seyreder. Enfeksiyon, bağışıklık sisteminin bakteriyi kontrol altında tuttuğu, semptomsuz ve bulaştırıcı olmayan latent tüberküloz enfeksiyonu (LTBI) şeklinde kalabileceği gibi; öksürük, balgam, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı gibi belirtilerle seyreden, bulaştırıcı aktif hastalığa da ilerleyebilir. Tanı süreci genellikle zordur ve klinik şüphe (öykü, fizik muayene), radyolojik görüntüleme, immünolojik testler ve etkenin mikrobiyolojik olarak gösterilmesini içeren çok adımlı bir yaklaşım gerektirir. Özellikle yayma mikroskopisinin duyarlılığının düşük olması ve kültürün yavaş sonuç vermesi, NAAT'ların ise kaynak gerektirmesi tanıdaki zorluklardandır. Doğru numune toplama ve laboratuvar uygulamaları da tanısal başarı için kritiktir. TB gelişiminde HIV koenfeksiyonu, yetersiz beslenme, diyabet, tütün ve alkol kullanımı, iç mekan hava kirliliği ve düşük sosyoekonomik koşullar gibi birçok risk faktörü rol oynamaktadır. Hastalığın önlenmesi; enfeksiyon kontrolü, mevcut tek aşı olan BCG'nin (özellikle çocukluk çağı ağır formlarına karşı etkili ancak genel etkinliği sınırlı ve değişken) kullanımı ve risk gruplarında LTBI'nin aktif hastalığa ilerlemesini önlemek için kemoprofilaksi stratejilerine dayanır. Aktif tüberkülozun tedavisi, ilaç direncini önlemek için birden fazla ilacın en az 6 ay boyunca düzenli kullanılmasını gerektirir. Tedaviye uyumun sağlanması kritik öneme sahiptir ve Doğrudan Gözetimli Tedavi uyumu artırmada etkili bir stratejidir. Gebelik, çocukluk çağı, HIV koenfeksiyonu gibi özel durumlarda tedavi rejimleri ve ilaç seçimleri farklılık gösterebilir. Giderek artan bir sorun olan ilaca dirençli tüberküloz (özellikle Çok İlaca Dirençli TB - ÇİD-TB), daha uzun süreli, daha toksik ve daha pahalı ikinci basamak ilaçlarla tedavi gerektirir ve tedavi başarısı daha düşüktür. Seçilmiş ÇİD-TB vakalarında cerrahi tedavi de bir seçenek olabilir. Tedavi sonrası dönemde hastalar nüks ve çeşitli akciğer komplikasyonları açısından takip edilmelidir. Tüberkülozun prognozu, hastalığın formu, ilaç direnci durumu, hastanın bağışıklık durumu, tedaviye uyumu ve sosyoekonomik faktörler gibi birçok etkene bağlıdır. Tedavi edilmediğinde ölümcül olabilen bu hastalıkla mücadelede, erken tanı, etkili tedavi, önleme stratejileri, yeni tanı yöntemleri/ilaçlar/aşılar için yapılan araştırmalar ve özellikle yüksek yük taşıyan ülkelerdeki finansman eksikliklerinin giderilmesi gibi çok yönlü ve koordineli çabalara ihtiyaç duyulmaktadır. Tarih boyunca insanlığı etkileyen bu eski hastalığın yükünü azaltmak, küresel bir öncelik olmayı sürdürmektedir.
Uluslararası Matematik Olimpiyatında yapay zekâlar tarihlerinde en yüksek başarılarını elde etti. Google ve OpenAI modelleri 4,5 saatlik sınavda 6 sorudan 5’ini çözüp 35 puan aldı. Çözümleri açık ve izlenebilir bulundu ancak hesaplama gücü ve denetim konuları hâlâ belirsiz. Bu ilerleme, tam başarı ve çevresel etkilerin yönetimi için yeni çalışmalar gerektiriyor.
Madde, doğada katı, sıvı, gaz ve plazma gibi farklı hallerde bulunabilir. Hal değişimi, maddenin bir halden başka bir hale geçmesi sürecidir. Bu geçişler sırasında madde ya ısı alır ya da ısı verir, ancak sıcaklığı sabit kalır. Örneğin, buz eriyerek sıvı hale gelirken ısı alır, ama erime süresince sıcaklığı 0 °C’te sabit kalır. Hal değişimi çeşitleri arasında erime, donma, buharlaşma, yoğuşma, süblimleşme ve kırağılaşma bulunur. Bu olaylar, doğadaki su döngüsü gibi pek çok süreci açıklar ve günlük yaşamda sıkça karşımıza çıkar. Ayrıca hal değişimi, maddenin tanecikli yapısını ve ısı ile ilişkisini anlamak için önemlidir.