Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Bilim, evrenin nasıl çalıştığını anlamak istediğimizde yaptığımız şeydir. Bilim evrendeki her şeyin nasıl çalıştığı ve birbirleriyle nasıl etkileşime girdiği hakkında gerçekleri keşfetme ve teoriler geliştirme sürecidir. Bilim sadece fiziksel dünyayla sınırlı değildir, aynı zamanda insan davranışları ve sosyal etkileşimlerin incelenmesini de içerir. Hayvanların davranışlarından çeşitli ilaçların insanlar üzerindeki etkilerine kadar her şeyi incelemek için bilimsel yöntemler kullanıyoruz. Bilimsel yöntemi kullanarak, çevremizdeki dünya hakkında sürekli yeni şeyler öğreniyoruz. Bilim önemlidir çünkü çevremizi anlamamıza ve yaşamlarımız hakkında bilinçli kararlar vermemize izin verir. Sorunlara çözüm bulmamıza ve gelecekteki olaylar hakkında tahminlerde bulunmamıza yardımcı olur. Bilim olmasaydı, yaşadığımız evrenin inanılmaz karmaşıklığından habersiz, tamamen karanlıkta yaşıyor olurduk.
Güney Afrika'da arkeologlar, yaklaşık 20.000 yıl öncesine ait taş aletleri keşfetmek için deniz seviyesinden 23 metre yükseklikteki bir mağaraya tırmanmak zorunda kaldılar. Bulunan bıçaklar 24.000 ile 12.000 yıl öncesine, dünyanın son büyük buz çağının sonlarına doğru tarihleniyor ve bu dönemde mağara şu anki kıyıdan 75 kilometre içerideydi. Aletlerin ve yapım tekniklerinin bölge genelinde benzer şekilde bulunması, o dönem insanlarının uzun mesafeler üzerinden bilgi paylaşımı yaptığını gösteriyor.
Yaklaşık 15.000 yıl önce Fas'taki Taforalt Mağarası'nda yaşayan insanlar, ölü gömme ritüellerinde toy kuşlarıyla ziyafet çekiyordu. Mağaradaki mezarlarda bulunan kesilmiş ve pişirilmiş toy kuşu kemikleri, bu büyük kuşların eski topluluklar için kültürel açıdan önemli olduğunu gösteriyor. Toy kuşlarının avlanıp mağaraya taşınması büyük çaba gerektirdiğinden, araştırmacılar bunun günlük bir rutin değil, özel ritüel ziyafetleri olduğunu düşünüyor. Araştırmacılar, bu kadim bağın ortaya çıkarılmasının günümüzde kritik tehlike altında olan Fas toy kuşu popülasyonunun korunmasına yardımcı olmasını umut ediyor.
Günümüz Ukrayna'sında bulunan tarih öncesi yerleşimde keşfedilen ocak kalıntıları, son buzul çağında yaşayan insanların ateşi ustaca kontrol ettiğini gösteriyor. Araştırmacılar, farklı amaçlar için tasarlanmış ocaklarda ana yakıt olarak özellikle ladin ağacı kullanıldığını ve bazı ateşlerin 600°C'nin üzerinde sıcaklıklara ulaştığını tespit ettiler. İnsanların mevsime ve ihtiyaca göre farklı tipte ocaklar inşa ettikleri ve muhtemelen hayvan yağı ve kemiklerini de yakıt olarak değerlendirdikleri anlaşılıyor. Bu bulgular, buzul çağı koşullarında hayatta kalabilmek için atalarımızın piroteknik konusunda ileri düzeyde bilgiye sahip olduğunu kanıtlıyor.
Texas A&M'den Dr. Michael Tice ve ekibi, NASA'nın Perseverance aracının topladığı verilerle Mars'taki Jezero Krateri'nin demir açısından zengin farklı volkanik kaya türlerinden oluştuğunu keşfetti. Araştırmacılar, PIXL adı verilen gelişmiş X-ışını spektrometresi kullanarak kayaların kimyasal bileşimini ve dokularını olağanüstü ayrıntılarla inceleyebildi. Bu volkanik aktivitenin uzun süre devam etmiş olabileceği ve bunun Mars'ta yaşam için gerekli koşulların uzun süre korunmasını sağlamış olabileceği düşünülüyor.
Malta'daki Latnija mağarasında bulunan 8.500 yıllık kanıtlar, avcı-toplayıcıların tarım Avrupa'ya yayılmadan bin yıl önce bu adayı ziyaret ettiğini gösteriyor. Araştırmacılar, bu antik denizcilerin soyu tükenmiş hayvanları avladığını ve en az 100 km açık denizi basit oyma kanolarla aştığını belirtiyor. Bu keşif, Malta tarihöncesine bin yıl ekleyerek Mezolitik toplulukların denizcilik yeteneklerinin ve ekosistem etkilerinin yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor.
Yeni bir bilimsel araştırma, Florida marangoz karıncalarının (Camponotus floridanus) ölümcül yaralanmalara karşı hayat kurtarıcı cerrahi müdahaleler gerçekleştirdiğini ortaya koydu. Bu olağanüstü davranış, sadece insanların değil, karıncaların da "ameliyat" yapabildiğini gösteriyor.
Cambridge Üniversitesi'nden bilim insanları, 124 ışık yılı uzaktaki K2-18b gezegeninde yaşam izlerine işaret eden bulgular elde etti. NASA’nın James Webb Uzay Teleskobu ile yapılan araştırmada, gezegenin atmosferinde biyolojik işaretler tespit edildi. Ancak, bu bulgular yaşamın kesin kanıtı mı?
Astronomlar, bir gezegenin yıldızına çarparak yok oluşunu ilk kez gözlemledi. James Webb verileri, 12.000 ışık yılı uzaktaki genç yıldızın kızıl dev olmadığını, Jüpiter büyüklüğündeki gezegenin yörüngesel çöküşle çarptığını saptadı. Gezegen, yıldızın atmosferine sürtünerek parçalandı. Bu süreç astrofiziksel intihar olarak tanımlandı. Araştırmacılar, James Webb ve Vera Rubin Gözlemevi ile benzer olayları araştıracak.
Soyu tükenmiş hayvanları geri getirme çabaları bilim dünyasında heyecan uyandırıyor. Ancak gerçekten diriliş mi söz konusu, yoksa sadece teknolojik benzerler mi yaratılıyor? İşte modern genetik mühendisliğin sınırlarında dolaşan bu tartışmalı sürecin perde arkası...
Columbia Üniversitesi araştırmacıları, plastiği oluşturan sert ve yumuşak katmanlardan, yumuşak olanların çevresel faktörlerle zayıflamasının bu parçalanmaya neden olduğunu tespit etti. Oksidasyon ve UV gibi etkilerle bozulan yumuşak katmanlar bağlayıcı işlevini kaybedince, kristal katmanlar ayrılarak çevreye yayılan nanoplastiklere dönüşüyor. Araştırmacılar, yumuşak katmanların mimarisinin daha esnek tasarlanmasının nanoplastik miktarını azaltabileceğini öne sürüyor.
İnsanoğlu binlerce yıldır gökyüzüne bakıp “Orada ne var?” diye sordu. Ay’a ilk adım atıldığından beri ise bu sorular daha da derinleşti. Uzay sadece yıldızlarla dolu bir boşluk değil; garip, hayranlık uyandıran ve zaman zaman akıllara durgunluk veren gerçeklerle dolu. Hazırsan, uzayın karanlık boşluğunda aklını zorlayacak 10 ilginç bilgiye göz atalım. 1. Uzay Sessizdir… Tam Anlamıyla! […]
Columbia Üniversitesi araştırmacıları, plastiği oluşturan sert ve yumuşak katmanlardan, yumuşak olanların çevresel faktörlerle zayıflamasının bu parçalanmaya neden olduğunu tespit etti. Oksidasyon ve UV gibi etkilerle bozulan yumuşak katmanlar bağlayıcı işlevini kaybedince, kristal katmanlar ayrılarak çevreye yayılan nanoplastiklere dönüşüyor. Araştırmacılar, yumuşak katmanların mimarisinin daha esnek tasarlanmasının nanoplastik miktarını azaltabileceğini öne sürüyor.
Oxford Üniversitesi'nden Dr. Leah Veronese, Shakespeare'in 116. Sone'sinin nadir el yazması kopyasını 17. yüzyıl şiir derlemesinde keşfetti. Bu el yazması, Elias Ashmole'un evrakları arasında bulunup İngiliz İç Savaşı döneminde şiirin siyasi amaçla yeniden yorumlanışını ve müzikle uyumlandırılışını gösteriyor. Kraliyet yanlısı şiirlerle çevrili bu versiyon, romantik aşkı anlatan bir soneyi adeta siyasi bir bildiriye dönüştürüyor. Bu keşif, Shakespeare'in eserlerinin tarihsel kriz dönemlerinde nasıl farklı bağlamlarda kullanıldığına ışık tutuyor.
Bar-Ilan Üniversitesi araştırmacıları, 780.000 yıllık nişasta taneleri inceleyerek eski avcı-toplayıcıların beslenme alışkanlıklarını ortaya çıkardı. Bazalt aletler üzerinde bulunan kanıtlar, meşe palamudu, tahıllar, baklagiller ve su bitkileri dahil olmak üzere bitkisel gıdaların yaygın tüketimini gösteriyor. Bu bulgular, insanların öncelikle hayvansal proteine dayalı beslendiği yönündeki yaygın inanışı ve günümüzdeki paleo diyeti gibi yaklaşımları sorguluyor.
AlphaGeometry2, Uluslararası Matematik Olimpiyatları'nda altın madalya seviyesini aşarak yapay zekanın matematik alanındaki hızlı yükselişini kanıtladı. Google DeepMind'in Gemini entegrasyonu ve geometrik nesneleri hareket ettirme kabiliyeti sayesinde model, son 25 yıldaki olimpiyat geometri sorularının %84'ünü çözmeyi başardı. Uzmanlar, yapay zekanın olimpiyatlarda tam puan almasının yakın olduğunu düşünürken, 2025 Avustralya'daki olimpiyatlarda duyurulacak yeni problemler sistemler için gerçek bir sınav olacak.