Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Bir fotoğrafçı olarak dünyaya farklı bir pencereden bakıyorum. Aksi takdirde sonsuza dek kaybolacak olan anları yakalarım. Fotoğraflarım aşk ve kayıp, umut ve umutsuzluk hikayeleri anlatıyor. İnsanlığın durumunu tüm güzelliği ve kederiyle belgeliyorlar. Benim objektifimden, tarihin en muhteşem anlarından bazılarına tanık oldum. İnsanlığın en kötüsünü de gördüm. Ama ne fotoğrafı çekersem çekeyim, her zaman içindeki güzelliği bulmaya çalışırım. Çünkü benim için fotoğrafçılık budur.
Bölüm 06, Nepal, Chitwan 4 Temmuz 2024 – Perşembe Sabah erken, altıda kalkıp, hazırlanıp kahvaltıya iniyoruz. Kahvaltı güzel. Üç, dört aydır şu meşhur üç beyazı “un, şeker, tuz” bırakmıştım. Bu tatilde yiyecek sıkıntısı olmasın diye olayı biraz esnettim. Tuz yok, şeker az ama ekmek, hamur tam gaz. Bu anlamda kahvaltı güzel geliyor. Tek eksik zeytinle peynir. Kahvaltıdan sonra yürüyerek nehir kıyısına gidiyoruz. Burada ağaçtan oyma mı, fiberden mi olduğunu kestiremediğim kanolar var. Bu arada yüzen timsahlar görünüyor. Biraz da tırsarak biniyoruz bir kanoya. Güzel fotoğraflar çekerek ilerliyoruz. Yanlış anlamadıysam bu nehir de Ganj’a
Benim içimdeki ressam, Matisse’e yakın oturur. Ama Picasso’yu da büyük kabul eder, Modigliani ile sabaha dek dans eder, Pre-Raphaeliteler’i hep özler, Edward Hopper’ı izler. Avni Lifij’i, Erol Akyavaş’ı, Mübin Orhon’u, Burhan Uygur’u, Cihat Burak’ı, Yüksel Arslan’ı, Mehmet Güleryüz’ü, Mustafa Horasan’ı, Alp Tamer Ulukılıç’ı çok sever. Herkesin en az bir ressamı vardır. Ama yine de bazı ressamları, nedenini açıklayamasak da diğerlerinden daha çok severiz. Matisse’e gelince; o ayrıksıdır, sıra dışıdır. 1905’te “Vahşiler” (Les Fauves) sergi açtığında, en çok öne çıkan kişi Matisse olmuştu. Sanat tarihine Fovizm olarak geçen sözcüğün yıldız ismiydi Henri Matisse. 20 yaşında geçirdiği bir apandisit krizinden sonra sıkıntıdan
Hayatın içerisinde mekânlarda zaman akıp giderken, geometrik dokuların ve formların üzerine hep insanların varlığı yansır. İnsanlar yalnızca bulundukları ortamları değil, uzamı da yapısal olarak ön plana çıkartırlar. Böylelikle kompozisyon içerisinde geometri ve insan estetik açıdan sanatsal olarak ilişkilendirilir ve ifade daha da güçlenmiş olur. Bu çalışmada insan, yapıların ve formların kompozisyon içersinde ilişkilendirildiği duruşuyla, farklı yaşantı ve değerleriyle başka bir açıdan izleyiciye sunulmaktadır. Farklı parçaları, nesneleri, öğeleri en iyi şekilde bir araya getirmek ve bu amaçla oluşturulmuş bütüne yüklenen anlam kompozisyondur. Sanatın
Vefa duygusu/Vefa borcu, günlük yaşamımızın en has ve anlamlı kavramlarından birisi olsa gerektir. Dünya hali bu; dermansız derde düşer bazen insan, zor durumda kalır, çaresizlik yaşar. Elbette şifa olmayacağını bilir ama dost yüzü görmek ister, zorda kalan. Bazen bu dilek yerine gelse de, gayet iyi biliriz ki çok kez sıcak bir dost elinden mahrum kalınır. O vakit esef duyarız, buz keser gönlümüz. Son yolculuğuna uğurladıklarımızın ardından da ne yazık ki benzer bir hal ortaya çıkar. Bu hal, yaşadığımız hüznü katmerleştirir. Bir vakitler karşılıksız yardım ve iyiliği dokunduğu, el uzattığı insanlar, derdine ortak olduğu kimseler görünmezler ortalıkta. Uğruna fedakârlık ettiği kimseler
Memorial Bahçelievler Hastanesi’nin ev sahipliği yaptığı sualtı dünyasının büyüleyici güzelliklerini gözler önüne seren “Okyanusların Mirası” sergisi, sanatseverlere kapılarını açtı. Ödüllü sualtı fotoğrafçısı Bülent Şelli’nin küratörlüğünde hazırlanan sergi 27 Mart 2025 tarihine kadar ziyaretçileri ağırlayacak. Sualtı fotoğrafçılığının Türkiye’deki önde gelen isimlerinden Bülent Şelli’nin küratörlüğünde hazırlanan “Okyanusların Mirası” sualtı fotoğraf sergisi, Memorial Bahçelievler Sanat Galerisi’nde sanatseverlerle buluştu. Serginin açılışına Memorial Bahçelievler Hastane Direktörü Fatih Akpınar, İmbat Sualtı Görüntüleme Merkezi fotoğrafçıları ve alanında uzman pek çok hekim katılım gösterdi. İmbat Sualtı Görüntüleme Merkezi’nin 15. yılına özel olarak düzenlenen bu karma sergi, sualtı ekosisteminin zenginliklerini ve korunması gereken değerlerini yansıtan eserlerden oluşuyor. Alanında uzman
“… insan hayatı imgelerce hem kutsanmış hem de lanelenmişti; kendini ancak imgeler aracılığıyla kavrayabilirdi, imgelerin zorla uzaklaştırılması imkansızdı; onlar, sürünün başlangıcından beri içimizdeydiler, düşünmemizden çok daha önceye ait ve çok daha güçlüydüler, zamanın dışındaydılar, onlar geçmişi ve geleceği kendilerinde birleştiriyorlardı, bir rüyanın ikiye katlanmış hatırasıydılar ve bizden daha güçlüydüler: burada uzanmış yatan Vergilius da kendisi için bir imgeydi, ve geminin gerçekliklerin en gerçeğine dümen kıran, görünmez dalgalar tarafından taşınan, dalgalara batıp çıkma imgesi, aslında onun kendi imgesiydi, karanlıktan gelen karanlığa yelken açan, karanlığa gömülen Vergilius da uçsuz bucaksızlık olan o gemiydi, uçsuz bucaksızlığı hedeflemiş kaçıştı, kaçış halindeki gemiydi, hedefti, uçsuz
Üzülerek söze başlıyoruz, çünkü asırlık bir çınarı kaybettik. Memleket fotografisinin duayen isimlerinden Necmettin Külahçı ustayı, nam-ı diğer Necmettin baba’yı (1932-2024) yılın son günlerinde, ne yazık ki son yolculuğuna uğurladık. Doğa aşığı bir ustaydı, hoşgörü timsaliydi merhum Külahçı. FSK’nın (Fotoğraf Sanatı Kurumu) kurucu üyelerinden biri, DASK’ın (Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği) Kurucu Başkanı, AFSAD’ın (Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği) Onur Üyesi, DOGAY’ın (Doğada Görüntü Avcılığı Yarışması) vazgeçilmez değeridir Necmettin Külahçı. Onun fotoğraf alanında ulaştığı ustalık mertebesi fazla söze gerek bırakmaz. Pek çok fotoğrafçının daha dünyaya gözlerini açmadığı tarihlerde memleketin kuş uçmaz kervan geçmez yerlerine, sarp arazisine, karlı zirvelerine, yüksek yaylalarına gidip
Bir yolculuk ne zaman başlar? Fikir akla ilk düştüğünde mi? Aylar öncesinden biletler alındığında mı? Hiç bilinmedik bir ülkenin kokusunu ilk alışında mı? Fikrin somutlaştığı ilk andan sonra bana esen rüzgarlar değişmeye başlamıştı bile. Sekiz ay sonrasını bekleyen bir geri sayım saatim vardı artık. Rutinimin içinde zaman zaman bana göz kırpıyor ve kaçınılmaz bir doğrultuda olduğumu hatırlatıyordu. Dilini, tarihini, tadını bilmediğim o yere doğru ufak adımlar atmaya başladım ben de. Zamanın imkanları bir dönemin gezginlerini kıskandıracak kadar fazla. Fakat gerçekte de öyle mi? Sosyal medyadan kulaklarımıza ve gözlerimize dolanlar, milyonlarca yorumlar, videolar neyi anlatıyor? Birbirinin çok benzeri fotoğraflar ve videolar