Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
osyal psikolog, psikanalist ve filozof Erich Fromm, şarap tüccarı Naphtali Fromm ve Rosa Krause Fromm'un tek çocuğu olarak 23 Mart 1900'de Almanya'nın Frankfurt kentinde dünyaya gelir. Çocukluğu Yahudi geleneklerinin çok sıkı uygulandığı bir evde geçer. Anne ve babası mutlu bir çift değildi; daha sonra babasını mesafeli, annesini ise aşırı korumacı olarak tanımladı.
Kırık camlar teorisinin doğuşu, Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında gerçekleştirdiği bir deneye dayanmaktadır. Amerikalı sosyal bilimciler George L. Kelling ve James Q. Wilson'un 1982 yılında Atlantic Monthly Dergisi'nde yayımlanan Kırık Camlar: Polis ve Mahalle Güvenliği başlıklı makalesiyle bir teori olarak anılmaya başlamış ve bu ismi almıştır.
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud rüyaları bilinçaltına giden kraliyet yolu, ABD'li psikiyatr Aaron Temkin Beck psikolojik biyopsi, Alman psikolog Wilhelm Maximilian Wundt rüyaların normal geçici bir delilik” olduğunu belirtmiştir. Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung ise rüyaları “doğanın sesi” olarak değerlendirmiştir. Kant ve Schopenhauer ise rüyayı sırasıyla “bir deli uyanık rüya görücüdür” ve “rüya kısa süren psikozdur ve psikoz uzun süren bir rüyadır” şeklinde belirtmişlerdir.
Dünyanın önde gelen mucit, düşünür ve fütüristlerinden Raymond Kurzweil, 12 Şubat 1948 tarihinde New York'da dünyaya gelir. Babası Frederic Kurzweil bir müzisyen ve besteciydi; annesi Hannah bir görsel sanatçıydı. Çift, Hitler Orta Avrupa'yı yutarken Avusturya'daki evlerinden kaçarak, New York'a yerleşirler. Ray Kurzweil ve kız kardeşi Enid müzik ve sanat dolu bir atmosferde büyürler. Genç Ray piyano çalmayı sevse de, küçük yaşlardan itibaren bir bilim adamı ve mucit olmak istediğini biliyordu ve bu ilgi alanlarını kararlı bir şekilde takip eder
Dostlarımız ile tanıdıklarımızı onlara duyduğumuz yakınlık seviyesine göre ayırt ederiz. Dostlar birlikte vakit geçirmekten hoşlandığımız kişiler, tanıdıklar ise bize hayatımızda geçici sürelerde eşlik eden kişilerdir. Ancak, gerçek hayatta bundan daha incelikli bir ayrım yapıyoruz. Yaşamda belli bir yakınlık düzeyinde tutabileceğimiz insanların sayısının bir sınırı var; hayatınıza yeni bir insan girdiği taktirde ona yer açmak için birisinin, bir sonraki seviyeye düşmesi gerekiyor.
Oxford İngilizce Sözlüğü’nde rezilyans (resilience) kelimesi, geri sıçrama ve esneklik olarak tanımlanmaktadır. Rezilyans kelimesinin kökeni, Latince’de yer alan ve geri zıplama demek olan resilireden gelmektedir. Mekanik disiplininde esnek ve kırılmaz anlamında kullanılan rezilyans kavramı, 1970’lerden itibaren sistemlerin stresle başa çıkması ve yaşanan bozulmalar sonrasında iyileşmesini ifade etmek amacıyla metaforik bir kelime olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Ayna nöronlar, bir kişi belirli bir hareketi gerçekleştirdiğinde ya da başka bir kişinin belirli bir hareketini gözlemlediğinde aktive olan beyin sinir hücreleridir. Bu nöronlar gözlemci sanki karşısındakinin hareketini kendisi yapıyormuş gibi aktifleşirler. Ayna nöronlar, motor korteks ve limbik sistem ile ilişki içerisindedir. Karşıdaki kişi hangi hareketi yapıyorsa beyinde de aynısı tekrar edilip, öğrenme kalıplarının gelişmesi ve hareketin amacının beyinde kodlanması sağlanır. Ayna nöronlar, premotor kortekste ve inferior parietal kortekste bulunur.
Topoloji, eski Yunanca'da yüzey veya uzay anlamına gelen topos ve bilim anlamına gelen logos kelimelerinden türetilmiştir. Dolayısıyla topoloji uzaylar veya yüzeyler bilimidir. Topoloji, matematiğin bir dalı olarak 19. yüzyılın sonlarında ünlü Fransız matematikçi Henri Poincaré'nin çalışmaları ile sistematik oluşumuna başlamıştır. Poincaré, Topoloji, geometrik şekillerin, sadece alışılmış uzayda değil, üçten fazla boyutlu uzaylarda da niteliklerini öğrenmemizi sağlayan bir bilimdir der. Topolojik geometride amaç, nesneleri yırtmadan ve koparmadan, eğip bükerek bir başka nesneye dönüştürebilmektir. Topolojik nesnelerin en bilineni August Ferdinand Möbius tarafından tanımlanan Möbius Şerididir.
Arkasında yayımlanmış bir dolu eserin yanı sıra yayımlanmamış müsveddelerden oluşan yaklaşık 40.000 sayfalık bir külliyat bırakan 20. yüzyıl fenomenolojisinin kurucusu olan Edmund Husserl, 8 Nisan 1859'da Çek Cumhuriyeti sınırları içinde Prostejov olarak bilinen, Moravia şehrinin Prossnitz kasabasında zengin bir Yahudi ailede, Adolf Abraham Husserl ile Julie Husserl Selinger’in dört çocuğundan ikincisi olarak dünyaya gelir.
Pozitivist bilim anlayışının ve Viyana entelektüel çevresinin önemli temsilcilerinden birisi olan Ernst Mach, fizik, psikoloji, eğitim ve felsefe alanında çalışmaları bulunan önemli bir bilim insanı ve düşünürdür. Ernst Waldfried Joseph Wenzel Mach, 18 Şubat 1838’de, o sırada Avusturya İmparatorluğu’na bağlı olan Chirlitz’te dünyaya gelir. Babası Johann Nepomuk Mach, Prag’da Karl-Ferdinand Üniversitesi’nde (bugün Prag Karl Üniversitesi) felsefe eğitimi görmüş, burada çok çeşitli alanlarda dersler almıştı. Geçimini, bir baronun iki oğluna özel öğretmenlik yaparak sağlıyordu.
Gottfried Wilhelm Leibniz, Slav kökenli bir ailedendi. Atalarının, uzun yıllardır Almanya’da yaşadığı ve kamu hizmetlerinde çalıştığı bilinmektedir. 1 Temmuz 1646’da Leipzig’de dünyaya geldi. Babası Friedrich Leibniz, Leipzig Üniversitesinde ahlâk felsefesi dersleri veriyordu. Annesi Catharina Schmuck ise ünlü bir Leipzig avukatının kızıydı. Leibniz ilk bilgilerini, profesör olan hukukçu babasının seçkin ve çeşitli konulardaki kitaplarından edinir. Ancak henüz 7 yaşına gelmeden babasını kaybeder. Küçük yaşta Yunanca ve Latince öğrenir. İlk olarak Virgilius, Eflâtun, Aristoteles ve diğer birçok kadim filozofu okuyarak ve onların düşünceleriyle, üsluplarıyla yoğrularak büyür. Leibniz on beş yaşındayken modernleri, Bacon’ı, Cardan’ı, Campanella’yı, Kepler’i, Galilei’yi coşkulu bir merakla okur.
Gökyüzü ve uzay insanlık tarihinin başlangıcından bu yana büyük bir merak konusu olmuştur. Uzayla ilgili gerçek anlamda yapılmış olan bilimsel başlangıçlar aslında gayet insani ihtiyaçlardan kaynaklanıyor diyebiliriz. Bu ihtiyaçların en temelinde ise zamanı ölçmek yer alır. Ne zaman uyuyacak ve ne kadar çalışılacak; tarlalar ne zaman ekilecek ve ürünler ne zaman toplanacak; ağaçlar ne zaman meyve verecek gibi temel ihtiyaçlara yönelik günlük ve yıllık planlamaları yapabilmek için insanlık öncelikle güneşin ve yıldızların kendilerine göre hareketini modellemeye ve böylece zamanı tahmin etmeye çalıştı. Bu kapsamda Aristo’dan başlayıp, Ptolemi, el-Bîrûni, Battanî, Abdurrahman es-Sufî, Kopernik, Galileo, Kepler ve Newton’a gelinceye kadar yüzyıllarca süren çalışmalar sonucunda tahminler gelişti ve zamanı ölçmek için kullandığımız saat ve (güneş / ay tabanlı) takvimler ortaya çıktı.
İslam tarihinde hekim-filozof tipinin en başarılı temsilcilerinden olan Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî, Bîrûnî’nin tespitine göre 865 yılında Rey’de doğdu. Hayatıyla ilgili fazla bilgi yoktur. Batılıların Rhazes dedikleri bu ünlü hekim gençlik döneminde felsefe ve edebiyatla ilgilenen, şiir yazan, ud çalıp şarkı söyleyen, sakalı bıyığı çıktıktan sonra, Artık mûsiki ile uğraşmak yakışık almaz diyerek bundan vazgeçen ilginç biridir. Hipokrat ve Galen'den sonra tıp ilmine yaptığı önemli katkılardan dolayı Araplar’ın Galeni unvanıyla anılır.
Zaman neredeyse insanoğlunun evreni ve kendisini anlamaya çalıştığı günden bu yana hem doğu hem de batı düşünürleri tarafından incelenmeye çalışılan ve üzerine birçok alanda araştırmaların yapıldığı bir olgudur. Bu bağlamda geçmişten bugüne dek zaman kavramı üzerine birçok tartışma yapılmış; zaman ile ilgili birçok tamlama ve terimler üretilmiştir.
Felsefeden edebiyata, sosyolojiden sanata uzanan geniş bir yelpazede adalet, tıp, psikiyatri ve cinsellik açısından yeni bir entelektüel kavrayış önererek, düşünce dünyasını kökten sarsan Michel Foucault, çağımızın en önemli düşünürlerinden biridir.
Aristoteles’in hayatına dair kesin bilgilere sahip değiliz. Çünkü biyografiler Aristoteles’in ölümünden çok daha sonralarda yazılmıştır. Bu yüzden Aristoteles’in yaşamına dair çeşitli kaynaklarda yer alan bilgiler kimi zaman çelişik ve kimi zaman birbirine karşıttır. Buna rağmen Ortaçağ Batı Hristiyan dünyasının Filozof, İslam dünyasının İlk Öğretmen diye adlandırdığı ve tüm felsefe tarihinin Platon’la birlikte en büyük diğer filozofu olarak tanıdığı Aristoteles’in, Kuzey Yunanistan’da bir Ionia kolonisi olan Stageira kentinde M.Ö. 384 yılında dünyaya geldiği söylenmektedir. Stragira, Khalkidiko yarımadasının kuzeydoğu kıyısında küçük bir kenttir.
Uyku sağlık ve yaşamımızın iyi bir şekilde devamı için önemli bir role sahiptir. Uyku, vücudun temel ihtiyaçlarından birisi olup, kişinin uyaranlarla kolaylıkla uyandırılabildiği, değiştirilmiş bilinçlik halinden oluşan doğal bir dinlenme biçimidir. Uyku normal olarak organizmanın dinlenip enerji tüketimini dengeleyen, vücut için onarıcı, yararlı ve vazgeçilmez bir fizyolojik süreçtir. Kaliteli uyku zihinsel sağlığımızı, fiziksel sağlığımızı, hayat kalitemizı korumamıza yardım eder ve güvenliğimiz için gereklidir. Uykunun başlatılması ve sürdürülmesi kortikal ve subkortikal birçok beyin bölgesinin işlevi ile gerçekleşir.
Miguel de Unamuno, İspanyol yazınına edebi ve felsefi boyutta damgasını vurmuş eğitimci, şair, denemeci, felsefeci ve romancıdır. İspanya'nın son sömürgelerini kaybettiği, ABD ile savaşa giriştikleri 1898 yılında İspanya'da oluşan ahlaksal, ekonomik, siyasi, sosyal yıkıntıya karşı ortaya çıkan ve Avrupalılaşmak-İspanyollaşmak tartışmasını ortaya atan 98 Kuşağı'nın önemli aydınlarındandır.
Bir dalganın frekansının kaynağın ve gözlemcinin göreceli hızına bağlı olduğunu belirten Doppler Etkisi ilkesini bulan Avusturyalı matematikçi ve fizikçi Christian Johann Doppler, taş ustası Johann Evangelist ve ev hanımı Theresia'nın beş çocuğunun üçüncüsü olarak 29 Kasım 1803'te Avusturya'nın Salzburg kentinde dünyaya gelir. Annesi, orta sınıf bir tarak üreticisinin kızıydı, hayatlarını oldukça rahat hale getiren önemli çeyiz getirmişti.
Beyin araştırmaları alanındaki önemli ilerlemelere rağmen, milyarlarca beyin hücresinin birlikte işleyişinden sorumlu pek çok süreç gizemini hala korumaktadır. Beyin konusundaki araştırmalar beynin nasıl olup da bir bütün oluşturduğu, nasıl işlediği ve bir beyin hasarının tersine döndürülüp döndürülemeyeceği konularında yeni öngörüler oluşturmaya devam etmektedir. İnsanların nasıl duyduğu, gördüğü, ne şekilde hatırladığı, öğrendiği, unuttuğu ya da bazı şeylerin iyi hissettirip bazı şeylerin kötü hissettirmesinin nedenleri konusunda meraklı olunması insanoğlunun doğasında bulunmaktadır. Bu merakın doğurduğu gizemin irdelenmesi ise nörobilim araştırmalarının temellerini atmıştır.
Kabul ve Kararlılık Terapisi, üçüncü dalga olarak adlandırılan davranışçı terapilerin içerisinde kabul edilen yeni bir terapi yaklaşımıdır. Bu terapi yaklaşımının temel amacı, danışanların sürekli iyi hissetmeye çabalayarak değil, daha dolu ve anlamlı bir hayat yaşamak için adımlar atarak güzel bir yaşam sürdürmeleri noktasında onlara yardımcı olmaktır. Kabul ve Kararlılık Terapisi, müşfik bir tutumla ve bilinçli bir şekilde insanların endişeleri ve kaygıları üzerine eğilmeyi hedeflemekte ve insanları kendileri için gerçekten önem arz eden şeylerin peşinden gitmeleri hususunda cesaretlendirmektedir.
Son yıllarda yazdığı kitaplar ve verdiği röportajlarla adından sıkça söz ettiren Güney Koreli yazar Byung-Chul Han, genelde sosyal bilimlerin özellikle de felsefenin ilgi alanına giren konular hakkında yazdığı eleştirilerle de dikkatleri üzerinde toplamayı başarmıştır.
Alfred Adler, orta sınıf bir Yahudi ailenin 2. çocuğu olarak 7 Şubat 1870 yılında Viyana yakınlarındaki Rudolfsheim köyünde dünyaya gelir. Dört erkek ve iki kız kardeşi vardır. Annesi Pauline ev hanımı, Babası Leopold ise Macaristan’dan gelmiş küçük burjuva bir Yahudi hububat tüccarıdır. Yaşamının daha ilk başlarında çeşitli hastalıklarla mücadele eder ve bu sebepten ötürü hem kendini kardeşlerinden hem de okuldaki akranlarından geride ve yetersiz hisseder. Raşitizm rahatsızlığından dolayı dört yaşına kadar yürüyemez; beş yaşında ise geçirdiği ağır bir zatürreden dolayı ölümle burun buruna gelir. Doktoru, Adler’in artık yaşama ihtimalini olmadığını belirtse de, yaşama tutunmayı yine de başarır. Çocukluğunun ilk beş yılında geçirdiği bu rahatsızlıklar, hayatı boyunca kişiliğini, ruhsal durumunu ve almış olduğu kararları etkileyecek; hayata bakışını şekillendirecektir.
Karmaşıklık teorisi, örgüt çalışmalarında son dönemde ön plana çıkan konulardan bir tanesidir. Örgüt kuramlarından biri olarak ele alınan karmaşıklık teorisinin, mevcut örgüt kuramları yazınına yeni bir soluk getirdiği aşikârdır. Geleneksel düşünce yöntemlerinin aksine, insanları farklı şekilde düşünmeye yönelten ve gerçek dünyayı tekrardan farklı bir gözle analiz etmemizi sağlayan karmaşıklık teorisi, bu yönü itibariyle gerek dünyayı gerekse örgütleri anlamak adına yeni bir perspektif sunmaktadır.
Beynimiz yapay biçimde uyarıldığında gerçekte var olmayan şeyleri varmış gibi hissedebilmektedir. Eğer beynimize giden bu sinyaller bir biçimde taklit edilirse var olmayan şeyler beynimiz tarafından duyu olarak algılanır. Yapay olarak oluşturulmuş görüntü, ses, dokunma, koku, nem ve ısı bilgileri sayesinde aslında olmayan şeyleri görmek, duymak, koklamak, dokunmak beynimiz tarafından bunların gerçekmiş gibi algılanmasını mümkün kılar. Eğer bu yapay bilgiler duyu organlarımızın algılama kapasiteleri kadar detaylı ise bu algılar daha gerçekçi olarak hissedilir.
Sosyal psikolojinin akademik bir disiplin oluşturmasında çok önemli rol oynamış en önemli bilim adamlarından biri Muzaffer Şerif, 1906 yılında İzmir’in Ödemiş ilçesinde, bir toprak ağasının oğlu olarak varlıklı bir ailede dünyaya gelir. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Osmanlı’nın son günleri ve Birinci Dünya Savaşı dönemine denk gelir. O yıllara dair bir öğrencisine şunları söyleyecektir: 1919 yılında 13 yaşındayken İzmir’in Yunanlar tarafından işgali sırasında, bir Yunan askeri hemen yanındaki adamı süngüsüyle öldürür; tam onu da öldürecekken, vazgeçip gider.
Bazı psikologlar, bireyin çevreye uyumu üzerinde dururlar, kişinin çevresine uyumu ile zekâ düzeyi arasında önemli bir ilişki olduğunu söylerler. Bazı psikologlara göre de zekâ öğrenebilme yeteneğidir. Bazıları ise zekâyı soyut düşünebilme yeteneği olarak tanımlar. Zekâ insanın bilişsel gücünün öteki adıdır; zaten bilişsel psikolojide zekâ kavramı yerine, bilişsel güç kavramı kullanılmaktadır.
Erdal İnönü, İsmet İnönü ve Mevhibe Hanım'ın oğlu olarak 6 Haziran 1926'da Ankara'da, sonradan pembe köşk adı ile anılmaya başlayan evde dünyaya gelir. Üç çocuklu (Ömer, Özden) bir ailenin ortanca çocuğudur. Erdal İnönü doğduğu zaman babası İsmet İnönü başbakanlık görevindeydi ve 11 yaşına gelinceye kadar da başbakanlık görevi sürdürmüştür.
Yapay zeka, insanlarda zeka ile ilgili zihinsel fonksiyonları bilgisayar modelleri yardımıyla inceleyip formül haline getirmeyi ve bunları yapay sistemlere uygulamayı amaçlayan araştırma alanıdır. Yapay zeka, insanın düşünme yapısını anlamak ve bunun benzerini ortaya çıkaracak bilgisayar işlemlerini geliştirmeye çalışmak olarak tanımlanır. Yani programlanmış bir bilgisayarın düşünme girişimidir. Daha geniş bir tanıma göre ise, yapay zeka; bilgi edinme, algılama, görme, düşünme ve karar verme gibi insan zekasına özgü kapasitelerle donatılmış bilgisayarlardır.
İçinde yaşadığımız yüzyılda gittikçe artan nüfusun çeşitli gereksinimlerini karşılamada doğal kaynakların büyük katkısı bulunmaktadır. Doğal kaynaklar içinde en önemlilerinden biri olan ve ulusal ekonomideki değerleri gün geçtikçe artan ormanların geliştirilmesi ve korunması kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir.
Dünyanın oluşumuyla birlikte ortaya çıkan ve insanlık tarihinden daha eskiye dayanan, aynı zamanda normal sıcaklık ve basınç altında sıvı halde bulunan su, her molekülü bir oksijen ile iki hidrojen atomundan oluşan renksiz, kokusuz ve tatsız bir maddedir. Diğer bir deyişle su, yeryüzünün dörtte üçünü kaplayan, bileşiminde çözelti ya da asıltı halinde çeşitli maddeler bulunan sıvı bir maddedir. İnsan vücudunun da 'ı sudan oluşmaktadır. Yerine başka bir şeyin ikame edilemeyeceği doğal bir kaynak olarak su, insan hayatı için oksijenden sonra en önemli ögedir.
Stanley Milgram, Yahudi bir işçi ailesinin üç çocuğundan ikincisi olarak 15 Ağustos 1933'te New York-Bronx'ta dünyaya gelir. Başarılı bir öğrencidir; üç yılda bitirdiği lisede, sınıf arkadaşlarından biri gelecekte ünlü Stanford hapishane deneyi ile tanıyacağımız sosyal psikolog Philip Zimbardo'dur. Gençken, bilim ve sanata ilgi duyan bir öğrencidir. Queens College'da (daha sonra New York City Üniversitesi'nin bir parçası olur) sanat, edebiyat ve müzik derslerinin yanı sıra siyaset bilimi okur.
Dinamiti ve daha güçlü başka patlayıcı maddeleri geliştiren İsveçli kimyacı, mühendis ve sanayici olan Alfred Nobel, 21 Ekim 1833'te Stockholm’da, Andriette Ahlsell ile mühendis Immanuel Nobel’in 3. çocuğu olarak, varlıklı bir ailede dünyaya gelir. Yedi kardeşinin, dördü küçük yaşlarda çeşitli nedenlerle yaşama veda eder. Babası iflas edince 1837 yılında önce Finlandiya sonra St. Petersburg'a gider; 1842 yılında tüm aile üyelerini yanına alır. Alfred, Petersburg’da özel öğretmenlerden eğitim görür. İngilizce, Fransızca, Almanca ve Rusça öğrenir.
Zygmunt Bauman, 18 Kasım 1925'te Polonya’nın Poznan şehrinde, Musevi bir ailede dünyaya gelir. Eşi Janina Bauman'ın yazdığı Bir Aidiyet Rüyası adlı biyografisinde, Bauman ailesi, sadece yoksulluktan muzdarip değildir, aynı zamanda antisemitizmden de acı çekmektedir.