Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Dostoyevski'nin sözlerini, en önemli kitaplarından derledik. Dostoyevski, birey ve toplum ilişkilerinden doğan insan sevgisi ve değerleri eserlerinde ele geçen çağdaş sosyal bilimlere etki etmiş bir düşünürdür. Onun yapıtlarının dünyadaki toplum biliminin tüm dallarında gözlemlediği insan gerçeğinin görülmesine önemli katkılarda bulundu. Sigmund Freud, Andre Gide, Friedrich Nietzsche, Stefan Zweig, İrving Howe, Mihail Bahtin gibi düşünürler, Dostyoevski'nin tavırları, hem insanın kendi özgürlüğünü anlama çabasıyla var olacağına inanan varoluşculuğun (egzistansiyalizm), hem de varlığıyla her şekliyle şüphe ile karşılayan hatta yok sayan hiççiliğin (nihilizm) gelişmesine etkisi olduğunu sık sık dile getirmişlerdir.
Sürrealizm ve Sembolizmin en önemli şairlerinden Jean Nicolas Arthur Rimbaud, 20 Ekim 1854’te Fransa’nın Ardenler bölgesinde, Charleville kasabasında dünyaya geldi. Bourbon Sokağı’ndaki evleri bir kitapçının üstündeydi. Babası Frédéric, annesi Vitalie’yi dört çocukla bırakıp gittiğinde, altı yaşındaydı. O zamana kadar da babasını çok sık gördüğü söylenemez. Babanın ardına bile bakmadan çekip gidişi ve olmayan aile yapısının iyice bozulması, Rimbaud’nun ileride gelenek ve ahlak konularına karşı tutumunu etkilemiş, isyankâr tavrına zemin hazırlamış gibidir. Keza babasıyla ilgili hatırladığı tek anı, annesiyle yaptığı kavgalarda yere fırlattıkları kaselerdi.
Büyük masalcı Ezop’un yaşamı hakkındaki bilgiler çok sınırlıdır; yaşayıp yaşamadığı dahi kesin değildir. Çeşitli kaynaklara göre o asla var olmamış, efsanevi, kurmaca bir kişiliktir ve tarih boyunca fablların anlatılması için bir aracı işlevi görmesi amacıyla anılmıştır. Ancak bazı kaynaklar, örneğin M.Ö. 1’inci yüzyıla ait olduğu düşünülen Ezop’un Yaşamı adlı kitap onun Frigya’da doğduğunu söyler, ne kadar çirkin olduğunu ayrıntılarıyla tarif eder, maceralı yaşamını mizahi bir dille anlatır.
Fecr-i Âtî sözü Yarının Şafağı anlamına gelir. Fecr-i Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan bir bildiriyle başlar. Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının Tanzimat ve Servet-i Fünûn edebiyatlarından sonraki üçüncü aşamasıdır.
20. yüzyıl önemli İngiliz düşünür ve yazarlarından Aldous Leonard Huxley, yazar, editör ve öğretmen olan Leonard Huxley ile yine bir öğretmen olan Julia Arnold’un üçüncü oğlu olarak 26 Temmuz 1894 tarihinde İngiltere'de dünyaya gelir. Huxley, hem anne hem de baba tarafından bilim, sanat ve edebiyat ile uğraşanlardan oluşan bir ailede yetişir.
Dört, beş dizeden oluşan şiirler Kısa Şiir denir. Kısa şiiri, yeni bir şiir anlayışı olarak ortaya süren çağdaş şiirdir ve onun babası sayılan da Edgar Allan Poe'dur. Uzun şiire karşı ilk başkaldıran Poe, 31 Ağustos 1850'de yayımlanan, From the Poetic Principle adlı yazısının bir yerinde şöyle der: Şu kanıya vardım ki, uzun şiir diye bir şey yoktur. Uzun şiir sözünün sadece apaçık bir çelişki olduğunu ileri sürüyorum.
Küçük Prens, Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry tarafından yazılan ve 1943'te yayımlanan, dünyanın en çok satan ve okunan kitaplarından biridir. Küçük Prens’te, bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyasını görürüz. Küçük Prens'in sözleri, insanların hayatlarına ışık tutar ve onları düşünmeye sevk eder. Belki de bu nedenle, Küçük Prens'in hikayesi, uzun yıllardır okuyucuları etkilemeye devam etmektedir.
Cemal Süreya, Edip Cansever, Attila İlhan gibi edebiyatçılarımızın şiirlerinden çay sözlerini sizin için derledik. Çay, Türk Edebiyatı’nda, özellikle şiirlerde, hikayelerde, anlatılarda, anılarda çokça işlenmiştir. Modern dünya insanının yaşadığı buhran, yalnızlık, keyif veren hayatında anlamlı bir ayrıntı olan çayla kendini gösterir. Yaşam içerisinde ikram, paylaşım, değer veriş olarak karşımıza çıkan çay, şairlerin kaleminde sembol, mecaz, metafor olarak ve yan okumalarla anlamını bulur.
Şiir kelimelere duyguların ve ritmin eşlik ettiği, düşler dünyasını perçinleyen, duygu ve düşüncelerin yaratıcı bir dil ile kalbe ve zihne ulaşmasıdır. Şiirin gücü bizi nasıl hissettirdiğinde saklıdır. Şiir hakkında pek çok şey söylenir, ama aslında tanımlanması zordur. Şiirin ne bir tek tarifi vardır ne de ölçülüp sınıflandırılabilir. Şiir sadece kulağa hitap etmez, duygulara ve hayata derinlik kazandırır ve hayatın farklı boyutlarını besler. Bir kelime, şiirdeki yeri ve anlatımı ile yazanda ve okuyanda birden fazla duygunun ve düşüncenin dalgalanmasına neden olabilir. Şiir sezgilerimizi, düşünme yetimizi, hislerimizi ve hayal gücümüzü aynı anda bir araya getirir.
Türk edebiyatında adını ilk kez Yedi Meşale grubunda duyuran Cevdet Kudret, eleştirmen, araştırmacı, şair, edebiyat tarihçisi ve denemeci yönleriyle bilinir. 7 Şubat 1907 yılında İstanbul'da doğar. Asıl adı Süleyman Cevdet Kudret’tir. 1934 yılında soyadı yasası dolayısıyla aldığı Solok soyadını, 1959 yılında birtakım sıkıntı ve zorunluluklar sonucunda Kudret’e çevirerek aslına döndürür.
15 Haziran 1925 tarihinde, İzmir’in Menemen İlçesinde dünyaya gelen Attilâ İlhan, Muharrem Bedri Bey ve Emine Memnune Hanım’ın ilk çocuklarıdır. Cengiz ve Çolpan isimli iki kardeşi vardır. Kullanmadığı Hamdi ismini kadı olan dedesi Mehmet Hamdi Efendi'den almıştır. Baba tarafı, Sivas’ın Gürün ilçesinden göçerek İzmir’e yerleşmiştir. Babası, bir dönem İzmir vali muavinliğinde bulunmuş, savcılık, avukatlık ve kaymakamlık yapmıştır. Dedesi kadı, dedesinin babası müftü, onun babası da müderristir.
Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Rasim Özdenören, ikiz kardeşi merhum şair Alâeddin Özdenören ile İstanbullu bir baba ve Maraşlı bir annenin oğlu olarak 20 Mayıs 1940'ta Kahramanmaraş'ta dünyaya gelir. Necibe ve Nedime adlarında kendisinden yirmi ay evvel doğmuş ikiz ablaları vardır. Ablalarından Necibe bebekken vefat eder. Babası Hakkı Bey inşaat mühendisidir, belediyede bayındırlık fen memuru olarak görev yapar. Annesi Ayşe Nezahat ise ev hanımıdır ve Necip Fazıl Kısakürek ile akrabadır.
II. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgali ile fiilen başlamış, ardından İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Japonya gibi devletlerin katılması ile savaş neredeyse dünyanın dörtte üçüne yayılmış ve 9 Ağustos 1945’te Amerika’nın Nagazaki üzerine attığı atom bombası ile sona ermiştir.
Mustafa Kutlu, harika bir yer diye tanımladığı Erzincan’ın Ilıç ilçesinde, 1 Mart 1945'te nahiye müdürü Nurettin Bey’in ve Sulhiye Hanım'ın oğlu olarak dünyaya gelir. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır. Mustafa Kutlu’nun çocukluğunun ilk yılları, babasının işi nedeniyle (Uzun Hikâye adlı eserindeki kahramanın çocukluğu gibi) çeşitli vilayetlerde geçer. Babasının, 1953 yılında emekliye ayrılmasıyla Mustafa Kutlu ve ailesi Erzincan’a yerleşir. Ancak 1959 yılında 12 yaşındayken babasını kaybeder. Ailesine destek olabilmek için sebze halinde çalışır.
Ayfer Tunç 2 Mart 1964’te Bedri Tunç ile Yıldız Tunç’un çocuğu olarak Adapazarı’nda dünyaya gelir. Kendisinden dokuz yaş büyük bir ablası vardır. Müdür olan babasının tayininin Mardin’e çıkması üzerine oraya taşınırlar. Tunç 3,5 yaşındayken, babasını Mardin’de geçirdiği trafik kazasında kaybederler.
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, 1862-63 yılının ortalarında bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Filibe’de, ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelir. Babası Hacı Süleyman Bey, annesi Şevkiye Hanım'dır. Babası, Filibeli’nin Şehbenderzâde unvanını kullanmasından da anlaşıldığı üzere Filibe’de konsolostur.
Ayfer Tunç 2 Mart 1964’te Bedri Tunç ile Yıldız Tunç’un çocuğu olarak Adapazarı’nda dünyaya gelir. Kendisinden dokuz yaş büyük bir ablası vardır. Müdür olan babasının tayininin Mardin’e çıkması üzerine oraya taşınırlar. Tunç 3,5 yaşındayken, babasını Mardin’de geçirdiği trafik kazasında kaybederler.
Bireylerin diğer varlıklar ile kendilerini ifade ettiği biçimlerden biri olan, dilde ve edebiyatta en sık karşılaştığımız kelimelerden biri metafor kavramıdır. Metafor kelimesi etimolojik olarak Yunanca meta öte ve pherein taşımak, götürmek ikilisinin birleşmesinden oluşmakta olup nakletmek, öteye taşımak anlamındadır. Bilindiği gibi, kelimeler terim anlamı kazandıklarında etimolojik anlamlarından oldukça uzaklaşsalar da, esas köklerinden tamamen kopmazlar. Bu nedenle çok genel olarak metafor bir şeyin bazı özelliklerinin başka bir şeye transfer edilmesi, taşınması manasındadır.
Postmodern çağın en büyük filozoflarından biri olarak kabul edilen Jean Baudrillard denince akla ilk gelen, farklı pek çok alandaki egemen ya da yaygın geleneksel açıklama kalıplarının dışındaki eleştirel ve meydan okuyucu fikirleri, Körfez Savaşı konusunda çokça tartışılan sözleri, simülasyon, hipergerçeklik ve içe patlama (implosion) gibi kavramlar etrafındaki değerlendirmeleri, yaşanan gelişmelerle birlikte yeni iletişim, bilgi ve medya teknolojilerinin oldukça artan etkisi ve tüketim üzerine değerlendirmeleri olmuştur. Özellikle kitle iletişim araçlarının günümüzdeki etkisi ve tüketim üzerine olan kışkırtıcı fikirleri; bir çağın bitip, yeni bir çağa girilen bir dönemde onun en önemli entelektüellerden biri olarak kabul edilmesinde etkili olm
Çağdaş Amerikan edebiyatının önde gelen temsilcilerinden Ray Bradbury sadece bilim kurgunun değil, fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından birisidir. Bilim kurgunun iyi edebiyat da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazardır. Ray Douglas Bradbury, elektrik ve telefon hattı işinde çalışan İngiliz kökenli Leonard Spaulding Bradbury ve İsveçli Esther Marie Moberg'in çocuğu olarak 22 Ağustos 1920 yılında ABD’nin Illinois eyaletinde dünyaya gelir. Ailesi, ona Douglas ismini, oyuncu Douglas Fairbanks’ın anısına verir. Bradbury'nin 1916 doğumlu ikiz erkek kardeşleri Leonard ve Sam, 1918 yılında Asya gribinden; kızkardeşi Elizabeth ise Ray yedi yaşındayken zatürreden ölür. Ailenin yaşadığı bu trajediler annesini, Ray'ı altı yaşına kadar biberonla, ilk gençlik yıllarına kadar kaşıkla besleyecek kadar korumacı yapar.
Şiirimizdeki yeşeren yapraklar ya da sararıp dökülen yapraklar... Nazım Hikmet, Edip Cansever, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Özdemir Asaf, Metin Altıok, Hilmi Yavuz, A.Kadir Bilgin, Yahya Kemal Beyatlı, Attila İlhan gibi Türk Edebiyatı'nın önemli şairlerine ait yeşeren ya da sararan yaprakların geçtiği şiirleri derledik.
Mustafa Kutlu, harika bir yer diye tanımladığı Erzincan’ın Ilıç ilçesinde, 1 Mart 1945'te nahiye müdürü Nurettin Bey’in ve Sulhiye Hanım'ın oğlu olarak dünyaya gelir. Üç ablası ve bir de kız kardeşi vardır. Mustafa Kutlu’nun çocukluğunun ilk yılları, babasının işi nedeniyle (Uzun Hikâye adlı eserindeki kahramanın çocukluğu gibi) çeşitli vilayetlerde geçer. Babasının, 1953 yılında emekliye ayrılmasıyla Mustafa Kutlu ve ailesi Erzincan’a yerleşir. Ancak 1959 yılında 12 yaşındayken babasını kaybeder. Ailesine destek olabilmek için sebze halinde çalışır.
Ursula Kroeber Le Guin, 21 Ekim 1929’da Kaliforniya’nın Berkeley kentinde üç erkek kardeşin ardından ailenin tek kız çocuğu olarak dünyaya gelir. İsmini, doğum tarihi olan Azize Ursula Günü'nden alır. Babası dünyaca ünlü antropolog Alfred Kroeber, annesi psikolog ve yazar Theodora Kroeber'di. Annesi, yaşayan son Kızılderili kabilesi Yahi üyesi olan Ishi'nin biyografisini yazdığı için Amerikan yerlileri tarafından tanınan ve sevilen bir aileye sahiptir. Le Guin, sanat ve kültür dolu bir evde büyür. Çocukluğunu geçirdiği ailevi, coğrafi ve kültürel ortam ilgi ve yönelimlerinin biçimlenmesinde de etkili olur. Le Guin, esin kaynağı Kızılderili efsaneleri ve masallar olan ilk öyküsünü, dokuz yaşında yazar.
Türk öykücülüğünün önemli isimlerinden Rasim Özdenören, ikiz kardeşi merhum şair Alâeddin Özdenören ile İstanbullu bir baba ve Maraşlı bir annenin oğlu olarak 20 Mayıs 1940'ta Kahramanmaraş'ta dünyaya gelir. Necibe ve Nedime adlarında kendisinden yirmi ay evvel doğmuş ikiz ablaları vardır. Ablalarından Necibe bebekken vefat eder. Babası Hakkı Bey inşaat mühendisidir, belediyede bayındırlık fen memuru olarak görev yapar. Annesi Ayşe Nezahat ise ev hanımıdır ve Necip Fazıl Kısakürek ile akrabadır.
Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi, 1862-63 yılının ortalarında bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Filibe’de, ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelir. Babası Hacı Süleyman Bey, annesi Şevkiye Hanım'dır. Babası, Filibeli’nin Şehbenderzâde unvanını kullanmasından da anlaşıldığı üzere Filibe’de konsolostur.
Alman Edebiyatı'nda, Yeni Romantizm'in en büyük temsilcisi olarak kabul edilen Hermann Hesse'nin entelektüel kişiliği, tıp doktoru dedesi Carl Hermann Hesse'ye dayanır. Rus asıllı olan baba Johannes Hesse ise şövalye okulunda okuduktan sonra teoloji eğitimi görür ve 1869-1873 yılları arasında Hindistan'da misyonerlik de yapar.