Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Tamamen meyveler, sebzeler, çiçekler ve hayvanlar gibi nesnelerden oluşan portreleriyle tanınan İtalyan ressam Guiseppe Arcimboldo, 1527 yılında bir ressamın oğlu olarak Milano’da doğar. Sanat hayatına 1549 yılında Milano Katedrali’nde babasına çıraklık ederek başlar. Yaptığı işlerle kısa sürede adını duyuran Arcimboldo, daha sonra I. Ferdinand tarafından Prag imparatorluk sarayına portre ressamı olarak atanır. Aynı zamanda burada saray dekoratörü, kostüm ve sahne tasarımcısı, imparatorun sanat temsilcisi, resim inceleme yazarı olarak da görev yapar.
Ünlü ressamlar Hans Dahl, Emily Mary Osborn, Richard Godfrey Rivers, Howard Chandler Christy, Léon Frédéric, Konstantin Makovsky'nin ünlü resimlerini sizler için analiz ettik.
Minyatür, el yazması kitapları süslemek için sulu boya ile yapılan resimler hakkında kullanılan bir kelimedir. Latince’de minium, İtalyanca minyatura kelimesinden gelmektedir. Ortaçağ Avrupası'nda el yazması kitapların bölüm başlarındaki ilk harfler minium denilen maden kırmızısı (sülüğen) ile boyanıp süslenirdi. Sonraları kitap süslemek için yapılan resimlere de bu isim verilir.
Dünyaca ünlü ressamlar Sir Oswald Birley, Frederick George Cotman, Lucy Kemp-Welch, Federico Zandomeneghi, Daniel Ridgway Knight, Enrique Serra Auqué'nin dünyaca ünlü resimlerini sizler için analiz ettik.
İspanya’da Art Nouveau akımının İspanyol öncüsü olan Katalan mimar, tam adı ile Antoni Plàcid Guillem Gaudi Cornet, yaygın bilinen adı ile Antoni Gaudi, 25 Haziran 1852'de İspanya’nın Katalonya bölgesindeki Tarragona’da doğmuştur. Babası bir bakır ustası, annesi ise bir bakır ustasının kızıdır. Gaudi'nin çocukluğu hastalıklarla geçer. Doğduğunda zayıf bir bebektir. Büyüdükçe akciğer enfeksiyonuyla ve romatizma ile uğraşır.Bu nedenle evde çokça vakit geçirmek zorunda kalır. Onun bu dezavantajı evinin yakınlarındaki doğayı gözlemleme ve analiz etme becerisini geliştirerek büyüdüğünde tasarımlarına esin kaynağı olmasına neden olur. Gaudi mimarinin alışılagelmiş geometrik formlarını doğanın içinden ögelerle bütünleştirerek binaları heykel gibi tasarlar. Binaları işlevinin dışında sanatsal bir nesne olarak görmesi onu diğer mimarlardan fark edilir derecede ayırır.