Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Osmanlı'da çay, 19. yüzyılın başlarında aktarlarda satılmaya başlamasıyla başlar. O zamana kadar kahve içilir, çaysa hiç bilinmezdi. İlk çay tiryakileri devlet memurlarıyla ve Avrupa'da çayla tanışmış kişilerdi. Adana valisi Seyyid Mehmet İzzet Efendi, ziyaretine gelenlere ikram ederken, çay içme alışkanlığını Çukurova'da yaygınlaştırır. Mehmed İzzet Efendi, 1878 yılında Çay Risalesi adlı bir kitapta yayımlar. 1883 yılında Yûsufî'den çevrilen ve Mısır'da basılan ikinci bir Çay Risalesi kitabı yayımlanır. Ahmed Muhsin Ebü’l-Hikmet ise 1890 yılında yazdığı Meyvenâme adlı eserinde, çayın insan sağlığı üzerindeki faydalarını yazar.
Amazonlar (Kadın Savaşçılar) hakkında bilgiler, ilk olarak antik dönem metinlerinde ve sanat eserlerinde karşımıza çıkar. Yunan tarihinin ilk yazılı kaynağı olarak bilinen Homeros'un İlyada'sında, Klasik Yunan tarihçilerinden Herodotos'un tarih kitabında detaylı olarak tanımlanan Amazonlar, Roma dönemi içlerine kadar antik yazarlar tarafından bahsedilerek tarihi kayıtlarda oldukça fazla izler bırakmıştır. Savaşçı kadın anlamında bir tabir olarak Amazonlar'ın günümüzde dahi yansımaları sürmektedir.
Robin Hood, maceraları ve kahramanlıkları baladlar1 sayesinde nesilden nesile aktarılan kahramanların en gözdesidir. Her ülkenin efsane ve anlatılarında kendi kanunsuz kanun dağıtıcı figürleri olmasına rağmen bu mitik ve muhtemelen kurgusal kişiliklerden en ünlüsü elbette ki Robin Hood’dur. Kendisine dair ilk rivayetler Avrupa tarihinde Yüksek Orta Çağ olarak adlandırılan 12. ya da muhtemelen 13. yüzyıllara kadar uzansa da bu asi kahramanın ilk izdüşümleri 15. ve 16. yüzyıl İngiliz halk türkülerinde belirir. Robin Hood masallarının hayatta kalan en eski metinlerinden biri olan A Gest of Robyn Hode bu karakterin sonradan ölümsüzleşecek mitosunun genel çerçevesini oluşturan ilk eserdir. Başta Küçük John olmak üzere, Robin Hood öykülerinin o renkli kadrosu ve alengirli serüvenleri ilk bu ve benzeri halk türküleri ile kodlanır.
Sümerler, İsa'dan üç bin yıl önceki zamandan evvel Irak'ın güneyini yurt edinmiş ve bu bölgenin kuzey kısmına bile tam manasıyla yerleşememiş küçük bir kavimdir. Göçlerinin tarihini nisbî kronolojiye, yani kazılarla ortaya çıkan tabakalardan hangisine rastladığına göre bile, tespit edemiyoruz; kaldı ki müspet yıllarla tespit edilebilsin.
Sinoplu Diogenes (Diogenes of Sinope) ya da Kinikli Diogenes’in, M.Ö. 404 ya da 412 yılında Sinop’ta doğduğu rivayet edilmektedir. Sinop’ta doğması sebebi ile Dionegenes of Sinope olarak anılmaktadır. Diogenes hayatının ilk dönemlerini, Paphlagonia olarak bilinen bir bölgede, Euxine denizinin (Karadeniz) güney sahilinin orta noktasında gelişen bir Yunan kentinde, diğer bir deyişle Sinope’de, ya da şu anki modern adıyla Sinop’ta geçirmiştir. M.Ö. 5. yüzyıla denk gelen bu dönemde Sinope en zengin ve refah dönemlerini geçirmiş ve Karadeniz kıyılarındaki en önemli Yunan yerleşimlerinden biri olmuştur.
Zengin bir kültüre sahip olan Anadolu halkının folklorunda önemli yer edinen mitolojik hayvanlardan en çok saygı duyulanların başında yılan gelmektedir. Yılan efsaneleri, Anadolu’da Şahmeran efsaneleriyle varlık bulmuş ve mitolojik bir simge halinde günümüze kadar ulaşmıştır. Hint, İran, Yunan, İbrani ve Arap kaynaklarından izler taşıyan Şahmeran efsaneleri Anadolu insanının günlük yaşantısını etkileyecek kadar hayatın içine girmiş, halk inanışlarında önemli bir yer edinmiştir.
18 Mart Çanakkale zaferi, I. Dünya Savaşı sırasında 3 Kasım 1914 – 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla, Gelibolu Yarımadası’nda 25 Nisan 1915 – 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları ile kazanılan Türk tarihinin en önemli safhalarından biridir.
Türkler’in denizlerle tam olarak ne zaman ilgilenmeye başladığını belirtmek güç olsa da bu sürecin 1071'de Malazgirt Zaferi’nden sonra Selçuklu Türkleri’nin Ege sahillerine ulaşıp, Çaka Bey’in İzmir merkezli bir beylik kurmasıyla başladığını söylemek mümkündür. Fethedilen sahillerde kalıcı olabilmek için Anadolu kıyılarına yakın olan Ege adalarının ele geçirilmesi gerektiğini düşünen Çaka Bey; Sakız, Sisam ve Rodos adalarını hâkimiyeti altına aldı fakat, 1096'da ölümünden sonra söz konusu adalar tekrar elden çıktı. Çaka Bey’in bu ilk deniz faaliyetlerinden sonra Ege Denizi çevresinde hâkimiyet kuran Türk beyliklerinden Karesi, Saruhan, Menteşe ve Aydınoğulları beylikleri küçük donanmalar meydana getirerek denizcilik faaliyetlerini bir adım daha ileriye taşıdılar.
Nasreddin Hoca hakkında kesin bilgiler mevcut değildir, dolayısıyla birçok bilim insanı ve araştırmacı tarafından farklı fikirler ve bilgiler ileri sürülmektedir. Selçuklu ve Osmanlı Döneminde Akşehir, Sivrihisar, Konya’da yaşamış olabileceği varsayılmakta olan bu bilge mizah ustasının Azerbaycan’dan, Özbekistan’a dek geniş bir coğrafya da tanındığı, kabul gördüğü hatta İtalya’nın Sicilya adasındaki Giufà karakterinin de Nasreddin Hoca’dan etkilenerek yaratıldığı iddia edilmektedir. Bu çerçeveden bakıldığında Nasreddin Hoca anlatmalarının yüzyıllar boyunca üst bir mizahi aklın ürünü olarak halkların mizah anlayışını etkilediği, şekillendirdiği ve halkların mizah anlayışından da etkilenerek zaman zaman zenginleşerek zaman zaman değişerek paylaşılıp yayılarak günümüze kadar varlığını sürdürdüğü görülmektedir.
Bilge Tonyukuk, Türk tarihinin bilinen ilk vezirlerindendir. İsim ve ünvanları arasında, kaynaklarda en çok geçen ünvanı Bilge Tonyukuk’tur. Bilge; hakim, akıllı, bilgin, alim anlamına gelmektedir. Bilge Tonyukuk’un, olaylara hakim olması, siyasi ve askeri işlerde akıllıca çözümler bulup, gelişen olayları pratik bir şekilde halletmesi, olaylara akılcı şekilde yaklaşması Bilge ünvanını almasına en büyük etkendir. Tonyukuk adının da bir unvan olduğu bilinmektedir. Tonyukuk akıllı, uyanık ve çok iyi bir stratejist olarak bilinmektedir.
Osmanlı Beyliği’nin ortaya çıkışı ve bu beyliğin devlete dönüşmesinin temellerini Moğol istilası ve bundan önce meydana gelen Türklerin Maveraünnehir, Horasan ve Harezm havzasındaki faaliyetlerine kadar götürebiliriz. 1040 Dandanakan mücadelesi ile başlayan süreç sonrası kurulan Türk devletlerinin egemen olduğu sahalarda Türk kültürü gelişme kaydettiği gibi bu alanlara birçok Türk boyu gelip yerleşmiştir. Akabinde başlayan Moğol istilası sonrası Moğolların önünden kaçanlar için bu devletlerin egemen oldukları sahalar güvenli bir yaylak ve kışlak haline gelmiştir. İşte Osmanlı Beyliği’ni ortaya çıkaranlarda böyle bir ortamda yetişmişler ve Anadolu’ya sığınmışlardır. Bilhassa 1230 yılından sonra Moğol baskısı artmış ve binlerle ifade edebileceğimiz Türkmen grup Anadolu’ya gelmiştir. O dönemde Anadolu’nun hâkimi konumunda bulunan Anadolu Selçuklu Devleti gelen bu Türkmenleri düzenli bir şekilde uç bölgelerine yerleştirmiştir. Bu yerleşmenin bir neticesi Bizans’tan fethedilen bu uç bölgelerinde yeni beylikler ortaya çıkmıştır. İşte Osmanlı Beyliği de bu beyliklerden bir tanesidir.
Propaganda kitlelerin duygu, tutum ve davranışlarının istenilen bir konu etrafında manipüle edilmesi olarak ifade edilebilir. Kavramın anlam olarak negatif bir çağrışımı bulunmaktadır. Buna başta Nazi Almanyası olmak üzere siyasiler ve basın tarafından oturtulduğu zeminin neden olduğu söylenebilir. Propaganda, kitleleri önceden belirlenmiş bir amaç için şekillendirmeyi hedeflemesi nedeniyle siyasetçilerin sıklıkla başvurduğu bir iletişim yöntemi olmuştur. Özellikle Nazi Almanyası döneminde Hitler ve onun Propaganda Bakanı Paul Joseph Goebbels tarafından şekillenen bir siyasal iletişim biçimi haline gelmiştir.
Sultan II. Mehmed’in doğum tarihi hususunda muhtelif kaynaklarda değişik bilgiler verilse de, büyük bir ihtimalle 30 Mart 1432 Pazar günü Edirne’de Sultan II. Murad’ın dördüncü oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Annesi Hümâ Hatun’dur. Annesinin Türk olmadığı konusunda özellikle yabancı tarihçiler tarafından birtakım iddialar olsa da, Bursa Şer‘iye Sicilleri ve yine Bursa’daki Muradiye Cami ve külliyesinde bulunan Hatuniye Türbesi’nin 1449 tarihli kitabesindeki kayıtlara göre Hatice Alime Hüma Hatun, Türk ve Müslüman olup, aslen Candaroğulları'na mensuptur. Annesi, 1449'da II. Mehmed 18 yaşında iken ölür. Oğlunun ilk tahta geçişini görse de, ikinci tahta geçişini göremeyecektir.
16. yüzyıl Hristiyanlık tarihinde dönüm noktası kabul edilen ve Katolik-Protestan ayrımı ile sonuçlanan dönemde adını tarihe yazdıran önemli bir ilahiyatçı ve filozof olan Desiderius Erasmus, 1466’da Rotterdam'da bir rahip Roger Gerard ile Margaret isimli bir kadının ikinci oğlu olarak dünyaya gelir. Peter adında bir kardeşinin olduğu bilinmektedir. Hem babası hem de annesini 1484'lü yıllarda vebadan kaybeder. Hatırlamaktan pek hoşlanmadığı söylenen akrabalık ilişkilerine sahip Erasmus’un aile halkasının sakinlerini bulmak kolay olmamıştır.
19. yüzyılda sadece Osmanlı Devleti için değil, tüm dünya için en belirleyici olay Fransız İhtilal'i ve buradan yayılan başta milliyetçilik olmak üzere demokrasi, hürriyet, eşitlik, adalet gibi fikirlerdir. Çok dilli, çok dinli ve farkı etnik kökenden gelen insanları bünyesinde toplayan bir imparatorluk olan Osmanlı, milliyetçilik fikrinin etkisi ile çözülme içerisine girecektir. Osmanlı Devleti daha önceki dönemlerde de toprak kaybetmiştir; ancak şimdi artık dağılma dönemidir.
Stoa Okulu’nun önemli bir temsilcisi olan, Roma imparatoru ve filozof Marcus Aurelius, tam adıyla Caesar Marcus Aurelius Antoninus Augustus, M.S. 121 yılının 26 Nisan’ında Roma’da doğar. Babası Annius Verus, İspanya’nın Succuba şehrinden, annesi Domitia Lucilla ise, iki kere konsüllük (Roma'da en üst düzey yönetici) yapmış Calvisius Tullus’un kızıdır. İspanya kökenli bir aileden gelen Marcus Aurelius babasını 3 yaşındayken kaybeder. Dedesi Marcus Annius Verus tarafından yetiştirilir. Belki derin kökleri dedesinin ona göstermiş olduğu bu ilgi ve sevgide olmak üzere, aile sevgisi, Stoa felsefesi için olduğu gibi, Marcus Aurelius için de son derece önemliydi.
Büyük bir devlet adamı, iyi bir diplomat ve usta bir kumandan olan Sultan I. Alâeddin Keykubad, ileri ve güçlü bir Selçuklu Devleti'nin kurucusu olmuş bu yüzden Türk Milleti'nin hafızasında Uluğ Keykubad olarak iz bırakmıştır. Yaklaşık on sekiz yıl hüküm sürdüğü saltanatı boyunca, izlediği istikrarlı politikalarla Anadolu Selçuklu Devletine ikbal devrini yaşatmıştır. Bu dönem Anadolu'nun hızla Türkleştiği, sınırların genişlediği, medeniyet ve kültürün en yüksek seviyeye ulaştığı bir dönemdir.
Osmanlı İmparatorluğu'nda, 1579'da Sokollu Mehmed Paşa'nın ölümüyle başlayıp, 1699 yılında ilk kez büyük çapta toprak kaybı yaşanılan Karlofça Antlaşması'na kadar olan döneme Duraklama Dönemi denir. Yaklaşık 120 yıl süren bu dönemde 12 padişah ile 61 sadrazam görev yapar.
Cend’den Mâverâünnehir’e, Hârizm’den Horasan’a, İran’dan Anadolu’ya hakimiyetlerini doğu ile batı arasında birleştirmiş ilk devlet. Bu coğrafyada bizleri kalıcı kılan fikirlerin kaynağı, Anadolu’nun Türkleşmesinden Cumhuriyetimizin kuruluşuna kadar gelen yolun başı: Selçuklular. Sadece 9 yıl tahtta kalmasına rağmen Türk tarihinde adı en fazla geçen hükümdar olan, babası Çağrı ve amcası Tuğrul Beylerle Anadolu’nun müslümanlaşmasını sağlayan, özgür bir hükümdar olarak Fırat’ın batısına ilk defa geçmeyi başaran, 1071’de Malazgirt’te destan yazan, Türk tarihinin efsanesi Sultan Alparslan.
Ünlü yazar Stefan Zweig, Macellan’ın yaşam öyküsüne Başlangıçta baharat vardı.” cümlesiyle başlar. Dünyanın kaderini değiştiren kâşiflerin en önemlilerinden biri olur Macellan. Keşiflerin amacı, Doğu’ya, Hindistan’a giden bir yol bulmaktı. Zira Avrupa’nın yaşamsal derecede önem verdiği malların, baharatların, ipeğin ve daha pek çok ticari ürünün kaynağıydı Doğu. Bu yollardan en önemlisi İpek Yolu’ydu.
Türk dilinin yazılı ilk kaynakları olarak kabul edilen Göktürk (Köktürk) Kitabeleri (Orhun Yazıtları), yazı dilimizin tarihi geçmişine ışık tutmakla kalmayıp sosyal ve siyasi hayata dair ipuçları da vermektedir. Devletin devam edebilmesi için yöneticilere ve halka düşen görevlerin sıralandığı bengü taşlarda tam bir iç hesaplaşma, öz eleştiri örneği görülür.
Daha iyi ekonomik ve sosyal koşullar elde etmek ya da baskı ve zulümden kaçmak için tarihin hemen her döneminde, insanlar göç etmişlerdir. Göç, insanlığa ait bir olgu olmanın ötesinde, dünyamızda bizlerle birlikte yaşayan diğer varlıklara da özgü bir fenomendir. Göç, insanlık tarihi kadar eski bir olgu olmakla birlikte yaşandığı her dönemde farklı nedenlerle ve görünümlerle gerçekleşmiştir.
Tam adı el-Hasan b. Ali b. Muhammed b. Cafer b. el-Hüseyin b. Muhammed es-Sabbah el-Himyeri olan Hasan Sabbah’ın Güney Yemen’deki Himyeri krallarının soyundan geldiği düşünülmektedir. Babası Yemen'den Kufe'ye sonra Kum’a ve en son Rey şehrine yerleşir. Doğum tarihi tam bilinmese de, Hasan Sabbah'ın 1052 ya da 1053 tarihinde Kum’da dünyaya geldiği tahmin ediliyor. Babası Ali b. Muhammed, Şîa mezhebinin İmamiye kolundan tanınmış bir kişidir. Felsefe, kelam, mantık, fıkıh alanlarında çok iyi eğitim almış olan Hasan Sabbah, İsmâili hareketlenmelerinin merkezi olan Rey’de, On iki İmamcı olarak ilk eğitimini alır.
Derin devletin tanımı, devletin tanımında gizlidir. Devlet, cebir kullanma tekelinin meşruiyetini elinde bulunduran hukuki bir varlıktır. Derin devlet ise bir tahakküm biçimidir. Alametifarikası, resmi ve gayrı resmi, yani bir çifte tahakküm biçimi olmasıdır.
Ebu'r-Reyhân Muhammed b. Ahmed el-Bîrûnî'nin 973 yılında, Harezm’de ( günümüzde İran, Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan sınırları içinde yer alır) doğduğunu kendi satırlarındaki ifadeler aracılığıyla biliyoruz. Ancak Bîrûnî'nin gerçek doğum yeri hakkında birçok farklı görüş bulunur. Bazı yazarlar milliyetçi eğilimlerden etkilenmiş gibi görünse de, karışıklığın asıl sebebi genellikle el Bîrûnî nisbesidir. Nisbe: Bir kabile, yer, mezhep veya mesleğe mensubiyeti veya ilişkiyi ifade eder.
İslam bilim tarihi alanında dünya çapında ismini duyurmuş bir ilim adamı Mehmet Fuat Sezgin, Mehmet Mirza Efendi ve Cemile Hanım'ın beş çocuğunun üçüncüsü olarak, 24 Ekim 1924 tarihinde Bitlis’te dünyaya gelir. İlkokulu Doğubayazıt’ta, ortaokul ve liseyi burslu ve yatılı olarak Erzurum’da okur. 1942 yılında Erzurum Lisesi Fen Bölümü’nü pekiyi dereceyle bitirdikten sonra, 1943 yılında matematik okuyup mühendis olmak için İstanbul’a gelir.
Kapitalizm, en basit şekliyle büyük oranda kâr elde etmek amacıyla üretime, metanın ve hizmetlerin değişimine yönelik, özel mülkiyete ve sermaye kullanımına dayanan ekonomik sistem olarak tanımlanabilirse de, çok daha karmaşık süreçleri içeren toplumsal yaşamın her alanına nüfuz eden ve onlara karakterini veren bir sistemdir.
Tarih boyunca ilim ve fikir dünyamıza yön veren, asırlar geçse de düşünceleriyle ve eserleriyle yaşayıp insanlığı aydınlatmaya devam eden isimler vardır. İbn Sina, İbn Haldun, Fârâbî, Gazalî, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli gibi ilim ve gönül insanları yüzyıllar öncesinde ortaya koydukları eserleri ve evrensel değerlerle zaman ve mekanın sınırlarını aşarak bugüne gelmişlerdir. Bu isimlerden biri de Hoca Ahmed Yesevî'dir. O'nun güçlü nefesi Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyayı etkilemeye devam etmektedir.
Ahilik, kelime anlamı olarak Arapça kardeşim veya Türkçe akı (Dîvân'ül Lugât’it Türk’te) cömert, yiğit, civanmert, eli açık anlamındadır. Terim olarak, XVIII. yüzyıldan sonra bir esnaf ve zanaatkâr birliği haline dönüşmüş olsa bile, XIII. yüzyıldan itibaren, Anadolu'nun vatanlaşmasında ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında büyük rol oynayan dini, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi boyutları olan bir sistem olarak tarif edilebilir. Bir kavram olarak Ahilik, Abbasi halifesi Nasır tarafından kurumsallaştırılan fütüvvet geleneğinin, Anadolu'da XIII. Yüzyıldan itibaren millî ve yerli unsurlarla donanmış bir şekli olarak da kabul edilir.
Birçoğumuzun Agora filmini izledikten sonra tanıdığı Hypatia'nın, M.S. 370 yılında (net olarak bilinmese de) İskenderiye'de doğduğu tahmin ediliyor. Babası Theon, İskenderiye Üniversitesi'nde matematik hocası ve yöneticidir. Sorgulamayı, araştırmayı seven meraklı biri olan Hypatia, bu ortamda büyür.
Portekizce belgelerde ismi, bazen Femâo de Magalhais, bazen de Femâo de Magelhaes olarak çıkar. İspanyolların hizmetine girdikten sonra kendisi de belgeleri bazen Maghallanes, bazen de Maghellanes diye imzalar. Sonraları adının, İspanyolca versiyonunun Latinceleştirilmiş hali Macellanus kullanılır.
Tarihin gördüğü en büyük fatihlerden biri olan Timur’un doğum tarihi ve yeri ile ilgili kaynaklarda farklı bilgiler bulunmaktadır. Tarihçi Şerefüddin Ali Yezdî, Timur’un 1336'da Özbekistan'da eski adı Keş, şimdiki adı Şehrisebz olan şehirde dünyaya geldiğini kaydederken, İbn Tagrıberdi, Timur’un Keş’e bağlı Hoca İlgar köyünde 1328'de dünyaya geldiğini kaydetmektedir.