Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Alis’in hayatımız üzerinde kurulan tahakkümün bir kadın olarak üzerinden gelmeye çalışan hikayesi sıcacık. 32. Adana Altın Koza Film Festivali’nde en iyi ulusal kısa film ödülü kazanan Alis filminin yönetmeni Beril Tan ile konuştuk.
Sayara, bir “kadın vigilante” filmi olmanın ötesinde, feminist bir şiddet manifestosu. Burada adalet, mahkeme salonunda değil, yumrukta, tekmede, ısırıkta. Can Evrenol, intikam temasını Yeşilçam’ın bilinçsiz tekrarlarından kurtarıp feminist öfkenin kanlı bayrağına dönüştürüyor.
Korku sineması artık sadece ucuz bir gişe takviyesi ya da yan janr değil; sinema endüstrisinin farklı damarlarını besleyen, kimisi prestij, kimisi çöp, kimisi saf kâr makinesi olan yepyeni bir ekosistem kurdu. Bu ekosistemin mimarları ise stüdyo devleri değil, birkaç gözü kara yapımcı şirket oldu: Blumhouse, Shudder, A24 ve hatta kenardan Asylum…
Gülten Taranç’ın Dedemin Evi belgeseli, ilk bakışta kişisel bir aile hikâyesi gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde Türkiye’nin toplumsal belleğine açılan çok katmanlı bir kapıya dönüşüyor. Bir evin duvarları arasında yankılanan sesler yalnızca bireysel geçmişi değil, kolektif hafızanın da kodlarını taşıyor.
Sinema afişi dediğimiz şey aslında bir yanılsamadır. Birkaç fırça darbesiyle filmin vaadini, karakterlerin tutkusunu, hikâyenin şiddetini veya şefkatini önden hissettiren büyülü bir kapı… İşte bu kapıları en ihtişamlı şekilde boyayanlardan biri Renato Casaro’ydu.
Eşkıya, popüler melodramın (sadakat/ihanet/özveri) nabzını, 90’ların neo-noir kent şiddeti ve endüstriyel ölçekte parlatılmış görsel-işitsel estetikle alaşımlar. Bu sayede Yeşilçam’ın duygusal arketipleri, çağdaş biçimle yeniden dolaşıma girer; seyirciyi salona çeken, tam da bu “tanıdık duygunun modern kabuğu”dur.
Çiçek Abbas filmi alternatif bir etik önermez; yer değiştirmeyi ödüllendirir. Abbas başka türlü davranabilir miydi? Evet—ama bunun için filmin evrenine “yer değiştirme” yerine “kurum değiştirme” hamlesi girmeliydi: Kollektif işletme, hat kooperatifi, emek rejimi dönüşümü… Romantik değil, zahmetli. Yeşilçam buna pek hevesli değildir; çünkü masal seyircide daha hızlı çalışır.
“Ev” filmi üzerine düşündüğümde, bana ilk çarpan şey şuydu: sinema burada yalnızca bir sanat formu değil, bir tanıklık biçimi. Orhan Eskiköy’ün kamerası Karasu ailesinin çadırına girdiğinde, aslında bir evin ne olduğunu, ne olmadığını ve ne olabileceğini sorgulatıyor.
Bu hikâyeden bir tekno-gerilim çıkar mıydı? Evet. Ama Algoritmaya Biat Et bunu beceremiyor. Çünkü meseleye yaklaşımı yüzeysel. Filmin yarısı yapay performanslarla, diğer yarısı da internette rastlayabileceğiniz komplo videolarının yeniden çevrimi gibi akıyor. Bir süre sonra sıkıcı bir YouTube tüneline düşmüşsünüz gibi hissediyorsunuz.
Tayfun Pirselimoğlu, bir zamanlar Türkiye sinemasında farklı bir sesin temsilcisiydi. İdea ise bu sesin artık kendi yankısında boğulduğunu gösteriyor. Bu yüzden film, yalnızca bir başarısızlık değil, aynı zamanda Pirselimoğlu sinemasının geleceğine dair de kaygı verici bir işaret.
Gündüz Apollon Gece Athena, 1980 sonrası “travma sineması”nın bir devamı sayılabilir; ancak mitolojik öğeleri aktif biçimde kullanması, filmi klasik politik sinema çizgisinden ayırıyor. Yaşadığımız ülkedeki politik hafıza aynı zamanda acı hafızamız. Onlardan gayrı bir şey anlatmak çok mümkün değil. Gözaltında kaybolanlar, Gezi direnişi... Film bunu öyle güzel yapıyor ki.
Bir dönem yalnızca heyecan, sürükleyicilik ve gişe başarısı için üretilen; bu nedenle art-house çevrelerince ve festivallerde uzun süre ciddiye alınmayan korku sineması, 21. yüzyılın özgün kaygılarını işleyerek kendini yeniledi...
Love, Death & Robots’un yokluğunu aratmayan YouTube keşiflerime geri döndüm. Daha önce hazırladığım ilk liste çok sevildi, mesajlar geldi, “devamı gelsin” dendi (Yalan!) Ben de sözümü tuttum. İşte karşınızda Ev Yapımı Love, Death & Robots – Seçki 2.
Korku sinemasında her şey denendi sanıyorsanız, yanıldınız. Maskeli katillerden, lanetli bebeklerden, intikamcı hayaletlerden bıkmadınız mı? İşte size taptaze bir manyaklık: Good Boy! Evet, yanlış duymadınız. Bu filmde kabusu biz insanlar değil, bir köpek yaşıyor.
Relay’in en güçlü tarafı, New York’u fon olarak kullanma biçimi. Mackenzie, şehrin soğuk yüzünü 70’ler gerilimlerini andırır şekilde yakalıyor. Tren garındaki sahne, tempolu kurgusuyla nefes aldırıyor ve filmin en iyi anı oluyor. Ama aynı ritim tüm filme yayılamıyor; gerilim çoğunlukla uzun telefon konuşmalarına sıkışıyor. Yine de “sessiz iletişim” fikri, filmin kimliğini benzersiz kılıyor.
“28 Yıl Sonra” evreni, bu kez bambaşka bir kabusu perdeye taşıyor. Danny Boyle ve Alex Garland’ın yarattığı dünyanın kapıları, “Kemik Tapınağı” ile yeniden açılıyor. Yönetmen koltuğunda Nia DaCosta’nın oturduğu film, izleyiciyi bu kez çok daha karanlık, çok daha ürkütücü bir geleceğe götürüyor.
CosmicZion Zine, korku serisinin ikinci sayısı “Alacakaranlık” ile okurların karşısına çıktı. Bu özel sayıda, Gökmen Akça’nın “Olmuş Olabilir” adlı kitabından seçilen on mikro öykü, on farklı çizerin özgün yorumlarıyla yeniden hayat buluyor.
Jennifer Lawrence’ın başrolde olduğu Die My Love fragmanı nihayet yayımlandı. Lynne Ramsay’in kamerasından çıkan ilk görüntüler, sıradan bir uyarlama ya da dramatik annelik hikâyesi izlemediğimizi baştan belli ediyor. Aksine, fragman bize hem pastoral hem de tekinsiz bir evren vaat ediyor
Türk sinemasında tür filmi çekmek hâlâ cesaret işi. Hele ki kısıtlı bütçeyle, seyircinin gözü yabancı yapımlara alışmışken, bilimkurgu-aksiyon karışımı bir proje kotarmak ciddi bir meydan okuma. İşte Tehlikeli Bölge, tam da böyle bir denemenin ürünü.
Modern Kadın, Türkiye gibi modern ve geleneksel arasına sıkışmış bir topluma ait feminist paradoksun dizisi olarak okunabilir. Her hali aynı bedende ve farklı deneyimlerle barındıran Pınar’ın hikayesi, çok katmanlı kadın deneyiminin Türkiye’deki mizahi ve dramatik temsilini sunuyor.
Senaristliğini ve yönetmenliğini Ramazan Ekmekçi’nin, yapımcılığını Serkan Semiz’in üstlendiği film, Büyük Taaruz’a üç gün kala Başkumandan Mustafa Kemal’in verdiği gizli bir görev için yola çıkan bir grup askerin hikayesini konu alıyor. Ancak yolda onları sadece düşman askerleri değil; bölgeye düşen bir uzay gemisi ve içindeki bilinmeyen varlıklar da bekliyor.