Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Kilikya Bölgesi'nin batı sınırı olarak önemini koruyan ve adı ilk kez Roma İmparatoru Tiberius (M.S. 14-17) döneminin sikkelerinde karşımıza çıkan Syedra'daki kazılarda bir Roma oyunu bulundu. Kazı Başkanı Doç. Dr. Ertuğ Ergürer bunun Bizans dönemlerinde oyunlarıyla benzerlik gösterdiğini anlattı ve şöyle devam etti: "Sütunlu Cadde'de geçen restorasyon çalışmaları sırasında parçalarını temizlik kazılarında bulmuştuk. Eksik kısımlarını da cam üzerine çizerek tamamladık. Burada isteyenler gelip bilgilendirilmeyle oyunu oynayabiliyor." Oyunun biraz fazla strateji gerektirdiğini ifade eden Ergürer, "Bu oyunu oynarken attığınız iki zarın toplamı kadar ya da zarların tek tek sayıları kadar da ilerleyebiliyoruz. Modern tavlada olduğu gibi rakibinizin taşlarını tek yakaladığınızda 'kırma' yöntemi bu oyunda da mevcut. Bu yüzden bu oyunda taşlar genelde 2-2 ilerlemeye çalıştırılıyor. Belirli bir ilerlemeden sonra tüm taşların sonda toplanmasının ardından oyun bitmiş oluyor." diye konuştu.
13. asırda Moğolların Türkistan, İran, Bağdat ve Anadolu gibi Müslümanlara ait pek çok bölgeyi işgal etmeleri, buralardaki pek çok İslâm âlimi ve tasavvuf erbabının merkezi Bursa olan Osmanlı topraklarına göç etmesine yol açtı. Böylece Bursa bir ilim irfan merkezi haline geldi.
İskenderiye Feneri veya Pharos Feneri, I. ve II. Ptolemaios Dönemi'nde (veya Batlamyus Hânedânı), yaklaşık M.Ö. 300-280 yılları arasında Mısır'ın İskenderiye Limanı'nın dışında yer alan Pharos Adası'nda dikilmiştir. Deniz feneri 100 metrenin (330 fit) üzerinde yüksekliğiyle o kadar etkileyiciydi ki, kurulan Antik Dünyanın Yedi Harikası listesinde yer almıştır.
1206-1526 yılları arasında hüküm süren Delhi Sultanlığı'nda köleler, Hint topraklarının fethi, iktidarın güçlendirilmesi ve Moğol akınlarına savunma hattı oluşturmalarıyla sayısız başarılara imza attılar. Kölelik statüsü onlar için bir utanç kaynağı değil, aksine seçkinliğin bir göstergesiydi.
Keşfü'z-Zunûn, Kâtip Çelebi'nin Arapça yazdığı ve 1652 yılında tamamladığı bibliyografya (kaynakça) eseridir. Bilimler hakkında ansiklopedik bilgiler de içerir. İlk adı Kitâbü İcmâli'l-fuśûl ve'l-ebvâb fî tertîbi'l-'ulûm ve esmâ'i'l-kitâb'dır. Yazarı tarafından bazı eklemelerden sonra ismi Keşfü'ž-žunûn an esâmi'l-kütüb ve'l-fünûn şeklinde değiştirilir. Çoğunlukla Arapça literatürle ilgili içeriğe sahip olmakla birlikte Farsça ve Türkçe de konu edilmiştir.
Niğbolu Savaşı'nda toplanan Haçlı birliği, kaleyi koruyan Doğan Bey ve askerlerini kuşatmıştı. Haçlıların kaleyi alıp Edirne'ye ilerlemesinden endişelenen Doğan Bey ise umudunu kaybetmek üzereydi. Bunu haber alan Sultan I. Bayezid, atını yıldırım hızıyla Niğbolu'ya sürdü...
Garibin Tepe'de önceki yıl kurtarma kazısı sırasında tespit edilen tarihi alandaki kazı çalışmaları sürüyor. Daha önce anıtsal yapı grubunun gün yüzüne çıkarıldığı alanda kazı yapan akademisyenler, 2 metre uzunluğunda ve 1 metre genişliğinde bazalt taştan yapılan bir heykelle karşılaştı. Boyun bölgesi kırık olan ve anıtsal olduğu değerlendirilen yaklaşık bir ton ağırlığındaki heykel, restore edilmek üzere Van Müzesi'ne taşındı. Ankara'dan gelecek ekibin yapacağı detaylı incelemenin ardından bazalt heykelin sırrının çözülmesi bekleniyor.
Prizren'de yapımına başlanan merkezin temel atma törenine Türkiye'nin Priştine Büyükelçisi Sabri Tunç Angılı, Prizren Başkonsolosu Celal Doğan, Kosova Demokratik Türk Partisi (KDTP) Genel Başkanı ve Bölgesel Kalkınma Bakanı Fikrim Damka, KDTP Milletvekilleri Fidan Brina Jılta ve Enis Kervan, Yenilikçi Türk Hareket Partisi (YTHP) Genel Başkanı Ertan Simitçi, Prizren Belediye Başkanı Shaqir Totaj'ın yanı sıra ülkedeki Türk kurumlarının temsilcileriyle davetliler katıldı. Açılış konuşmalarının ardından merkezin temeli atıldı. 2026 yılında tamamlanması öngörülen Türk Kültür Merkezi, Kosova Kültür, Gençlik ve Spor ile Bölgesel Kalkınma Bakanlığının destekleriyle Prizren Belediyesi tarafından inşa edilecek. Türk kültürünü yaşatmak için hizmet verecek merkezin bünyesinde kütüphane, tiyatro salonu, sergi alanı gibi kültür ve sanata hizmet edecek alanlar yer alacak.
Matematikçi ve astronomi âlimi, Timurlu hükümdarı Uluğ Bey, 27 Ekim 1449'da vefat etti. Timur'un oğlu Şahruh'un en büyük çocuğu olarak 1394'te dünyaya gelen Uluğ Bey, Semerkand'da bir medrese ve rasathane yaptırdı. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiçbir harcamadan kaçınmamıştı. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebildi. Gözlemevinin yönetimini Bursalı Kadızade Rumi ile Cemşid'e verdi. Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadızade' de gözlemler bitmeden hayatını kaybetti. Ve gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu'ya kaldı.