Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Dalgalanıyor rüyam, arada sanki rüyada olduğumu fark ediyorum, arada rüyanın içinde kayboluyorum, nerede olduğumu bilmiyorum. Ama o sesleri tanıyorum ben: birisi annemin sesi imiş, diğeri babamın. Bir de rüyalar “o bastırdığımız bebeksi korkuları, arzuları sembolik yolla dile getirerek uykuyu korur”muş, öyle diyor annem. Aaa rüyada olmak iyi bir şey o zaman, rüyalarım, annem babam gibi bir şey galiba, onlar da beni hep korur. Ah, keşke çocukları her yerde her zaman koruyan birisi olsaydı. Rüya belki de öyle bir şey, kim bilir. Nimet teyze başka bir masal anlatıyor bana. Rüyaların bize mesaj verdiğini söylüyor, öte dünyalardan mesajlar. Yani, bulutlardan mesaj getiriyormuş
Sanat eseri, izleyicisinin (belki de toplumun demek daha doğru olacak) bilinç ve bilinçaltını harekete geçirerek içerik ve biçim olarak sunduğunun anlamlandırılmasını talep eder. Bu tahrik edici ve kışkırtıcı bir durumdur. Fotoğrafçı da sunduğu fotoğraf karesinde yer alan öğelerle bunu yapmaya çalışacaktır. Dolayısıyla tahrik edilerek kışkırtılabilen izleyicinin eleştirici yanının ortaya çıkması da kaçınılmaz olacaktır. Anlatılmak istenenin çokluğu ya da büyüklüğü hiçbir zaman fotoğrafta yer alan öğelerin çokluğu ile ilintili olmayacaktır. Çoğu kez fotoğrafta gösterilmeyenlerin zihindeki imgeleri fotoğrafı anlam olarak zenginleştirecektir. İşte bu fotoğraflar “minimal” olarak kendi yolunu açar. Minimalizm 1950’li yılların sonunda başlamış gibi görünse de Leonardo DaVinci’nin “Simplicity is the
Hanoi’den Sapa’ya Geçen yaz Başkent Hanoi’den Sapa’ya kadar Vietnam’ın kuzeyine yaptığımız yolculuk fotoğraf açısından tam bir şölendi. Bu bölgede pirinç üretimi yoğun yapılıyor. Bilindiği gibi uzak doğuda pirinç tüketimi çok yaygın, hemen her öğünde yeniliyor, böylece tarımla uğraşan ailelerin hepsinin kendine ait pirinç terasları var ve ailecek çalışıyorlar. Bu bölgedeki Çin sınırına yakın Mu Cang Chai kasabasında iki gece konakladık. Bizim Karadeniz bölgesinde olduğu gibi dere yatağında kurulmuş olan kasaba aynı zamanda fotoğrafçılar için turistik bir alan olmuş, vadiden yükselen dik yamaçlardaki pirinç terasları görsel olarak çok estetik çünkü. Bölgeye turlar düzenleyen yerel fotoğrafçılar sayesinde çok eğlenceli bir kaç gün
SD Kartlar [Secure Digital kartlar] SD kartlar veya güvenli dijital bellek kartları, dijital kameralar, bilgisayar tabletleri veya cep telefonları gibi çeşitli elektronik cihazlarda, dijital verileri kaydetmek ve saklamak için kullanılan küçük, çıkarılabilir ve yeniden yazılabilir bellek kartlarıdır. SD kartlar, 1990’lı yıllarda müzik endüstrisinde telif haklarını korumak amacı ile geliştirilmişti. Dolayısı ile, dijital müzik, fotoğraf ve video verilerinin güvenli bir şekilde depolanmasını ve aktarılmasını sağlarlar. Bu yüzden kamera üreticilerinin tercih ettiği bir bellek aracı olmuştur. Küçük boyutu, hızı, pratikliği ve yüksek depolama kapasitesi nedeniyle birçok elektronik cihazda yaygın olarak kullanıldığı için farklı ihtiyaçlara cevap verecek şekilde çeşitli kapasiteler, hızlar ve boyutlarda
Yatay bir fotoğrafın, sağ yarısında dinç görünümlü bir adam, bakışlarını aşağıya yöneltmiş, objektifin üzerinde gezinmesine izin veriyor. Gözünde siyah çerçeveli gözlüğü; alnını, çözülmesi gereken zor bir problemin karşısındaymışçasına kırıştırmış, elini dudaklarının arasına götürmüş. Görüntü, fotoğraf için verilen bir pozdan çok, yoğun bir adamın gerçekten düşünceli bir ânını gösteriyor… Fotoğrafın objesi, ünlü mimar Le Corbusier. Takvimler 1959 yılını gösteriyor. Mimarlık tarihine ciddi bir bakış attığımızda, 20.Yüzyılın mimarlık konusundaki en önemli dehalarından birinin de bu sanata getirdiği özgün yaklaşımlar ve cesur uygulamalarından dolayı hiç şüphesiz Le Corbusier olduğunu görürüz. Kimileri onu yalnızca zenginlere villalar tasarlayan bir mimar olarak değerlendirse de o daima,
Bölüm 03, Nepal, Katmandu 1 Temmuz 2024 – Pazartesi Dün akşamın etkisi ile bu sabah biraz geç kalkıyoruz. Dışarıda yapmaya çalıştığımız kahvaltı girişimi başarısız olunca, tekrar otele dönüp dün yaptığımız kahvaltıdan yapıyoruz. Kahvaltı sonrası, ölü yakma törenlerinin yapıldığı “Peshupatinath tapınağına” gitmek için bir taksi bulmak üzere yine sokaktayız. Otelin çok yakınında bir taksi buluyor ve tapınağa doğru yola çıkıyoruz. Tapınağa geldiğimizde taksici isterseniz bekleyeyim diyor. Biz de bugün gideceğimiz diğer yerleri söyleyip, alaşağı ver yukarı pazarlıkla adamı 3000 Rs ‘ye tüm gün bağlıyor ve beklemeye bırakıyoruz. Akabinde tapınaktayız, giriş bilet ücreti olan 1000 Rs’yi verip giriyoruz içeriye.
Rüyalar da bulutlar gibi mi acaba? Sürekli akıp duran, türlü türlü şekle giren, her an her yerde başımızın üstünde bitiveren, zamanlı zamansız. Bazen ürkütücü, bazen ılık sıcak bir huzur. Her gece ayakucumda uyuyan Badem, o gece yanıma gelmedi. Annem arkadaşlarını görmeye gittiğini söyledi. Bana hiç söz etmeden nasıl gider? Sanki, doğduğumdan beri hep koynumdaydı, sırdaşımdı o, en yakın arkadaşımdı. Her gece konuşur dertleşir, sarıp sarmalardık birbirimizi, konuştuklarımızı ertesi gün Gamze’ye de bir bir anlatırdım. Ben anlattıkça, o da severdi Badem’i. Ben yarın ne diyeceğim Gamze’ye? Badem niye beni bırakıp gitti acaba? Yoksa onu küstürecek bir şey mi yaptım? Bu ne
Bu gece insanlar uykudayken acaba hangi soğuk boş bir duvar daha sanata kavuşacak diye hiç düşündünüz mü? Dün önünden geçtiğiniz duvarı hiç fark etmezken sabah uyanıp da, yine önünden geçerken gözünüz takıldı mı? Eğer bunlar aklınıza geliyorsa ve fark edebiliyorsanız, hoşunuza gitse de gitmese de birileri ellerinde boyalarla, tuval olarak kullandıkları duvarlara yeni boyutlar kazandırmış demektir. İzlettikleri resimlerde teknik olarak çok detaya inemeseler de hız çarpı zaman bağlamına bir de anlam ve düşünce katmaya çalışmaları yine de dikkate değer. Giderek yaygınlaşan hatta başa çıkılamayan bu durumun başrolünde ise 20.yüzyıl başlarında
İstanbul’da fotoğraf çekmenin kendine mahsus bir zorluğu var. İlgi çekici imajların yoğunluğu öyle bir raddeye ulaşıyor ki, kendinizi tekinsiz bir durum içerisinde buluyorsunuz. Tercih edilen her bir belirli imaj, eş zamanlı olarak orada gerçekleşen ve fakat sizin ıskaladığınız bir başka ihtimalin varlığına vurgu yapıyor. Öyle ki, hayatınızın en iyi fotoğrafını çektiğinizi düşünürken çok daha iyisini kaçırmış olabileceğinizi düşünmeden edemiyorsunuz. İşte burada sunulan fotoğraflar bu tekinsizlik içinde çekildiler. Orada bulunan insanlardan soyutlanmış bir mekan kavramına hiçbir zaman inanmadım. Aynı şekilde İstanbul mekanlarını hususileştiren şeyin de sırtında taşıması ağır bir tarihsel miras ya da belirli bir estetik tonla inşa edilmiş binalar olduğunu
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar https://instagram.com/ahuincekaralar tarafından yayına hazırlanmıştır. . . . . . . . . . . . . Belgesel fotoğrafçı Mary Ellen Mark’ın aramızdan ayrılışının üzerinden 9 yıl geçti. LIFE, New York Times Magazine, The New Yorker, Rolling Stone ve Vanity Fair gibi yayınlarda fotoğraf ve portreleri yayımlanan Mark dünya çapında ün kazanmış bir fotoğrafçıydı. 2015 yılında aramızdan ayrılana kadar, 50 yılı aşkın süre yoğun olarak hümanist bakışı yansıtan fotoğraflar çekmiş, Rahibe Teresa, Hint Sirkleri ve Bombay’daki genelev tasvirleri ile az görüneni görünür kılma gibi bir misyonuda doğal olarak üstlenmişti. Ötekileştirilmiş insanların etkileyici
1 Resimler ve fotoğraflar en büyük bilgi kaynağımız; zaman içinde neler olduğunu onlarla iletişim kurarak anlamaya çalışırız. Biz fotoğraflara baktığımızı sanırız ama aslında onlar bize bakarlar. Manzaralardır onlar, portreler, ölü doğalar; sanki birileri bizim yerimize yaşamıştır o günleri; o patikalardan bizim için geçmiş, insanlarla göz göze gelmiş, bizim adımıza o vazonun içine bir demet çiçeği bırakmıştır. Takvimlerde görmüşüzdür onları, kartpostallarda, üçüncü hamur kitaplarımızın hayatımızı değiştirmeye yeminli ünitelerinde çıkmıştır karşımıza. Sıkıldıkça bakmışızdır onlara; ferahlatmıştır içimizi. Asla gidemeyeceğimiz, bekçileri yorgun ve sanat tarihinin depose olmuş köhne müzelerde beklemiştir bizi o resimler. İl Millî Eğitim Müdürlüğünden izin alınacaktır; yorgun bir otobüs kiralanacaktır ve
Daha ziyade motorlu araçların çamurda, buzda, kumda veya benzer zorlu zeminlerde lastiklerinin (tekerleklerinin) hareketine rağmen ilerleyememesi, olduğu yerde kalması durumunu anlatan teknik bir terim olarak patinaj sözcüğü kullanılır. Fakat bu sözcüğün, hayatın içinde olup biten başka şeyler için de sıklıkla kullanıldığına tanık oluruz. Konuşma, düşünme, eyleme becerisi kazanmış olan insana has bir şeydir bu. Çünkü, hangi kültürden ve eğitim-öğrenim düzeyinden olursa olsun insan evladının çok ciddi sanat yapma potansiyeli ve kabiliyeti var. Öyle olduğu için, fiili durumu anlatmak üzere üretilmiş kelimeleri, hayata dair başka durumları güçlü şekilde izah etmek için de kullanır insan evladı. Literatür bu türden anlatıma teşbih, mecaz,
Bu ikinci bölümde yine Paris Lüksemburg Bahçeleri’nde1 kitap okuyanların izini sürüyoruz. Mayıs ayı başında, bir öğle sonrasında. Baharın gelişiyle şenlenen park uzun bir kışın ardından güneşe koşan insanlarla dolu. Güneşin sıcaklığına, ışığına koşan yaşlısı, genci, aşıkları, yalnızlık düşkünleri bu parkta güneşin ışıklarında yıkanıyor ve kitapların ışığıyla. Lüksemburg parkının yıllardır süren bir geleneği var. Kendinize uygun, keyfinize göre bir bank ya da bir sandalyeb ulup kitap okumak. Paylaşılan toplumsal bir alışkanlık. Kuşaklar boyu süren vazgeçilmez bir gelenek. Ya siz nerede okumak istersiniz o içinde kaybolup başka diyarlara gideceğiniz sözleri, sözcükleri; romanları, öyküleri, şiirleri? Sahi, kitabınızı nerede okumak istersiniz? Birlikte gezinelim bu
Uzun zamandır özünde “fotoğraf” olan yazı klavyeden akmıyor. Ancak fotoğraf kullanarak fotoğrafın etrafında döndüğümüz yazılar sunmakla geçiştiriyoruz. Üzerinde düşününce kişisel olarak bunun nedenini – bize değer veren takipçilerimizle paylaşma sorumluğu ile- açıklama belki de iyi olacaktır. Bu neden, aralıksız “kitap okumak” diye tam da bu noktada kendimi rahatlatmak için ürettiğim bahane olarak ortaya çıkıyor. Böyle bir girişten sonra bu yazının içeriğinin anlaşıldığını umuyorum. Ancak buna rağmen okuyucu içerikte yer alan ifadelerden ve cümlelerden yola çıkarak yapacağı araştırmalarla bilgisin arttırarak yine yazıdan kendi gayreti ile elde edeceği birkaç başlık üzerinde bilincini farklı bir seviyeye çıkarması – küçük de olsa- ihtimal dahilinde.
Görsellerde yapay zekan kullanımının tartışmaya açılması büyük ölçüde 2023 yılı Sony World Photo Organisation – ki dünyanın en prestijli fotoğraf yarışmalarından biridir – yarışmasının sonuçlarının açıklanması ile ortaya çıktı. Alman yarışmacı Boris Eldagsen, Pseudomnesia (Elektrikçi) isimli çalışması ile Serbest (Open) Kreatif kategorisinde birinci olmuştu. Eldagsen bir açıklama yaparak ödülü reddetti. Bu açıklamada özetle; görseli yapay zeka ile oluşturduğunu ve yarışmayı test etmek ve fotoğrafçılığın geleceği hakkında bir tartışma yaratmak için kullandığını, görseli seçip bunu tarihi bir an haline getirdikleri için jüriye teşekkür ettiğini belirtirken organizasyon ve jüri içinde herhangi birinin çalışmanın yapay zeka olduğunu bilip bilmediğini veya bundan şüphelenip şüphelenmediğini
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Özlem Dikeçligil https://www.instagram.com/ozlem_dikecligil/ tarafından yazının sonunda künyesi verilen kitapların esiniyle yazılmıştır. . . . . . . . . . . . . Dante Alighieri 1265 yılının Haziran ayında Floransa’da orta halli bir ailenin oğlu olarak doğar. Asıl adı Durante olmasına rağmen Dante adını benimser. Ona göre “Dante” adında “Durante” de olmayan lirik bir soyluluk vardır. Gene kendi ifadesine göre İkizler Burcu altında doğmuş, o güneşle ısınmıştır. Henüz 12 yaşındayken annesinin vasıtasıyla Gemma Donatti adında bir kızla aile arasında evlilik sözü kesilir. Dante, annesinin Gemma’ya verdiği bu sözü sekiz sene sonra gerçekleştirmesine rağmen bütün
Bölüm 02, Nepal, Katmandu 30Haziran 2024 – Pazar Uçak zamanında kalkıyor. Beş saate yakın uçuş olacak. Yapabilirsem biraz kestirmek istiyorum fakat Nepalli kalabalık kadın grubu bütün uçuş boyunca yüksek sesle konuşunca çok mümkün olmuyor. Uçak gecikme yaşamadan iniyor. Artık Katmandu’dayız. Kapıda vize olayı bu sefer kolay oluyor. Bir görevlinin yardımı ile kiosktan bilgilerimizi giriyor ve gişedeki memura da 30’ar dolar ödeyerek vize kâğıdımızı alıyoruz. Sorunsuzca bavullar da hallolunca, havaalanı dışına atıyoruz kendimizi. Saat, yerel saatle 02:25. Garip bir biçimde Türkiye ile saat farkı 2 saat 45 dakika. Dışarıda bu sefer otelin göndermiş olması gereken araba yok. Biraz bekleyip, etrafı arıyoruz,
Az gittik, uz gittik; edebiyatın karanlık tarihinden geçtik. Serindi ve Paris; sonsuz bir aydınlığı elimizin tersiyle ittik. Orada tüm çizgi dışı ve tuhaf insanlar birbirleriyle ahbap olmuşlardı. Sonra dünyanın tüm üçkağıtlarını düşünüp varoluşumuzu bir daha gözden geçirdik. Tuhaflıkların azizi Jean Genet, elinde tuttuğu bardaktaki şarabı yüzümüze çarptı; koca bir somun ekmeği kafamıza geçirip ardından da okkalı bir küfür savurdu. Sonra kutsanmış olduk ve kötülüklerle dolu dünyaya çırılçıplak bırakıldık. Annesinin terkedilmiş evlilik dışı çocuğu, on yaşında ilk hırsızlığını yaptığında, yazgısı, eline islahevinin krokisini anında tutuşturmuştu. Kimileri “Belle Epoque”unu sürerken -ki yıllardan 1926 idi- o, on altı yaşında hatırladığı ilk evinden kaçıp,
Paris Lüksemburg Bahçeleri’ndeyiz1. Mayıs ayı başında, bir öğle sonrasında. Baharın gelişiyle şenlenen park uzun bir kışın ardından güneşe koşan insanlarla dolu. Güneşin sıcaklığına, ışığına koşan yaşlısı, genci, aşıkları, yalnızlık düşkünleri bu parkta güneşin ışıklarında yıkanıyor ve kitapların ışığıyla. Lüksemburg Bahçeleri’nin yıllardır süren bir geleneği var. Kendinize uygun, keyfinize göre bir bank ya da bir sandalye bulup kitap okumak. Paylaşılan toplumsal bir alışkanlık. Kuşaklar boyu süren vazgeçilmez bir gelenek. Ya siz nerede okumak istersiniz o içinde kaybolup başka diyarlara gideceğiniz sözleri, sözcükleri; romanları, öyküleri, şiirleri? Sahi, kitabınızı nerede okumak istersiniz? Birlikte gezinelim bu parkta, bir mayıs günü öğle sonrasında, kitap okuyanların
Neden “KAPALI ÇAĞRI” İFSAK, kurulduğu günden beri üyelerine olduğu kadar, üyesi olmayan fotoğraf ve sinema severler için de projeler üretmeyi kendine bir görev bilmiştir. Bu amaçla da çalışmalarını sürdürmektedir. Projeler Birimi olarak üyelerimize özel bir şey yapmak istedik ve “KAPALI ÇAĞRI“ Projesini geliştirdik. Projemizin adının “KAPALI ÇAĞRI“ olmasının nedeni ise, sadece İFSAK üyelerine özel olmasıdır. 2023 yılında dört temadan oluşan KAPALI ÇAĞRI projemiz, 2024 yılında da yine dört temadan oluşuyor. Üyelerimiz isterse birine, isterlerse dördüne birden katılabilirler. Bu yılın üçüncü teması fotoğrafta etkili anlatım biçimlerinden biri olan “PORTRE“. Hedefimiz proje sonunda üyelerimizden gelen fotoğraflarla dijital bir dergi yapıp, bunu İFSAK
Genel olarak sanat dünyasına ve özelde fotoğraf dünyasına baktığımız zaman hem kitap, hem de dergi yayını bakımından sanat dalları içinde en fakirinin fotoğraf olduğunu görürüz. Yine başka bir açıdan baktığımızda, sanat dalları içinde en fazla ilgilenen kişi sayısının fotoğraf olması ise oldukça paradoksal bir ilişki olarak değerlendirilebilir. Fotoğraf dünyasına yeni katılanlar da, fotoğrafın sadece çekilerek yapılacağını zannederler. Oysa fotoğraf çekilerek değil, okunarak yapılır. Fotoğraf dernekleri de ne yazık ki çoğunlukla fotoğrafın sadece çekilerek yapılacağı düşüncesine uygun eğitim programları düzenlerler. Fotoğrafın okunarak yapılacağını anlatacak kesim akademik çevre olmasına rağmen, belki de akademinin dışında kalan çevrelerle çok ilgili olmadıkları veya iletişim içinde olmadıkları
Bölüm 01, Kuveyt 28 Haziran 2024 – Cuma Evet, yeni bir yolculuk, yeni bir hikâye başlıyor bizim için. Bu hikâye evden Kadıköy’e otobüs, oradan da Sabiha Gökçen metrosu ile start alıyor. Bu sefer gezimiz dört ayaklı. Gerçi asıl iki ayak ama aktarmalarda uğrayacağımız Kuveyt ve Umman’da acaba ne var diye birer gece kalıp dolaşacağız. Asıl hedef Nepal, Katmandu ve Hindistan, Mumbai. İlk durak Kuveyt. Ekip aynı. Ayçin, Gülten, Hamit, Uras ve ben. Uçak 22:25’te. Biraz erken gelip, havalimanında tüm noktalardan problemsiz geçiyoruz. İçimizde buruk bir sevinç var bu kez. Yurtdışı çıkış haracını 150 TL den aldık. Bir süredir medyada 1500
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar https://www.instagram.com/ahuincekaralar/ tarafından shutterstock.com https://www.shutterstock.com/blog/history-of-feminism-photos adresinden Türkçeleştirilmiştir. . . . . . . . . . . . . Fotoğraflarla Bir Tarih Feministler yaklaşık 200 yıldır cinsiyetlerin eşitliği için mücadele ediyorlar. Fotoğraflarla harekete göz atalım. Feminizm kendini farklı dalgalarla tanımlayan az sayıdaki politik hareketten biridir. İlk dalga, 20.yüzyılın başlarında kadınların oy kullanma hakları için mücadele edilmesini kapsar. İkinci dalga, büyük ölçüde eşitlik ve üreme (kürtaj) hakları için mücadeleye odaklanmıştır. Üçüncü dalga, kesişimselliği, seks pozitifliğini ve daha fazla kavramı kucaklamaya başlamıştır. Hâlâ devam eden, #metoove kadın yürüyüşünü de kapsayan dalga, dördüncü dalgadır. Her
Sekiz yaşına yeni basan alabuluz traşlı çocuk yolda eline aldığı mısır sapını değnek gibi kullanarak kahveye kadar hiç durmadan hızlı adımlarla yürüdü. Kahvenin mavi boyalı altı pencereli ahşap kapısının mermer eşiğinde soluklanırken mısır sapını bacaklarının arasında yerleştirdi, ellerini cebine soktu, çekirdek kalmış mı diye kontrol etti. Bu sırada bir kahvenin içindeki ayaktaki kalabalığa bir dışarıdaki kadınlara kulak kabartırken pantolonun ceplerini ters yüz edip hiç çekirdek kalmayışına iç çekerek bacağına batıp duran çekirdek kabuklarını elinin tersiyle üç kere silkeledi. Yaslandığı kapının gıcırtıyla salınan açık sol kanadının hemen yanındaki saatli maarif takvimi 3 Mart 1989’u gösteriyordu. Çocuk tren raylarını takip ederek yürürdü.
Fotoğrafçılık ile Kaosa Meydan Okumak Hayatta hobilerin olması şart, özellikle de İstanbul’da yaşıyorsan! Hani şu büyükşehir, adı var ama huzuru yok. Sürekli bir koşuşturma, bitmeyen bir trafik ve arka planda yükselen korna senfonileri… Eğer hala bir hobin yoksa, büyük geçmiş olsun! Çünkü bu şehrin kaosunda kaybolmamak için bir tutkunun peşinden koşmak şart. Neyse ki ben, kaosla baş etme stratejimi yıllar önce buldum: Fotoğrafçılık! Çocukluk yıllarımı hatırlıyorum da, elimde annemin eski filmli fotoğraf makinesiyle evin içinde oradan oraya koşturur dururdum. Tabii, o zamanlar dijital teknoloji yok, filmli makinelerle çektiğin fotoğrafları görmen için bir dua etmen gerekiyordu. “Acaba pozlar güzel çıktı mı?”
Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni kitaplar vasıtasıyla paylaşılan tespitlerin, analizlerin, değerlendirme ve yorumların, düşüncelerin okuyucuyla buluşması sonucunda zenginleşir, gelişir ve güç kazanır. Fotoğraf dünyamıza küçük bir katkı daha sunabilmek amacıyla kaleme aldığımız metinlerin yer aldığı “Foto İntelijansiya” isimli kitap okuyucuyla buluşma sürecine girdi. Memnunuz. Memnuniyetimizi ifade edebilmek üzere, kitapta yer alan Sunuş metnini değerli fotografçı dostlarla paylaşmak isteriz. “Yaşadığımız zaman içinde, yani 2000’lerın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz şu sıralar ülke genelinde fotoğrafa dair 100’den fazla dernek, kulüp, atölye, grup bulunuyor. Bunlara üye olan ve binlerle ifade edilecek sayıda
Kendi Kendine Fotoğraf Fotoğraf bir disiplindir. Yapısında estetik kadar ciddi oranlarda matematik de barındırır. Fotoğraf, kendi içinde de yaklaşım olarak adlandırdığımız bölümlere ayrılır. Fotoğrafçıların tarzları, fotoğrafa ait hangi değerleri ne oranda kullandıklarıyla belirlenir. Genelde fotoğrafçılar çektikleri konulara göre isimlendiriliyor da olsalar, sokakta ya da stüdyoda çekim alanları, doğal ışıkta ya da flaş kullanarak oluşturdukları atmosferleriyle birbirlerinden ayrılırlar. Bazı fotoğrafçılar tesadüfi anlara olan ilgilerini arşivlerinde yoğun bir biçimde biriktirirken, bazıları da evrenin kendilerine sunduğu enstantanelerden uzak durarak kendi zihinlerindeki fotoğrafları oluştururlar. Hangi amaçla yola çıkılırsa çıkılsın, çekilen her türdeki fotoğraflar aynı ortak özelliğe hizmet ederler. Klasik bakışla bir fotoğrafta görünen her
Zülfü Livaneli ve Haruki Murakami’nin kitaplarında karşılaştığım edebiyat ve müzik üzerine benzeşen düşünceleri beni bu başlık altında yazılar yazmaya sevk etti. Rahmetli dedesiyle ninesinin yaşadıkları evin zemin katındaki mütevazi marangozhaneyi hatırladı. Evin kot altında kalan o oda on, on beş metre kare ya var ya yoktu. Küçük arka bahçeye hemzemin odanın cam macunu özenle çekilmiş iki kanatlı ahşap çerçeveli penceresinden odaya dolan ışığın içeriyi ayna gibi aydınlatmış olmasından olsa gerek, her detayı neredeyse daldığı fotoğraftaki gibi gözünün önüne geliyordu; beyaz badanalı duvarlarının düz olmayan gelişigüzel hali, yer yer kabarıklıklar, kireç döküntüleri ve duvar köşelerinde salınan örümcek ağları… -hepsini hatırlıyorum, diye
Bu fotoğrafçılık türü 1937’de Edwin H. Land tarafından bulunan Polaroid marka fotoğraf makineleri ile başlamıştır. Kızının “çektiğim fotoğraflarları neden hemen göremiyoruz?” diye babasına sorduğu soru, Edwin’in bu icadı gerçekleştirmesine sebep olmuştur. Piyasaya çıkışı ise 26 Kasım 1948’i bulmuştur. Türkiye’de satışı ise çok geç bir tarihle 1980lerin sonudur. 90lar da ancak yaygınlaşmıştır. 2008 yılında ise yolun sonuna gelinerek Polaroid firması tarafından makine ve film üretiminin durdurulduğu, yola dijital bir şekilde devam edileceği açıklanmıştır. Fakat bu tekniği seven analog instant tutkunları için ise bunu yaşatan başka firmalar bu işi üstlendiler. Yenilerde The Impossible Project, Fujifilm, Polaroid One Step bu işi tekrar yaygınlaştırmaya
Bölüm-11, Kırgızistan – Bişkek 16Temmuz 2023–Pazar Sabah Gülten tekrar göle gidiyor, ben dinlenmeyi seçiyorum. O döndükten sonra bavulları hazırlayıp kahvaltıya gidiyoruz. Bugün de uzun bir gün olacak. Kahvaltıdan sonra ödememizi yapıp işletmeden taksi çağırmasını istiyoruz. Taksiler geliyor. 300’er SOM’a anlaşıyoruz. Bizi otogara götürecekler, oradan sanırım yine minibüs ile Bişkek’e gideceğiz. Kişi başı 350 SOM diye öğrendik. Yolda taksici, taksilerin 500 SOM’a gittiklerini söylüyor. Sen gider misin diyoruz? olur diyor fakat diğer taksici istemeyince o da vaz geçiyor. Garaja varıyoruz. Minibüs mü, taksi mi derken bir taksi yanaşıyor. 7 kişi ve tüm bavulları alacak büyüklükte. Anlaşırken bizi Tokmak’ta Burana Kulesine götürmesini
Fotoğraf, görmenin, başka bir deyişle algılamanın oluşturduğu bir dünyanın ve o dünyada yaşayan insanın ürünüdür. Fotoğrafın etki gücü insan, mekân, zaman, uzam ve doğayla kurduğu ilişki ile açıklanır. Bugün yaşadığımız dünya ve fotoğraf dediğimin çok uzağındadır. Dahil olduğumuz dünya, aynı zamanda fotoğrafın da dünyası mıdır? sorusu epeydir yanıtlanmayı bekliyor. Fotoğraf, diğer sanat dallarına göre yıllardır tek başına şehri, mekânı, insanı ve zamanı göreceli olarak algılamayı ve görmeyi sağlayabilmiştir. Digital, fotoğrafta bir devrim olmasına rağmen fotoğrafın digitalle kurduğu ilişki insan ve mekân temassızlığı ile yorumlanmıştır. Digitalin analog olanın karşısına tekniği, düzenin karşısına düzensizliği ve bunların da karşısına sanatmış gibi konulması modernizm
Yıllar önce uyanığın biri, biraz irice olan ayçekirdeklerini paketleyip üzerine bir Japon kızının fotoğrafını basmış ve o gün bugündür bu çekirdekler japon çekirdeği adıyla satılmaktadır. Dünya savaşlarının sonuncusunda en büyük yarayı alıp, en fazla çalışarak güçlenen ve teknolojide en ileriye gitmiş bir ülkedir Japonya. Ambalajında bir geyşa resminin bulunduğu, bir zamanlar ayağımıza giydiğimiz plastik terlikler de (Tokyo) Japonya’nın başkenti ile aynı adı taşımaktadır. Japon elmalarımız, japon balıklarımız, müzik setlerimiz, fotoğraf makinelerimiz ve asla atlanmaması gereken japon yapıştırıcı… İşte Japonya’ya ait gerçekler ve fanteziler böylesine iç içedir yaşamımızda… Japon sineması denince de akla gelen ilk isimdir ünlü yönetmen Akira Kurosawa. Yaptığı
İFSAK Blog’taki en son yazımı https://www.ifsakblog.org/bir-haz-da-olsa/tam bir yıl önce yazmışım. Hatırlarsınız Özcan Yurdalan hocamın önderliğinde Antakya Samandağ’da Çocuklarla fotoğraf çalışmaları yapmıştık. Okullar yaz tatiline girdiğinde Özcan Hoca yine kolları sıvadı ve ülkenin dört bir yanından ÇFÇ (Çocuklarla Fotoğraf Çalışmaları) ekibini toparladı. Temmuz – Ağustos aylarında yine birer haftalık çalışmalar için gruplara ayrıldık. Gelenek devam etti ve en tecrübeli grup olarak, ilk hafta çalışmaları, Özcan Hoca, Gökhan (Gezik), Goncagül (Gümüş) ve Nejla (Can Güler) ile başladı. Biz ikinci grup olarak Ramiz (Şahin) abi ve Meral (Güler) ile beraber çalışmalara katıldık. Bu seneki çalışmalarımız iki vakfın desteği ile gerçekleşiyor. Nesin Vakfı ve
Bölüm 10, Kırgızistan – Bokonbayevo 15 Temmuz 2023–Cumartesi (Devam) Önce otobüs garına yürümeyi planlıyoruz ama yükümüz çok ağır bizim. Diğer arkadaşlar yürürken biz bir taksi çevirip öyle gidiyoruz. Vardığımızda yanlış gara geldiğimizi anlıyoruz. Buradan Bişkek’e gidiliyormuş oysa biz Bokonbayevo’ya gideceğiz. O gar epey uzakmış. Dönerken yürüyen arkadaşları da uyararak, taksi ile gelmelerini sağlıyoruz. Varıyoruz, taksiciye 200 SOM verip gönderiyoruz. Tabii otobüs falan yok. Bunlar da yine minibüs. Ayrıca yedi kişilik yer yok. Bir sonrakini bekliyoruz. Ancak iki yirmi gibi hareket edebiliyoruz. Adam başı 300 SOM. Yol uzun, bir kısmı iyi ama tadilattan dolayı bozuk kısımlar da fazla. Akşam üzerine doğru
Fotoğrafın icadından günümüze baktığımızda dünyada ve ülkemizde henüz kitaplara veya literatüre geçmemiş birçok isme rastlayabiliriz. Ancak tarihe olan meraksızlığımız nedeniyle bu isimlerin bizim ülkemizde daha fazla olduğu söylenebilir. Onlardan biride Gaston Mizrahi’dir. Her ne kadar adı Adana fotoğraf camiasında bilinse de ülkemiz fotoğraf tarihinde pek bilindiğini zannetmiyorum. Gaston Mizrahi sadece Adana için önemli bir isim değil. O dönem çektiği Adana fotoğraflarıyla aslında bir dönemi, bir kenti, bir yaşamı, insanları anlatmasıyla yani ülkemiz fotoğraf tarihi açısından da önemli. Adana veya daha genel anlamıyla Çukurova. Doğa her dönem onu toprağıyla, insanıyla, sanatçısıyla bereketli kılmış. Boşuna denmemiş ona bereketli topraklar… Çünkü o topraklar
Pers mitolojisinde anlatılan bir mite göre Ahura Mazda ilk insan çiftini cennet bahçesinde tek bedende yaşamlarını sürdürürlerken ayırır. Yine Yunan mitolojisinde anlatılan bir mite göre ise ilk insan Prometheus tarafından çamurdan yaratılan androjen bir varlıktır. Ancak zamanla güçlenen ve tanrılara karşı çıkmaya başlayan bu varlıklar, tanrılar tarafından birbirinden ayrılırlar. ‘Şölen’ kitabında Yusuf Darıyerli, mitolojiye atıfta bulunduğu metinde diğer yarısını aramaya başlayan insana vurgu yaparak izleyenleri/okurları ilk hamlede yakalıyor. Diğer yarısını arayan iki insanın birleşmesi ta o zamanlardan başlayarak onaylanmayı, kutsanmayı, günümüzdeki biçimiyle düğünle taçlandırılmayı bekliyor, diyerek hakikatli bir girişle başlıyor kitaba. Kitabın anahtarı olan önsöz mutlaka okunmalı. Hatta önsözden önce yer
Bölüm 09, Kırgızistan – Karakol 14 Temmuz 2023–Cuma Bugün erken kalkıyoruz. Dün kasaba merkezinden 1000’er SOM’a tur satın almıştık. Tur, çeşitli aktiviteler için bizi sekiz buçukta alıp, bir buçuk, iki gibi geri getirecek. Döner dönmez de ayrılacağız otelden. İlk işimiz toparladığımız bavulları mutfakta bir yere koymak oluyor. Minibüs geliyor bu arada. Biniyor ve yola çıkıyoruz. Birkaç noktadan daha birilerini alıyor ve doluyor. Dağlara doğru güzergâhımız. Önce bal, çeşitli yöresel yiyecekler falan satan bir yerde duruyor. Alış veriş faslından sonra asıl yere gidiyor. Üç aktivite var. Atmaca ile fotoğraf çektirme, at ile tur atma
Neden “KAPALI ÇAĞRI” İFSAK, kurulduğu günden beri üyelerine olduğu kadar, üyesi olmayan fotoğraf ve sinema severler için de projeler üretmeyi kendine bir görev bilmiştir. Bu amaçla da çalışmalarını sürdürmektedir. Projeler Birimi olarak üyelerimize özel bir şey yapmak istedik ve “ KAPALI ÇAĞRI “ Projesini geliştirdik. Projemizin adının “ KAPALI ÇAĞRI “ olmasının nedeni ise, sadece İFSAK üyelerine özel olmasıdır. 2023 yılında dört temadan oluşan KAPALI ÇAĞRI projemiz, 2024 yılında da yine dört temadan oluşuyor. Üyelerimiz isterse birine, isterlerse dördüne birden katılabilirler. Bu yılın ikinci teması fotoğrafta etkili anlatım biçimlerinden biri olan “ SPOR “. Hedefimiz proje sonunda üyelerimizden gelen fotoğraflarla
Bir Yalanı birlikte Bir soru ile başlayalım yazımıza: Bir insanın doğasında rezerv olarak bulunan fanteziler, aslında gerçek değil midir? Gerçeklik yalnızca gözle görülebilir olanın adı mıdır? Ya bulunduğumuz açıdan görünen gerçeklik, yanılsamanın tedirgin kanunlarını yerleştirmek için bizim zaaflarımızı mı kullanmaktadır? Oysa biz gördüğümüzü değil, bilinç düzlemimizde ön sıralardan koltuğunu seçmiş düşüncelerimizi gerçek olarak kabul ederiz. Her fantezi, geleceğin olası gerçekliğinden pay çıkarır kendine. Gerçeğin karşısında uygulanma alanı olmayan birçok düşünce, çalışma ve sabırlı bir bekleyişin sonucunda bir biçimde kamuya mal olacaktır. Özellikle son yüz yılda ivme kazanan teknoloji, düşünce düzleminde tutsak olan birçok fikre uygulama alanı açmıştır. Filozoflar bu konuyu
Fotoğrafta Renk Çağrışımları Renkler güçlü bir iletişim aracıdır. Fotoğraflarda bir eylemi bildirmek, izleyicinin duygularını, ruh halini ve hatta fizyolojik tepkilerini etkilemek için kullanılabilir. Bu nedenle, renkleri doğru şekilde ve bilerek kullanarak, izleyicinin fotoğrafınıza gösterdiği ilgiyi ve verdiği tepkileri kontrol edebilirsiniz. Bir fotoğrafı izlerken hissettiğimiz duygular, renklerle bağlantılıdır, fakat duygu eksikliği daha da kötü sonuçlar verebilir. Ana obje veya arka planın tonunu biraz daha açmak veya koyulaştırmak bile, bir fotoğrafın uyandırdığı duyguları ve mesajı etkileyebilir. İnsanların renklere verdiği tepkiler, belirli duyguları uyandırmaktan, kalp atışlarını hızlandırmaya kadar değişmektedir. Bazı renkler bize coşku veya hüzün verirken, bazı renkler de bizi sakinleştirir veya bir