Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Uzun zamandır özünde “fotoğraf” olan yazı klavyeden akmıyor. Ancak fotoğraf kullanarak fotoğrafın etrafında döndüğümüz yazılar sunmakla geçiştiriyoruz. Üzerinde düşününce kişisel olarak bunun nedenini – bize değer veren takipçilerimizle paylaşma sorumluğu ile- açıklama belki de iyi olacaktır. Bu neden, aralıksız “kitap okumak” diye tam da bu noktada kendimi rahatlatmak için ürettiğim bahane olarak ortaya çıkıyor. Böyle bir girişten sonra bu yazının içeriğinin anlaşıldığını umuyorum. Ancak buna rağmen okuyucu içerikte yer alan ifadelerden ve cümlelerden yola çıkarak yapacağı araştırmalarla bilgisin arttırarak yine yazıdan kendi gayreti ile elde edeceği birkaç başlık üzerinde bilincini farklı bir seviyeye çıkarması – küçük de olsa- ihtimal dahilinde.
Görsellerde yapay zekan kullanımının tartışmaya açılması büyük ölçüde 2023 yılı Sony World Photo Organisation – ki dünyanın en prestijli fotoğraf yarışmalarından biridir – yarışmasının sonuçlarının açıklanması ile ortaya çıktı. Alman yarışmacı Boris Eldagsen, Pseudomnesia (Elektrikçi) isimli çalışması ile Serbest (Open) Kreatif kategorisinde birinci olmuştu. Eldagsen bir açıklama yaparak ödülü reddetti. Bu açıklamada özetle; görseli yapay zeka ile oluşturduğunu ve yarışmayı test etmek ve fotoğrafçılığın geleceği hakkında bir tartışma yaratmak için kullandığını, görseli seçip bunu tarihi bir an haline getirdikleri için jüriye teşekkür ettiğini belirtirken organizasyon ve jüri içinde herhangi birinin çalışmanın yapay zeka olduğunu bilip bilmediğini veya bundan şüphelenip şüphelenmediğini
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Özlem Dikeçligil https://www.instagram.com/ozlem_dikecligil/ tarafından yazının sonunda künyesi verilen kitapların esiniyle yazılmıştır. . . . . . . . . . . . . Dante Alighieri 1265 yılının Haziran ayında Floransa’da orta halli bir ailenin oğlu olarak doğar. Asıl adı Durante olmasına rağmen Dante adını benimser. Ona göre “Dante” adında “Durante” de olmayan lirik bir soyluluk vardır. Gene kendi ifadesine göre İkizler Burcu altında doğmuş, o güneşle ısınmıştır. Henüz 12 yaşındayken annesinin vasıtasıyla Gemma Donatti adında bir kızla aile arasında evlilik sözü kesilir. Dante, annesinin Gemma’ya verdiği bu sözü sekiz sene sonra gerçekleştirmesine rağmen bütün
Bölüm 02, Nepal, Katmandu 30Haziran 2024 – Pazar Uçak zamanında kalkıyor. Beş saate yakın uçuş olacak. Yapabilirsem biraz kestirmek istiyorum fakat Nepalli kalabalık kadın grubu bütün uçuş boyunca yüksek sesle konuşunca çok mümkün olmuyor. Uçak gecikme yaşamadan iniyor. Artık Katmandu’dayız. Kapıda vize olayı bu sefer kolay oluyor. Bir görevlinin yardımı ile kiosktan bilgilerimizi giriyor ve gişedeki memura da 30’ar dolar ödeyerek vize kâğıdımızı alıyoruz. Sorunsuzca bavullar da hallolunca, havaalanı dışına atıyoruz kendimizi. Saat, yerel saatle 02:25. Garip bir biçimde Türkiye ile saat farkı 2 saat 45 dakika. Dışarıda bu sefer otelin göndermiş olması gereken araba yok. Biraz bekleyip, etrafı arıyoruz,
Az gittik, uz gittik; edebiyatın karanlık tarihinden geçtik. Serindi ve Paris; sonsuz bir aydınlığı elimizin tersiyle ittik. Orada tüm çizgi dışı ve tuhaf insanlar birbirleriyle ahbap olmuşlardı. Sonra dünyanın tüm üçkağıtlarını düşünüp varoluşumuzu bir daha gözden geçirdik. Tuhaflıkların azizi Jean Genet, elinde tuttuğu bardaktaki şarabı yüzümüze çarptı; koca bir somun ekmeği kafamıza geçirip ardından da okkalı bir küfür savurdu. Sonra kutsanmış olduk ve kötülüklerle dolu dünyaya çırılçıplak bırakıldık. Annesinin terkedilmiş evlilik dışı çocuğu, on yaşında ilk hırsızlığını yaptığında, yazgısı, eline islahevinin krokisini anında tutuşturmuştu. Kimileri “Belle Epoque”unu sürerken -ki yıllardan 1926 idi- o, on altı yaşında hatırladığı ilk evinden kaçıp,
Paris Lüksemburg Bahçeleri’ndeyiz1. Mayıs ayı başında, bir öğle sonrasında. Baharın gelişiyle şenlenen park uzun bir kışın ardından güneşe koşan insanlarla dolu. Güneşin sıcaklığına, ışığına koşan yaşlısı, genci, aşıkları, yalnızlık düşkünleri bu parkta güneşin ışıklarında yıkanıyor ve kitapların ışığıyla. Lüksemburg Bahçeleri’nin yıllardır süren bir geleneği var. Kendinize uygun, keyfinize göre bir bank ya da bir sandalye bulup kitap okumak. Paylaşılan toplumsal bir alışkanlık. Kuşaklar boyu süren vazgeçilmez bir gelenek. Ya siz nerede okumak istersiniz o içinde kaybolup başka diyarlara gideceğiniz sözleri, sözcükleri; romanları, öyküleri, şiirleri? Sahi, kitabınızı nerede okumak istersiniz? Birlikte gezinelim bu parkta, bir mayıs günü öğle sonrasında, kitap okuyanların
Neden “KAPALI ÇAĞRI” İFSAK, kurulduğu günden beri üyelerine olduğu kadar, üyesi olmayan fotoğraf ve sinema severler için de projeler üretmeyi kendine bir görev bilmiştir. Bu amaçla da çalışmalarını sürdürmektedir. Projeler Birimi olarak üyelerimize özel bir şey yapmak istedik ve “KAPALI ÇAĞRI“ Projesini geliştirdik. Projemizin adının “KAPALI ÇAĞRI“ olmasının nedeni ise, sadece İFSAK üyelerine özel olmasıdır. 2023 yılında dört temadan oluşan KAPALI ÇAĞRI projemiz, 2024 yılında da yine dört temadan oluşuyor. Üyelerimiz isterse birine, isterlerse dördüne birden katılabilirler. Bu yılın üçüncü teması fotoğrafta etkili anlatım biçimlerinden biri olan “PORTRE“. Hedefimiz proje sonunda üyelerimizden gelen fotoğraflarla dijital bir dergi yapıp, bunu İFSAK
Genel olarak sanat dünyasına ve özelde fotoğraf dünyasına baktığımız zaman hem kitap, hem de dergi yayını bakımından sanat dalları içinde en fakirinin fotoğraf olduğunu görürüz. Yine başka bir açıdan baktığımızda, sanat dalları içinde en fazla ilgilenen kişi sayısının fotoğraf olması ise oldukça paradoksal bir ilişki olarak değerlendirilebilir. Fotoğraf dünyasına yeni katılanlar da, fotoğrafın sadece çekilerek yapılacağını zannederler. Oysa fotoğraf çekilerek değil, okunarak yapılır. Fotoğraf dernekleri de ne yazık ki çoğunlukla fotoğrafın sadece çekilerek yapılacağı düşüncesine uygun eğitim programları düzenlerler. Fotoğrafın okunarak yapılacağını anlatacak kesim akademik çevre olmasına rağmen, belki de akademinin dışında kalan çevrelerle çok ilgili olmadıkları veya iletişim içinde olmadıkları
Bölüm 01, Kuveyt 28 Haziran 2024 – Cuma Evet, yeni bir yolculuk, yeni bir hikâye başlıyor bizim için. Bu hikâye evden Kadıköy’e otobüs, oradan da Sabiha Gökçen metrosu ile start alıyor. Bu sefer gezimiz dört ayaklı. Gerçi asıl iki ayak ama aktarmalarda uğrayacağımız Kuveyt ve Umman’da acaba ne var diye birer gece kalıp dolaşacağız. Asıl hedef Nepal, Katmandu ve Hindistan, Mumbai. İlk durak Kuveyt. Ekip aynı. Ayçin, Gülten, Hamit, Uras ve ben. Uçak 22:25’te. Biraz erken gelip, havalimanında tüm noktalardan problemsiz geçiyoruz. İçimizde buruk bir sevinç var bu kez. Yurtdışı çıkış haracını 150 TL den aldık. Bir süredir medyada 1500
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Ahu İncekaralar https://www.instagram.com/ahuincekaralar/ tarafından shutterstock.com https://www.shutterstock.com/blog/history-of-feminism-photos adresinden Türkçeleştirilmiştir. . . . . . . . . . . . . Fotoğraflarla Bir Tarih Feministler yaklaşık 200 yıldır cinsiyetlerin eşitliği için mücadele ediyorlar. Fotoğraflarla harekete göz atalım. Feminizm kendini farklı dalgalarla tanımlayan az sayıdaki politik hareketten biridir. İlk dalga, 20.yüzyılın başlarında kadınların oy kullanma hakları için mücadele edilmesini kapsar. İkinci dalga, büyük ölçüde eşitlik ve üreme (kürtaj) hakları için mücadeleye odaklanmıştır. Üçüncü dalga, kesişimselliği, seks pozitifliğini ve daha fazla kavramı kucaklamaya başlamıştır. Hâlâ devam eden, #metoove kadın yürüyüşünü de kapsayan dalga, dördüncü dalgadır. Her
Sekiz yaşına yeni basan alabuluz traşlı çocuk yolda eline aldığı mısır sapını değnek gibi kullanarak kahveye kadar hiç durmadan hızlı adımlarla yürüdü. Kahvenin mavi boyalı altı pencereli ahşap kapısının mermer eşiğinde soluklanırken mısır sapını bacaklarının arasında yerleştirdi, ellerini cebine soktu, çekirdek kalmış mı diye kontrol etti. Bu sırada bir kahvenin içindeki ayaktaki kalabalığa bir dışarıdaki kadınlara kulak kabartırken pantolonun ceplerini ters yüz edip hiç çekirdek kalmayışına iç çekerek bacağına batıp duran çekirdek kabuklarını elinin tersiyle üç kere silkeledi. Yaslandığı kapının gıcırtıyla salınan açık sol kanadının hemen yanındaki saatli maarif takvimi 3 Mart 1989’u gösteriyordu. Çocuk tren raylarını takip ederek yürürdü.
Fotoğrafçılık ile Kaosa Meydan Okumak Hayatta hobilerin olması şart, özellikle de İstanbul’da yaşıyorsan! Hani şu büyükşehir, adı var ama huzuru yok. Sürekli bir koşuşturma, bitmeyen bir trafik ve arka planda yükselen korna senfonileri… Eğer hala bir hobin yoksa, büyük geçmiş olsun! Çünkü bu şehrin kaosunda kaybolmamak için bir tutkunun peşinden koşmak şart. Neyse ki ben, kaosla baş etme stratejimi yıllar önce buldum: Fotoğrafçılık! Çocukluk yıllarımı hatırlıyorum da, elimde annemin eski filmli fotoğraf makinesiyle evin içinde oradan oraya koşturur dururdum. Tabii, o zamanlar dijital teknoloji yok, filmli makinelerle çektiğin fotoğrafları görmen için bir dua etmen gerekiyordu. “Acaba pozlar güzel çıktı mı?”
Yeni bir kitap, yeni bir heyecana vesile olur ve moral değerleri yükseltir kuşkusuz. Entelektüel ortam, yeni kitaplar vasıtasıyla paylaşılan tespitlerin, analizlerin, değerlendirme ve yorumların, düşüncelerin okuyucuyla buluşması sonucunda zenginleşir, gelişir ve güç kazanır. Fotoğraf dünyamıza küçük bir katkı daha sunabilmek amacıyla kaleme aldığımız metinlerin yer aldığı “Foto İntelijansiya” isimli kitap okuyucuyla buluşma sürecine girdi. Memnunuz. Memnuniyetimizi ifade edebilmek üzere, kitapta yer alan Sunuş metnini değerli fotografçı dostlarla paylaşmak isteriz. “Yaşadığımız zaman içinde, yani 2000’lerın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz şu sıralar ülke genelinde fotoğrafa dair 100’den fazla dernek, kulüp, atölye, grup bulunuyor. Bunlara üye olan ve binlerle ifade edilecek sayıda
Kendi Kendine Fotoğraf Fotoğraf bir disiplindir. Yapısında estetik kadar ciddi oranlarda matematik de barındırır. Fotoğraf, kendi içinde de yaklaşım olarak adlandırdığımız bölümlere ayrılır. Fotoğrafçıların tarzları, fotoğrafa ait hangi değerleri ne oranda kullandıklarıyla belirlenir. Genelde fotoğrafçılar çektikleri konulara göre isimlendiriliyor da olsalar, sokakta ya da stüdyoda çekim alanları, doğal ışıkta ya da flaş kullanarak oluşturdukları atmosferleriyle birbirlerinden ayrılırlar. Bazı fotoğrafçılar tesadüfi anlara olan ilgilerini arşivlerinde yoğun bir biçimde biriktirirken, bazıları da evrenin kendilerine sunduğu enstantanelerden uzak durarak kendi zihinlerindeki fotoğrafları oluştururlar. Hangi amaçla yola çıkılırsa çıkılsın, çekilen her türdeki fotoğraflar aynı ortak özelliğe hizmet ederler. Klasik bakışla bir fotoğrafta görünen her
Zülfü Livaneli ve Haruki Murakami’nin kitaplarında karşılaştığım edebiyat ve müzik üzerine benzeşen düşünceleri beni bu başlık altında yazılar yazmaya sevk etti. Rahmetli dedesiyle ninesinin yaşadıkları evin zemin katındaki mütevazi marangozhaneyi hatırladı. Evin kot altında kalan o oda on, on beş metre kare ya var ya yoktu. Küçük arka bahçeye hemzemin odanın cam macunu özenle çekilmiş iki kanatlı ahşap çerçeveli penceresinden odaya dolan ışığın içeriyi ayna gibi aydınlatmış olmasından olsa gerek, her detayı neredeyse daldığı fotoğraftaki gibi gözünün önüne geliyordu; beyaz badanalı duvarlarının düz olmayan gelişigüzel hali, yer yer kabarıklıklar, kireç döküntüleri ve duvar köşelerinde salınan örümcek ağları… -hepsini hatırlıyorum, diye
Bu fotoğrafçılık türü 1937’de Edwin H. Land tarafından bulunan Polaroid marka fotoğraf makineleri ile başlamıştır. Kızının “çektiğim fotoğraflarları neden hemen göremiyoruz?” diye babasına sorduğu soru, Edwin’in bu icadı gerçekleştirmesine sebep olmuştur. Piyasaya çıkışı ise 26 Kasım 1948’i bulmuştur. Türkiye’de satışı ise çok geç bir tarihle 1980lerin sonudur. 90lar da ancak yaygınlaşmıştır. 2008 yılında ise yolun sonuna gelinerek Polaroid firması tarafından makine ve film üretiminin durdurulduğu, yola dijital bir şekilde devam edileceği açıklanmıştır. Fakat bu tekniği seven analog instant tutkunları için ise bunu yaşatan başka firmalar bu işi üstlendiler. Yenilerde The Impossible Project, Fujifilm, Polaroid One Step bu işi tekrar yaygınlaştırmaya
Bölüm-11, Kırgızistan – Bişkek 16Temmuz 2023–Pazar Sabah Gülten tekrar göle gidiyor, ben dinlenmeyi seçiyorum. O döndükten sonra bavulları hazırlayıp kahvaltıya gidiyoruz. Bugün de uzun bir gün olacak. Kahvaltıdan sonra ödememizi yapıp işletmeden taksi çağırmasını istiyoruz. Taksiler geliyor. 300’er SOM’a anlaşıyoruz. Bizi otogara götürecekler, oradan sanırım yine minibüs ile Bişkek’e gideceğiz. Kişi başı 350 SOM diye öğrendik. Yolda taksici, taksilerin 500 SOM’a gittiklerini söylüyor. Sen gider misin diyoruz? olur diyor fakat diğer taksici istemeyince o da vaz geçiyor. Garaja varıyoruz. Minibüs mü, taksi mi derken bir taksi yanaşıyor. 7 kişi ve tüm bavulları alacak büyüklükte. Anlaşırken bizi Tokmak’ta Burana Kulesine götürmesini
Fotoğraf, görmenin, başka bir deyişle algılamanın oluşturduğu bir dünyanın ve o dünyada yaşayan insanın ürünüdür. Fotoğrafın etki gücü insan, mekân, zaman, uzam ve doğayla kurduğu ilişki ile açıklanır. Bugün yaşadığımız dünya ve fotoğraf dediğimin çok uzağındadır. Dahil olduğumuz dünya, aynı zamanda fotoğrafın da dünyası mıdır? sorusu epeydir yanıtlanmayı bekliyor. Fotoğraf, diğer sanat dallarına göre yıllardır tek başına şehri, mekânı, insanı ve zamanı göreceli olarak algılamayı ve görmeyi sağlayabilmiştir. Digital, fotoğrafta bir devrim olmasına rağmen fotoğrafın digitalle kurduğu ilişki insan ve mekân temassızlığı ile yorumlanmıştır. Digitalin analog olanın karşısına tekniği, düzenin karşısına düzensizliği ve bunların da karşısına sanatmış gibi konulması modernizm
Yıllar önce uyanığın biri, biraz irice olan ayçekirdeklerini paketleyip üzerine bir Japon kızının fotoğrafını basmış ve o gün bugündür bu çekirdekler japon çekirdeği adıyla satılmaktadır. Dünya savaşlarının sonuncusunda en büyük yarayı alıp, en fazla çalışarak güçlenen ve teknolojide en ileriye gitmiş bir ülkedir Japonya. Ambalajında bir geyşa resminin bulunduğu, bir zamanlar ayağımıza giydiğimiz plastik terlikler de (Tokyo) Japonya’nın başkenti ile aynı adı taşımaktadır. Japon elmalarımız, japon balıklarımız, müzik setlerimiz, fotoğraf makinelerimiz ve asla atlanmaması gereken japon yapıştırıcı… İşte Japonya’ya ait gerçekler ve fanteziler böylesine iç içedir yaşamımızda… Japon sineması denince de akla gelen ilk isimdir ünlü yönetmen Akira Kurosawa. Yaptığı
İFSAK Blog’taki en son yazımı https://www.ifsakblog.org/bir-haz-da-olsa/tam bir yıl önce yazmışım. Hatırlarsınız Özcan Yurdalan hocamın önderliğinde Antakya Samandağ’da Çocuklarla fotoğraf çalışmaları yapmıştık. Okullar yaz tatiline girdiğinde Özcan Hoca yine kolları sıvadı ve ülkenin dört bir yanından ÇFÇ (Çocuklarla Fotoğraf Çalışmaları) ekibini toparladı. Temmuz – Ağustos aylarında yine birer haftalık çalışmalar için gruplara ayrıldık. Gelenek devam etti ve en tecrübeli grup olarak, ilk hafta çalışmaları, Özcan Hoca, Gökhan (Gezik), Goncagül (Gümüş) ve Nejla (Can Güler) ile başladı. Biz ikinci grup olarak Ramiz (Şahin) abi ve Meral (Güler) ile beraber çalışmalara katıldık. Bu seneki çalışmalarımız iki vakfın desteği ile gerçekleşiyor. Nesin Vakfı ve
Bölüm 10, Kırgızistan – Bokonbayevo 15 Temmuz 2023–Cumartesi (Devam) Önce otobüs garına yürümeyi planlıyoruz ama yükümüz çok ağır bizim. Diğer arkadaşlar yürürken biz bir taksi çevirip öyle gidiyoruz. Vardığımızda yanlış gara geldiğimizi anlıyoruz. Buradan Bişkek’e gidiliyormuş oysa biz Bokonbayevo’ya gideceğiz. O gar epey uzakmış. Dönerken yürüyen arkadaşları da uyararak, taksi ile gelmelerini sağlıyoruz. Varıyoruz, taksiciye 200 SOM verip gönderiyoruz. Tabii otobüs falan yok. Bunlar da yine minibüs. Ayrıca yedi kişilik yer yok. Bir sonrakini bekliyoruz. Ancak iki yirmi gibi hareket edebiliyoruz. Adam başı 300 SOM. Yol uzun, bir kısmı iyi ama tadilattan dolayı bozuk kısımlar da fazla. Akşam üzerine doğru
Fotoğrafın icadından günümüze baktığımızda dünyada ve ülkemizde henüz kitaplara veya literatüre geçmemiş birçok isme rastlayabiliriz. Ancak tarihe olan meraksızlığımız nedeniyle bu isimlerin bizim ülkemizde daha fazla olduğu söylenebilir. Onlardan biride Gaston Mizrahi’dir. Her ne kadar adı Adana fotoğraf camiasında bilinse de ülkemiz fotoğraf tarihinde pek bilindiğini zannetmiyorum. Gaston Mizrahi sadece Adana için önemli bir isim değil. O dönem çektiği Adana fotoğraflarıyla aslında bir dönemi, bir kenti, bir yaşamı, insanları anlatmasıyla yani ülkemiz fotoğraf tarihi açısından da önemli. Adana veya daha genel anlamıyla Çukurova. Doğa her dönem onu toprağıyla, insanıyla, sanatçısıyla bereketli kılmış. Boşuna denmemiş ona bereketli topraklar… Çünkü o topraklar
Pers mitolojisinde anlatılan bir mite göre Ahura Mazda ilk insan çiftini cennet bahçesinde tek bedende yaşamlarını sürdürürlerken ayırır. Yine Yunan mitolojisinde anlatılan bir mite göre ise ilk insan Prometheus tarafından çamurdan yaratılan androjen bir varlıktır. Ancak zamanla güçlenen ve tanrılara karşı çıkmaya başlayan bu varlıklar, tanrılar tarafından birbirinden ayrılırlar. ‘Şölen’ kitabında Yusuf Darıyerli, mitolojiye atıfta bulunduğu metinde diğer yarısını aramaya başlayan insana vurgu yaparak izleyenleri/okurları ilk hamlede yakalıyor. Diğer yarısını arayan iki insanın birleşmesi ta o zamanlardan başlayarak onaylanmayı, kutsanmayı, günümüzdeki biçimiyle düğünle taçlandırılmayı bekliyor, diyerek hakikatli bir girişle başlıyor kitaba. Kitabın anahtarı olan önsöz mutlaka okunmalı. Hatta önsözden önce yer
Bölüm 09, Kırgızistan – Karakol 14 Temmuz 2023–Cuma Bugün erken kalkıyoruz. Dün kasaba merkezinden 1000’er SOM’a tur satın almıştık. Tur, çeşitli aktiviteler için bizi sekiz buçukta alıp, bir buçuk, iki gibi geri getirecek. Döner dönmez de ayrılacağız otelden. İlk işimiz toparladığımız bavulları mutfakta bir yere koymak oluyor. Minibüs geliyor bu arada. Biniyor ve yola çıkıyoruz. Birkaç noktadan daha birilerini alıyor ve doluyor. Dağlara doğru güzergâhımız. Önce bal, çeşitli yöresel yiyecekler falan satan bir yerde duruyor. Alış veriş faslından sonra asıl yere gidiyor. Üç aktivite var. Atmaca ile fotoğraf çektirme, at ile tur atma
Neden “KAPALI ÇAĞRI” İFSAK, kurulduğu günden beri üyelerine olduğu kadar, üyesi olmayan fotoğraf ve sinema severler için de projeler üretmeyi kendine bir görev bilmiştir. Bu amaçla da çalışmalarını sürdürmektedir. Projeler Birimi olarak üyelerimize özel bir şey yapmak istedik ve “ KAPALI ÇAĞRI “ Projesini geliştirdik. Projemizin adının “ KAPALI ÇAĞRI “ olmasının nedeni ise, sadece İFSAK üyelerine özel olmasıdır. 2023 yılında dört temadan oluşan KAPALI ÇAĞRI projemiz, 2024 yılında da yine dört temadan oluşuyor. Üyelerimiz isterse birine, isterlerse dördüne birden katılabilirler. Bu yılın ikinci teması fotoğrafta etkili anlatım biçimlerinden biri olan “ SPOR “. Hedefimiz proje sonunda üyelerimizden gelen fotoğraflarla
Bir Yalanı birlikte Bir soru ile başlayalım yazımıza: Bir insanın doğasında rezerv olarak bulunan fanteziler, aslında gerçek değil midir? Gerçeklik yalnızca gözle görülebilir olanın adı mıdır? Ya bulunduğumuz açıdan görünen gerçeklik, yanılsamanın tedirgin kanunlarını yerleştirmek için bizim zaaflarımızı mı kullanmaktadır? Oysa biz gördüğümüzü değil, bilinç düzlemimizde ön sıralardan koltuğunu seçmiş düşüncelerimizi gerçek olarak kabul ederiz. Her fantezi, geleceğin olası gerçekliğinden pay çıkarır kendine. Gerçeğin karşısında uygulanma alanı olmayan birçok düşünce, çalışma ve sabırlı bir bekleyişin sonucunda bir biçimde kamuya mal olacaktır. Özellikle son yüz yılda ivme kazanan teknoloji, düşünce düzleminde tutsak olan birçok fikre uygulama alanı açmıştır. Filozoflar bu konuyu
Fotoğrafta Renk Çağrışımları Renkler güçlü bir iletişim aracıdır. Fotoğraflarda bir eylemi bildirmek, izleyicinin duygularını, ruh halini ve hatta fizyolojik tepkilerini etkilemek için kullanılabilir. Bu nedenle, renkleri doğru şekilde ve bilerek kullanarak, izleyicinin fotoğrafınıza gösterdiği ilgiyi ve verdiği tepkileri kontrol edebilirsiniz. Bir fotoğrafı izlerken hissettiğimiz duygular, renklerle bağlantılıdır, fakat duygu eksikliği daha da kötü sonuçlar verebilir. Ana obje veya arka planın tonunu biraz daha açmak veya koyulaştırmak bile, bir fotoğrafın uyandırdığı duyguları ve mesajı etkileyebilir. İnsanların renklere verdiği tepkiler, belirli duyguları uyandırmaktan, kalp atışlarını hızlandırmaya kadar değişmektedir. Bazı renkler bize coşku veya hüzün verirken, bazı renkler de bizi sakinleştirir veya bir
Bölüm 08, Kırgızistan – Çolpan Ata 13Temmuz 2023–Perşembe Minibüs şoförü biraz arayarak Aquarel Guest Hause’u buluyor. Üç odadan ikisi hazır, biri değil. Sahibi kendi oturduğu binadan bir odasını vererek sorunu çözüyor. Reyan’la, Öykü’nün şansına en iyi oda da o çıkıyor. Aşağıda kahvaltı hazır. Karnımız aç zaten, hemen inip kahvaltımızı yapıyoruz. Bütün gece yolculuktan sonra yorgunuz, odalara çekilip yatıyoruz. Saat bir gibi tekrar buluşuyor, dolaşmak üzere kasaba merkezine doğru yürüyoruz. Buraların düşük sıcaklıkta olacağını okumuştuk. Hiçte öyle değil. Taşkent gibi olmasa da epey sıcak, yürümek zor. Taksi çağırıp öyle gidiyoruz ama paramız
Hepimizin bir kahramanı vardır. O bütün zamanın kahramanıydı. Geç konuştu. Sonra da pek fazla konuşmadı. Katolik okulununu tek Yahudi öğrencisiydi. Hep içe dönüktü. Dogmalara karşı hep şüpheciydi. Düşünmeyi, seçti; düşünmeyi sevdi. Bilim ile din arasında, Russel’dan çok önce gidip geldi. Varoluşunu keman çalarak ve teoriler üreterek sürdürdü. Çeşitli okullarda, sahiplendiği alanında dersler verdi. Uzun “es”lerle boşluğu doldurdu; ses de bir enerjiydi. Fiziğin ve matematiğin tarihinde, Pisagor ve Newton’a en iyi koltukları ayırdı, zamanı 20.Yüzyıldan konforla takip etmeleri için. Kendisinin koridor bileti vardı; evreni, başını uzatarak izledi. Tarihin de derinlemesine içinde oldu. Alman militarizminin ve savaşın daima karşısında yer aldı. “Gözlem
“21 yaşıma geldiğimde dünyadaki işlerin nasıl yürüdüğünü 4 yıl boyunca gördüm. Sanırım üniversiteye gitseydim asla yönetmen olamazdım.” Stanley Kubrick İşe ihtiyacı olan bir genç olarak Stanley Kubrick Look dergisinde çalışmaya başladığında sadece 17 yaşındaydı. Kubrick 4 yıl boyunca gündelik olayların estetiğine odaklanan Look dergisi için çalışarak, fotoğraf makinesini New York şehrine çevirdi. Look’ta geçirdiği zamanlar onun için bir dönüm noktası olacak ve özgün sinema kariyerinin temellerini atacaktı. Stanley Kubrick’in 1945’te Look dergisine sattığı ilk fotoğraf, Başkan Franklin D. Roosevelt’in ölümünün ertesi günü üzgün bir gazete bayisinin fotoğrafıydı. “Roosevelt öldü” ve “Truman göreve başladı – Roosevelt töreni yarın”. Kubrick fotoğraf makinesini çıkarır, gazete standına doğrultur ve çektiği fotoğrafla
Malûmları olduğu üzere virtüöz kelimesi, daha ziyade müzik alanı için dillendirilir. Herhangi bir müzik enstrümanını ortalamanın üzerinde bir beceriyle (hünerle) kullanabilen kimseler için bir övgü sözcüğü olarak kullanıldığına çok kez tanık olmuşuzdur, hatta zaman zaman biz de kullanmışızdır. Yorumcular (müzik parçalarını okuyanlar, seslendirenler) için de bu meyanda bir iltifat söz konusu olur. Ressamlar için, dansçılar için, diğer sanat alanlarında önde gelenler için, hatta sporculariçin bu sözcük bazen dillendirilir. Alanında isim yapmış, itibarlı zanaat erbabının virtüöz olduğu söylenir kimi zaman. Çok iyi aşçılariçin de söylenir. Yeri gelmişken; ‘Aş’üreten, yani ‘yemek’yapan/pişiren insanı tanımlayan bu Türkçe kelime, özellikle de dili herkesten daha iyi
Fotoğrafın var edilmesiyle izleyiciye gösterdiği iki temel şey mekân ve zaman, fotoğrafın gerçeklikle olan ilişkisini de belirlemektedir. Bu durum fotoğrafın “belge” olmasını sağlayan özelliklerdir. İlginç olan, genelde mekânın fotoğrafta gösterilebilmesinin yanında“zaman”ın aynı şekilde gösterilebilmesinin zorluğudur. Fotoğraf ve zaman ilişkisini ele alırken belki de en başında “zaman”ın ne olduğunu -kolay olmasa da- tanımlamaya ve anlamaya çalışmak gereklidir. Zaman üzerine düşünceler antik Yunan filozoflarına kadar gider. Öne çıkan isimler sırasıyla Platon, Aristotales ve Plotinus’dur. Aristoteles zaman üzerine düşüncelerini Fizik dördüncü kitabında ele almıştır. Sanki bu düşünceler, çok daha geniş ele alınacağı hem geleceğin düşünürleri hem de Newton ve Einstein’in zaman üzerine düşüncelerinin
Artık eskisi kadar kullanmasam da Facebook’da paylaşımlarını keyifle takip ettiğim biri var, sevgili dostum Haluk Safi. Arada bir ortaya bazı sorular atar, ben dahil bir çok kişi cevaplar. Kendi açımdan baktığımda bu tarzı hem farklı görüşleri okumak; hem de düşüncelerimi toparlamak açısından oldukça yararlı buluyorum. Fakat yazdığım cevapların sosyal medya ortamında yok olup gitmesine gönlüm razı olmadığından burada derli toplu halde yayımlamak istedim. Araya da son zamanlarda çektiğim bazı fotoğrafları serpiştirerek bir yazı haline getirdim, keyifli okumalar. Ne yapınca iyi fotoğrafçı olunur? Ne yapınca yaratıcı fotoğrafçı olunur? İyi fotoğrafçı olmak için kazancımızın bir kısmıyla ihtiyacı olan bir ailenin bir kız
(Fotoğrafta Kompozisyon – Gestalt yaklaşımı) Bu yazımızda, “Fotoğrafta Kompozisyon” konusuna Gestalt ilkeleri ile yaklaşacağız. Gestalt, Alman ve Avusturyalı psikologların 1920’lerde geliştirdikleri, insanların görsel bilgiyi nasıl algıladığını ve organize ettiğini açıklayan bir psikoloji teorisidir. Bu konuda çalışan psikologlar bazı “görsel algı teorileri” geliştirdiler. Bunlara “Gestalt İlkeleri” denir. Fotoğraftan algıladığımız duygular insan psikolojisi ile ilgilidir. Dolayısı ile fotoğraf ile psikoloji arasında yakın bir ilişki vardır. Gestalt teorisine göre, tek tek öğelerden ziyade, fotoğrafın tamamını görme eğilimindeyiz. Ayrıca görüntülerde kalıplar, bağlantılar ve anlamlar ararız. Bizim için, gördüğümüz bir şeyi hemen tanımlamanın ve hızla ne yapacağımıza karar vermenin hayati önemi vardır. Gestalt Teorisi genel
Bazen yanlış zamanlarda mıyız diye düşünmeden edemiyor insan. Ya da sanatın her dalında adları ön plana çıkanların 1900lü yıllarda dönemin ilgi odağı olan Berlin (nazi baskısı artana dek), Paris ve Viyana’da toplanmasını anlamak zor. Avrupa ve Orta Doğu coğrafyası savaşlarla boğuşurken tahmin edilemeyecek kadar acı verecek bir savaşa gebe olan Avrupa coğrafyasında sanat faaliyetleri hiçbir şey yokmuş ve olmayacakmış gibi sürdürülmeye çalışılır. Üzerinden uzun zaman geçse de tesadüfler -her ne kadar tesadüf diye bir şey yoksa da- insan hayatının beklenmedik anlarında farklı kapılar açabiliyor. Bu kapılardan geçiş çoğu kez sisler altında kalmış gerçek hikayelerin bulunmasına vesile oluyor. Pek duyulmayan yada
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Berna Kuleli tarafından hazırlanmıştır. . . . . . . . . . . . 6 Mart – 6 Nisan 2024 tarihleri arasında Depo İstanbul’da kadınların sanatsal perspektifinden göçü yeniden sorgulayan bir sergi vardı; “Kadınların Göç Hafızası Sergisi”. Sergi, Avrupa Birliği Culture Civic Kültür Sanat Programı desteği ile Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı (KEKBMV) tarafından yürütülen “Ötekinin Hafızası” projesi kapsamında gerçekleşti. Bu proje ile birlikte, ülkelerindeki savaşlardan, otoriter rejimlerin baskılarından, yoksulluktan veya özgürlüklerinden mahrum edildikleri için kaçarak Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan, Türkiye’de yaşayan ve üretimlerini burada yapan, beş göçmen kadın sanatçının
“Bu fotoğraf benim ilk bilinçli görselleştirmemi temsil ediyor; kırmızı filtreyle yapılmış son görüntüyü zihnimde makul bir bütünlükle gördüm… konunun gerçekte nasıl göründüğünü değil, bana nasıl hissettirdiğini yakaladım ve ilk bilinçli görselleştirmeye ulaştım.’’ Bu sözleri Ansel Adams Yosemite’de çektiği ‘Half Dome’ isimli kayaların fotoğrafı için söyledi ve her şey böyle başladı. Fotoğrafta fotoğrafçının son görüntüyü nasıl kurgulayacağı ve zihinsel sürecini nasıl aktaracağı konuşulmaya başlandı. Ansel Adams fotoğraf filminin kırmızı ışığa daha az duyarlı olduğundan yola çıkarak gökyüzünü koyu siyah bir alana dönüştürmek istedi. Uzun pozlama ve kırmızı filtreyi beraber kullandı. Böylece parlak gökyüzü karanlık olacak ve kayaların karla kaplanmış yüzü ile
Şubat ayı içinde İstanbul’da çok önemli iki etkinlik gerçekleşti. Bunlardan bir tanesi Murat Bergi’nin “NEOİSTANBUL” albümü İFSAK salonunda tanıtılırken, ayın son günlerinde Timurtaş Onan atölyesinden bir sergi ve kitabı yayınlandı. Kitabın sergisi pandemi salgını öncesinde açılmıştı. Her iki çalışmanın da konusu tarihi ve yorgun şehir, İSTANBUL. Güzellikleri tüketilmek istense de ısrarla tükenmeyen ve herkesi cezbeden bir şehir. Nefret edenlerin terkettikleri halde belirli bir süre sonunda tekrar ve ısrarla geri döndükleri kent. Onca probleme karşın yine de onca nüfusu kendinde taşıyan ve yaşatan şehir… bazı dizilerde İstanbul’un birkaç asır öncesinin filme yansımaları yapılmıştır. İnanılması zor görüntülerdir onlar. Fakat çok değil, bir
Neden “KAPALI ÇAĞRI” İFSAK, kurulduğu günden beri üyelerine olduğu kadar, üyesi olmayan fotoğraf ve sinema severler için de projeler üretmeyi kendine bir görev bilmiştir. Bu amaçla da çalışmalarını sürdürmektedir. Projeler Birimi olarak üyelerimize özel bir şey yapmak istedik ve “ KAPALI ÇAĞRI “ Projesini geliştirdik. Projemizin adının “ KAPALI ÇAĞRI “ olmasının nedeni ise, sadece İFSAK üyelerine özel olmasıdır. 2023 yılında dört temadan oluşan KAPALI ÇAĞRI projemiz, 2024 yılında da yine dört temadan oluşuyor. Üyelerimiz isterse birine, isterlerse dördüne birden katılabilirler. Bu yılın dördüncü teması fotoğrafta etkili anlatım biçimlerinden biri olan “ MÜZE “. Hedefimiz proje sonunda üyelerimizden gelen fotoğraflarla
Mekân ve işlev değişikliği, yani alıştığımız nesneleri alışmadığımız ortam ve şartlarda görme durumu, algı boyutlarımızı farklılaştırarak, nesneleri farklı bağlamlarda yeniden okumamızı sağlar. Böylelikle, sokakta, evimizde ya da market raflarında görmeye alışık olduğumuz sıradan bir nesne, günlük yaşamın içinden kopup, bir sergi salonunda karşımıza çıktığında, daha önceki deneyimlerimizden dolayı kanıksadığımız bir arka planı ya da işlevi bize hatırlatır. Günümüz sanat yapıtlarının birçoğunun oluşum süreçlerinde ya iki mekânın üst üste gelerek rölyef yapmasından ya da aralarındaki doldurulamaz bir boşluğun varlığından yararlanılmaktadır. Marcel Duchamp: Enstelasyonun babası, çağdaş sanatın kuvvet komutanı; insanlığın hizmetine hazır nesneleri sunmaktan büyük keyif duydu. Sanatın tulumunu çıkardı. Bilinen estetik