Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Entelijansiya (Latince: Intelligentia), wikipedia’ya göre: “aydınlar topluluğu” anlamına gelen terim olup, genellikle kültürel ve siyasal etkinliğe sahip entelektüel topluluk anlamında kullanılır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Entelijansiya Genel olarak ülkemiz sanat dünyasına ve özelde fotograf dünyasına baktığımız zaman hem kitap, hem de dergi yayını bakımından sanat dalları içinde en fakirinin fotoğraf olduğunu görürüz. Yine başka bir açıdan baktığımızda, sanat dalları içinde en fazla ilgilenen kişi sayısının fotoğraf olması ise oldukça paradoksal bir ilişki olarak değerlendirilebilir. Fotograf dünyasına yeni katılanlar da, fotografın sadece çekilerek yapılacağını zannederler. Oysa fotograf çekilerek değil, okunarak yapılır. Fotograf dernekleri de ne yazık ki çoğunlukla fotografın sadece çekilerek yapılacağı düşüncesine uygun eğitim programları düzenlerler.
-Ruhunun kanatlarıyla kendini boşluğa bırakan muhteşem bir ağabey için ode.- Değişen Çağ Değişimi genelde bir “ilerleme” olarak yorumlamak -coğrafyalara bağlı da olsa- genetik bir alışkanlık olmuştur. Uygarlık tarihini, tartışmalı başlangıcına rağmen insanlık adına sağlam bir temele oturtmak için kötülüğün tarihi ile aynı zaman dilimine puntolarız. İyilerin çoğu kez iyi olarak kalmaların en önemli nedeni, kötülüğün ve uygulayıcılarının türlü bahanelerle sıklıkla ortalıkta görünür olmalarıdır. Negatif olan her şey daima hızlı bir dolaşım içindedir. Bölgesel başlayıp evrensele dönüşen korkunun, insanları önce baskıladığını, sonra da isyana yönelttiğini görürüz. Karşılığında alevlenen “Hak verilmez alınır” inancı, muz cumhuriyetlerinin taktikleriyle hareket eden aciz yetkeyi orta-uzun vadede
Bölüm 09, Hindistan, Mumbai (Devam) 7 Temmuz 2024 – Pazar Sabah kalkıp konuştuğumuz gibi 9:30 civarı kahvaltıda buluşuyoruz. Garip bir Hint kahvaltısından sonra dışarı çıkıp InDrive ’dan taksi çağırıyoruz. 500 Rupiye havaalanına götürüyor bizi. Dün 1850 ‘ye gelmiştik. Havaalanına gelip, iniyoruz ve taksi gidiyor. Ama bir terslik var, dün geldiğimiz havaalanına hiç benzemiyor. Soruyoruz, meğer burası değilmiş. Beş kilometre ilerideki Terminal ikiye gidecekmişiz. Bugün de terslikler devam ediyor, hadi bakalım. Bu sefer 100 Rupiye iki Tuk-Tuk ‘a binip terminal ikiye gidiyoruz. Delhi kadar olmasa da burada da araba kullanmak maharet istiyor. Bu arada şahsen oluşturduğum bir istatistik vereyim. Kadın şoför
Doğulu filozofların sıklıkla vurguladığı gibi anın içinde yaşıyoruz, ama bu söz tek başına var oluşumuz açıklamak için yeterli mi? Bir andan diğerine yaşantımız akıp giderken içsel tutarlılığımızı korumak ve anların içeriğini birleştirerek yaşananları anlamlandırabilmek için bir dayanağa, belleğe ihtiyaç duyuyoruz. Anlık yaşantıları tutarlı biçimde birleştirerek bizi hayatımız üzerine konuşabilir kılmaktan öte, diğer insanlarla aramızda ortak bir dil oluşturabilmenin yolu da bellekten geçiyor. Bizi bireyler ve toplum olarak var eden şey belleğimiz; unutmamak için verdiğimiz tüm o sözler ve hatırlamaya verdiğimiz önem bir gün belirsizliğin içinde, okyanustaki bir su damlası gibi kaybolup gitme korkumuzla ilgili olabilir ancak. Hatırlamak ve hatırlanmak arzumuzla
31. İFSAK Kısa Film Festivali 16 Mart’ta sona erdi. Festival kapsamında Uluslararası bölümde festivalin Genel Koordinatörü Sinan Okan Çavuş’un ve ekibinin seçtiği 23 farklı ülkeden 53 kısa film ile zengin bir film seçkisi izleyici ile buluştu. Bu seçki ile dünyadan kısa filmleri izleyerek sinema sanatının diyalog yaratma gücünü bir kez daha deneyimledik. Festival boyunca canlandırma, kurmaca, belgesel, deneysel yapımların yanı sıra, dans ve müzik temalı filmleri de izleme imkânı bulduk. Festivalin Uluslararası bölümünde beni en çok etkileyen filmlerden biri, belgesel türdeki Wind’s Heritage filmiydi. Etkileyici renkte görüntüleri ile Neştifan’ın tarihi yel değirmenlerinin hikayesini anlatıyordu. Yönetmenliğini Nasim Soheili yaptığı İran filmi yılın
Dziga Vertov, 2 Ocak 1896’da Rusya’nın Bialystok şehrinde doğmuş ve 12 Şubat 1954’te Sovyetler Birliği’nde yaşamını yitirmiş olan bir sinema yönetmeni ve teorisyendir. Gerçek adı Denis Arkadievich Kaufman olan Vertov, sinemada “Kino-Glaz” (Film-Göz) teorisinin kuramcısı olarak tanınır. Bu teoriye göre, kamera, insan gözünün işlevini yerine getirebilecek bir makine olarak görülür ve gerçek hayatı olduğu gibi, doğrudan bir şekilde yansıtmak amacıyla kullanılmalıdır. Vertov’un bu radikal yaklaşımı, sinema anlayışında önemli bir dönüm noktasını temsil eder ve günümüz belgesel sinemasının temel taşlarını oluşturur. Yetişme Dönemi ve Eğitim Vertov, Yahudi bir ailenin ilk çocuğu olarak Bialystok’ta dünyaya geldi. Çarlık Rusya’nın “Yerleşim Mıntıkası” olarak bilinen
Brady Corbet’in yönettiği, senaryosunu Mona Fastvold ile kaleme aldığı The Brutalist (2024) filminde Adrien Brody, II. Dünya Savaşı sonrası Holokost’tan kurtularak Amerika’ya göç eden Macar mimar László Tóth adlı hayali bir mimar karakteri canlandırmış. Film László Tóth’un öyküsü üzerinden mimari tasarım kavramlarını tartışmaya açan tarihsel dram türünde. Filmde Bauhaus ve Brütalizm’den ilham alan mimari bir tasarım dili kullanılmış. Bu vesileyle sinema ile mimarlık arasındaki kesişim noktasında duran bu yapım üzerinden bahsi geçen mimari konuları ele almak istedim. Yüksek lisans tezimde, Yeni-Brütalizm konusunu yalnızca yapılı çevrede değil; sinema, sergi tasarımı ve diğer görsel anlatım biçimlerinde de nasıl temsil edildiğini incelemiştim. Bu
Aniden Filmi Üzerine Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan https://www.instagram.com/berna_kuleli1 Berna Kuleli tarafından hazırlanmıştır. . . . . . . . . . . . . Yazımı yazmak için masaya oturduğumda, İstanbul’da bahar güneşi yüzünü göstermeye başlamıştı. Gene de evde kaloriferler yanıyordu ve ben pencereyi açmak zorunda kaldım. Sürmekte olan bir yıkımın ve diğer inşaatların sesleri odayı doldurdu. Tam da o sırada Feride Çiçekoğlu’nun değişen İstanbul’da eşikte olma halini ve isyanımızı da anlattığı kitaplarını okuyordum. Bu kitaplardan özellikle bahsetmek istiyorum. Feride Çiçekoğlu’nun sinemamızdan filmleri yabancı sinemacıların filmleriyle karşılaştırırken, bir yandan da kendi hayatından anılarla anlatımını zenginleştirdiği kitapları Vesikalı Şehir’le
Turkuaz denizin, beyaz kumun, baharat bahçelerinin diyarı Zanzibar, Afrika kıtasının doğusunda Tanzanya ülke sınırları içerisinde özerk iki adadan oluşan bir bölgedir. İsmi Farsça’da “Zangi bar” yani “Zenci Sahili”nden türemiştir. Umman Krallığı ve Birleşik Krallık’tan sonra 1964’te Tanzanya devletinin, Tanganika ile birlikte bir parçası olmuştur. Nitekim Tanzanya isminin Tan kısmı Tanganika’dan, Zan kısmı da Zanzibar’dan oluşur. Kendi bayrağında da Tanzanya bayrağının renklerini farklı biçimde kullanmıştır. Dilleri Svahili’dir. Tanzanya halkının üçte ikisi Hristiyan, üçte biri Müslüman ve Animist iken, Zanzibar halkının tamamına yakını Müslümandır ve İslami kuralları uyguladıkları bir yaşam tarzları vardır. Giyim konusunda turistlere yönelik bir uygulama olmasa da, başkent Stone
Bölüm 13, Bolivya, Sucre Sucre, 14Temmuz 2017 Sucre, Bolivya’nın idari başkenti. Ritüel yine aynı. Meydanları ve sokakları gezmek üzere erken kalktık.Halk pazarını dolaştık. Bolivya’dan son alışverişlerimizi yapıyoruz. Bol fotoğraf çekiyoruz tabi. Bu arada denemek için aldığımız, genelde erkeklerin çiğnediği ama bizim hiç hoşumuza gitmeyen, beğenmediğimiz Coco yapraklarını sokakta birine veriyoruz. Bu yaprağı zamanında sömürgeciler Potosi ’deki madenlerde yerlilere veriyorlarmış. Beyni uyuşturuyor ama çalışmak için uyanık tutuyormuş. Hala bol miktarda tüketiliyor. Hatta buraya gelirken şoför bir paket aldı yanına, Sucre ’ye geldiğinde yarılamıştı. Muhtemelen uyanık kalmak için çiğnemiş bütün gece.
Bölüm 14, Arjantin, Buenos Aires 1 Buenos Aires, 15Temmuz 2017 – Cumartesi Evet, saat 6:00 gibi tangonun başşehri Buenos Aires’teyiz. Ama hava buz gibi. Hayallerimizdeki sıcacık Arjantin’le epey tezat. Havaalanından (Polis, gümrük) kolayca çıkıyoruz. Taksi ile 8:30 gibi oteldeyiz. Otel resepsiyon görevlisi 11:30 gibi check-in yapabileceğini söylüyor, sonradan halimize acıyor sanırım, 9 da alabilirim diyerek bizi rahatlatıyor. Resepsiyondaki kahve makinasından aldığımız kahveler ile yarım saat bekleyerek odalarımıza çıkıyoruz.İki saat uyku, 11:30’da aşağıda buluşup dışarı atıyoruz kendimizi. Önce otelin hemen hemen üzerinde olduğu, dünyanın en geniş caddesi olan Avenida 9 de Julio‘ya çıkıyoruz. Plaza de la Republica’daki abideyi görüyoruz. Ardından trafiğe
Bölüm 01, Urgenç, Nukus, Özbekistan 03Temmuz 2023 – Pazartesi Sonunda, pandemiden sonra ilk yurtdışı tatiline çıkıyorum. Geçen sene eşim Gülten Güney Afrika turu yapmıştı fakat ben bazı durumlardan dolayı gidememiştim. Şimdi şeytanın bacağını kırıyorum. Uçağımız 01:15 ‘te İstanbul Havaalanından direk Urgenç’e uçacak. Havaalanı İstanbul’a, özelikle de Anadolu yakasına epey uzak. Ulaşmak için Kadıköy’den 21:30’da Havaist’e biniyoruz. Hem Pazar günü hem de bayram olmasından dolayı yollar boş. Bir saatte varıyoruz. Ulaşım ücreti her şey gibi epey artmış. 124 TL/Kişi. Kısa bir süre önce bu paraya Çanakkale’ye otobüsle gidiyordum. Neyse, havaalanında 150 TL olan harcımızı da ödeyerek Check-In’imizi yaptırıyoruz. (Harç için artık
İnsanın sembolik bir evrende yaşadığı bir gerçek. Sembolizm adı 1886 yılında Jean Moreas tarafından akımın bildirisinin yazılmasıyla somut gerçeklik kazanmıştır. Simgecilik olarak da adlandırılan sembolizm, hem gerçeği gösteren hem de onun sınırlarını aşma isteğine cevap veren bir sanat akımıdır. XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başı döneminin gerçek şair ve sanatçılarında görülen yaratıcı imgeleriyle besledikleri belli bir çerçevede kişisel ve başkalarına devredilemez derinliğe Sembolizm adı verilmişti. İmgelem deyimiyle sembolizm hep karıştırılır. İmge kavramı bütün gücünü düş deyiminin özgürce simgelediği şeylerle uyum halinde olmasından (örtüşmesinden) almaktadır. Sembolizmde, onun anlayış ve estetiğinde, imgelemin bu ağır basan belirgin niteliğinin özellikle bilinçli ve ısrarlı
Müzik, kültürlerin sessel yansıması ve tınısal ifadesidir. Ve elbette, yaşanan toprakların ürünüdür. Farklı coğrafyalarda farklı kültürler oluşur ve gelişir. Uzun vadede evrenselleşme rolü içinde bütünleşecek olan kültürler, ilk adımlarında sesi, sözü, müziği ve enstrümanı ile yereldir. Hatta anlatım biçimi ve malzemeleri de yereldir. Ancak daha sonradan farklı yerellerden yola çıkan enstrümanlar ve ses aracılığıyla evrenselliğe taşınır. Bu evrensellik hali müziğin insanlığın ortak dili ve mirası olduğu görüşünü günümüze kadar getirmiştir. Science dergisinde 2019’de yayınlanan “İnsan Şarkısında Evrensellik ve Çeşitlilik” başlıklı makalede (…) “Müzik aslında evrenseldir” sonucuna varılmıştır. Bu sonuç, biri 86 toplumdan alınan kayıtlardan, diğeri etnografların dünya çapında 60 toplumdan
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Suzan Bayazıt https://www.instagram.com/suzanbayazit/tarafından hazırlanmıştır. . . . . . . . . . . . . “Bu anonim fotoğraf yaklaşık 100 yıl öncesine ait ve isimleri belirlenemeyen kadın heykeltıraşlar ve ressamlar yer alıyor. Sanat tarihinde kadınlar çoğu zaman görünmez kılındı; eserleri ve emekleri yeterince belgelenmedi. Belki de bu karede, bugün isimlerini bilemediğimiz ama iz bırakmış kadın sanatçılar var. Onları hayal etmek ve görünmezliklerine dikkat çekmek, 8 Mart’ın ruhuna uygun bir hatırlatma: Kadınlar hep vardı, hep üretti, ancak her zaman görünür olamadılar.” Kadın ve heykel denildiğinde, en eski örnek olarak aklımıza Neolitik Dönem’den Çatalhöyük’te
Bu öykü, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan https://www.instagram.com/sema.vurucu Sema Kahraman Vurucu tarafından yazılmıştır. . . . . . . . . . . . . “Bu hikâyeyi yazarsanız bir gün, benden bahsetmeyin. Sadece kuşu anlatın. Çünkü kuş her şeyi gördü.” Hayatımızı altüst eden depremden on beş yıl sonra onu göreceğimi bilmeden çıktığım bir yolculuğun sonunda gün ağarmadan tren garındayım. Eskişehir henüz güne uyanmamış. Tek tük öğrenciler geziniyor sokaklarda. İçime işleyen ayazdan bir an önce kurtulmak için adımlarımı hızlandırıyorum. İsmet İnönü caddesinde sabah serinliğinde açılan kitabevinin camına güneş vuruyor. Bu ikinci gelişim kitabevine. Sırt çantamı koltuğa bırakıp sıcak bir çayla ısınıyorum.
Biz özgür doğmayız aslında. Biz hayatımız boyunca karşı çıktığımız, yaptığımız seçimlerle birlikte kendi özgürlüğümüzü elde ederiz. Kimseyi etkileme ihtiyacın kalmadığında, sen ve fotoğrafların özgür olacak Kimseyi etkileme ihtiyacın kalmadığında, sen ve fotoğrafların özgür olacak ve sadece kendi iç yolculuğun için o düğmeye basacaksın. Sosyal medya hesabımda paylaşınca bir merak ve tartışma ortamı yaratan bu sözümün altında yatan temel düşünceleri açıklama ihtiyacı duydum. Bu yazıyı, ülkemizde, fotoğraf tarihinde kendisi olabilmeyi başarmış fotoğrafçılarımıza ve Şahin Kaygun’a adıyorum. İnsan, var olduğunu hissetmek adına üretmek ister. İster sanat eserleri yaratarak, ister topluma fayda sağlayacak bir sorunu çözerek ve ister üreterek bir fark yarattığını hissetmek