Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Fotoğrafçının Doğuşu Bir zamanlar gençtik. Nedensiz bir evrensellik peşindeydik. Batı ne yapıyorsa biz de onu yapmak istiyorduk. Görgümüzü yarışmalarla cilalıyorduk. Arzuladığımız ekipmanlar Kaf Dağı’nın ardındaydı. Bizler de sanki Binbir Gece Masalları’nın yolunu şaşırmış kahramanlarıydık. Savaşmadan kazanamıyordu insan. Bunu henüz bilmiyorduk. Bu yüzden hiç savaş da kaybetmemiştik. Yabancı dergilerin eski sayılarında fotoğraf makineleri ve objektiflere bakarak hayaller kuruyorduk. Orada her şey çok güzeldi. Yayınlanmış fotoğrafları, hemen yanlarında duran makinelerle eşliyorduk. O makinelere sahip olamazsak o fotoğrafları çekemeyecekmişiz gibi geliyordu bizlere. O günlerde o fotoğrafların birçoğunun başka fotoğraf makineleriyle çekildiğini de bilmiyorduk. Bizim fotoğraflarımız da bir gün o dergilerde yayınlansın istiyorduk. Neckermann
siz hiç bulutları seyrettiniz mi / ama sadece bulutları / hayatlarımızın dilsiz yoldaşlarını …/ …ah, o bulutlar / doğumların, ölümlerin, anların, anıların / hayatlarımızın sessiz tanıkları / rüyalarımızın aynaları. Babam da dedi ya, “bilmediğimiz çok şey var” diye, benim de bilmediğim çok şey var, ancak yeni bir şey öğrendiğimde anlıyorum, onun bilmediğim bir şey olduğunu. Peki, nasıl bulacağız yolumuzu bu kadar bilinmeyenin içinde? Aaa, bunları rüyamda ben mi düşündüm, yoksa birisi mi söyledi bana, uyanınca sorarım babama, ama daha o cevap vermeden zaten annem hemen atlar, bir cevap yapıştırır, “Jung der ki, Bion der ki”, diye başlar. Ben en iyisi
Bu yazı, İFSAK Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Grubu’ndan Zeynep Yılmazoğlu https://instagram.com/zeynepyilmazoglu tarafından yayına hazırlanmıştır. . . . . . . . . . . . . Yapı Kredi Galeri’deki ‘Yeryüzü Halleri’ sergisinden çıktığımda kendime bu soruyu sordum. Sergide insanın doğayla ilişkisi üzerine düşündüren pek çok nokta vardı; doğa nedir, şehirle doğa ko-puk mudur, sanatçının doğayla derdi nedir, sanat kalıcı olmalı mı, materyalin kalıcılığı mı fikrin kalıcı-lığı mı daha önemli? gibi sorular filizlendi aklımda. İsmini, Birhan Keskin’in insan dışı canlıları merkeze alarak yazdığı şiir kitabı ‘Yeryüzü Halleri’nden alan sergi, ekolojiye dayanan eserler üreten on bir güncel sanatçıyı bir araya getiriyor: Rozelin Akgün,
Bölüm 05, Nepal, Chitwan 3 Temmuz 2024 – Çarşamba Sabah erken kalkıyoruz. Yeni bir macera başlıyor. Daha önce yazmamıştım; tatile çıkmadan iki gün önce aldığımız uçak biletlerinden Air Nepal’in Katmandu-Bombay seferi iptal olmuştu. Biz de rezervasyonu iptal etmeden önce telaşla yeni bir uçuş aramış ve bir gün sonraya Air India’dan biletimizi almıştık. Neyse, diğer uçuşun iptali ve paramızı geri ödemeleri sorun olmadı, birkaç gün içerisinde hesabımıza iade ettiler bilet paralarını. Yeni rezervasyonla Nepal günümüz bir arttı, Hindistan bir azaldı. Nepal artınca araya bu iki gecelik turu soktuk, aslında programımızda yoktu. Bu turu araya sokunca da Nepal otelimizin rezervasyonu bir gün
Yayın ekibi olarak İFSAK Blog’da kısa film gösterimlerine de yer vermek istedik. Bu amaçla Ayın Kısa Filmi Bölümü’nü hazırladık. Bu sayfalarda, her ay farklı bir yönetmenin bir kısa filmini bulacaksınız. Ayın Kısa Filmi (Mayıs): Mutavva Filmin Yapım Yılı:2019 Türü:Kurmaca, Renkli, Türkçe Süresi:17.06 dak. Yazan ve Yöneten: Berk & Mert Sata Yapımcı: Berk & Mert Sata Görüntü Yönetmeni: Akay Özkoç Oyuncular: Fırat Tanış, Yunus Nadir Yönetmen Yardımcısı: Utku Akbıyık Işık Şefi: Şükrü Özçavuş Focus Pullar: Ramazan Bakırhan DIT: Burak Mamat Ronin Asistanları: Ferkan Kanioğulları, Cem Özaktaş Kurgu: Cengiz Karadağ Ses Operatörü: Öner Yakasız Sanat yönetmeni: Hıdır Moğol Kostüm: Hüseyin
Bu yazımda Diyalog ve Hikâye unsurlarının Türkiye’deki gidişatı üzerine iki kelam etmek istiyorum. Öncelikle yerli ve yabancı birçok kitap var Senaryo üzerine. Yapılan filmlerin senaryolarında nasıl bir yöntem seçilmiş, sadece sipariş üzerine mi iş yapılmış, yurtdışından kopya mı çekilmiş, bu kaynaklardan ne ölçüde yararlanılmış. Üzerinden sırasıyla geçmek lazım Diyalog ; En az iki karakter arasındaki konuşma sırasında söylenen tüm kelimelerdir. “Robert Mckee diyaloğun 3 düzleminden bahseder; İlki başkalarıyla konuşma, ikincisi karakterin kendi kendine konuşması ve üçüncüsü okur veya izleyiciyle konuşmadır” Diyalog aksiyonu iki yoldan biriyle aktarır; dramatize ederek veya aktararak. Türkiye’deki yapılan filmlerin hemen hemen yüzde sekseninde film akışı kendi
Rus yönetmen Andrey Zvyagintsev, büyük sükse yapan 2003 tarihli Dönüş filminden sonra, arada bir kaç film daha yönetir, 2014 yılında çok daha görkemli bir filme, Leviathan’a imza atar. Ki, film Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu ile Altın Palmiye aldığı Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü almıştı. Daha sonrasında da Altın Küre ve En İyi Yabancı Film Ödülü adaylığı dahil bir hayli ödüle layık görüldü. Film konusu kadar görüntüleri ile de kendinden söz ettirdi. Bir sistem ve devlet eleştirisi olsa da, Kültür Bakanlığından ödenek alabilmiş. Aslında film küçük bir hikâyeden yola çıkarak insanlık tarihi kadar eski sorunlara değinmekte. Filmin adının
15. Festival Lumière (12-20 Ekim 2024) 2009 yılından beri gerçekleştirilen Lumière Film Festivali çok yeni sona erdi. Bu yılki programın kapsayıcı ve zengin içeriği hedefleyen bir içeriğe sahip olduğu söyleniyor. Dünya çapında bağımsız sinemanın (Ne kadar bağımsız?) örnekleri olduğu iddia edilse de film üretim sistemi endüstriyel üretime hizmet etmektedir. Özel gösterimler, galalar, davetlerle başka bir öteki yaratılırken, sıradan izleyici dışarıda bırakılmaktadır. Kurucu-direktör Thierry Frémaux tarafından gerçekleştirilen festivallerden Cannes Film Festivali; kırmızı halılarla görece “Hollywood“ muhalifi iken Lyon’da gerçekleştirilen, ilkeleri taban tabana zıt, Lumière Film Festivali daha “halk sineması“ nitelikli bir festivaldir. Festival, kült filmlerden sessiz sinemaya, uzun metrajlı filmlerden restore
Turkuaz denizin, beyaz kumun, baharat bahçelerinin diyarı Zanzibar, Afrika kıtasının doğusunda Tanzanya ülke sınırları içerisinde özerk iki adadan oluşan bir bölgedir. İsmi Farsça’da “Zangi bar” yani “Zenci Sahili”nden türemiştir. Umman Krallığı ve Birleşik Krallık’tan sonra 1964’te Tanzanya devletinin, Tanganika ile birlikte bir parçası olmuştur. Nitekim Tanzanya isminin Tan kısmı Tanganika’dan, Zan kısmı da Zanzibar’dan oluşur. Kendi bayrağında da Tanzanya bayrağının renklerini farklı biçimde kullanmıştır. Dilleri Svahili’dir. Tanzanya halkının üçte ikisi Hristiyan, üçte biri Müslüman ve Animist iken, Zanzibar halkının tamamına yakını Müslümandır ve İslami kuralları uyguladıkları bir yaşam tarzları vardır. Giyim konusunda turistlere yönelik bir uygulama olmasa da, başkent Stone
Bölüm 13, Bolivya, Sucre Sucre, 14Temmuz 2017 Sucre, Bolivya’nın idari başkenti. Ritüel yine aynı. Meydanları ve sokakları gezmek üzere erken kalktık.Halk pazarını dolaştık. Bolivya’dan son alışverişlerimizi yapıyoruz. Bol fotoğraf çekiyoruz tabi. Bu arada denemek için aldığımız, genelde erkeklerin çiğnediği ama bizim hiç hoşumuza gitmeyen, beğenmediğimiz Coco yapraklarını sokakta birine veriyoruz. Bu yaprağı zamanında sömürgeciler Potosi ’deki madenlerde yerlilere veriyorlarmış. Beyni uyuşturuyor ama çalışmak için uyanık tutuyormuş. Hala bol miktarda tüketiliyor. Hatta buraya gelirken şoför bir paket aldı yanına, Sucre ’ye geldiğinde yarılamıştı. Muhtemelen uyanık kalmak için çiğnemiş bütün gece.
Bölüm 14, Arjantin, Buenos Aires 1 Buenos Aires, 15Temmuz 2017 – Cumartesi Evet, saat 6:00 gibi tangonun başşehri Buenos Aires’teyiz. Ama hava buz gibi. Hayallerimizdeki sıcacık Arjantin’le epey tezat. Havaalanından (Polis, gümrük) kolayca çıkıyoruz. Taksi ile 8:30 gibi oteldeyiz. Otel resepsiyon görevlisi 11:30 gibi check-in yapabileceğini söylüyor, sonradan halimize acıyor sanırım, 9 da alabilirim diyerek bizi rahatlatıyor. Resepsiyondaki kahve makinasından aldığımız kahveler ile yarım saat bekleyerek odalarımıza çıkıyoruz.İki saat uyku, 11:30’da aşağıda buluşup dışarı atıyoruz kendimizi. Önce otelin hemen hemen üzerinde olduğu, dünyanın en geniş caddesi olan Avenida 9 de Julio‘ya çıkıyoruz. Plaza de la Republica’daki abideyi görüyoruz. Ardından trafiğe
Bölüm 01, Urgenç, Nukus, Özbekistan 03Temmuz 2023 – Pazartesi Sonunda, pandemiden sonra ilk yurtdışı tatiline çıkıyorum. Geçen sene eşim Gülten Güney Afrika turu yapmıştı fakat ben bazı durumlardan dolayı gidememiştim. Şimdi şeytanın bacağını kırıyorum. Uçağımız 01:15 ‘te İstanbul Havaalanından direk Urgenç’e uçacak. Havaalanı İstanbul’a, özelikle de Anadolu yakasına epey uzak. Ulaşmak için Kadıköy’den 21:30’da Havaist’e biniyoruz. Hem Pazar günü hem de bayram olmasından dolayı yollar boş. Bir saatte varıyoruz. Ulaşım ücreti her şey gibi epey artmış. 124 TL/Kişi. Kısa bir süre önce bu paraya Çanakkale’ye otobüsle gidiyordum. Neyse, havaalanında 150 TL olan harcımızı da ödeyerek Check-In’imizi yaptırıyoruz. (Harç için artık
İnsan ister sanat ile uğraşsın, isterse başka bir meslekle, kendisine katması gereken birikimlere ve ruhunu besleyebilmeye ihtiyacı vardır. Görsel işlerle haşır neşir olanlar ise bu beslenme ihtiyacının yanında ve farklı disiplinlerden de etkilenmektedirler. Hep aynı tür işlere bakmak (fotoğraftan bahsediyorum) kişinin zihni ve kalbi arasında tıkanıklıklara sebep olacaktır. Görsel körelmelere yol açacak ve üretimler azalacaktır. Bu sebepten farklı disiplinlerden beslenmek bakış açımızın gelişmesi yönünden önemlidir. Bilgiyi görselle pekiştirmek, diğer disiplinlerle bağ kurmak değerlidir. Sadece fotoğraf ile değil fotoğrafın neredeyse başından itibaren yanında olan ve etkilenen resim sanatı da bunlardan biridir. Köklerimizden gelen değerlerle sunulan bir mekândan ve oradaki sanat eserlerinden
Evet, mezarlıklarda Öteki ile karşılaşırız, ya da Öteki’nin bıraktığı izler ile. Ölülerimize nasıl davrandığımız da serilidir önümüzde. Onları nasıl andığımız üzerine düşüncelere dalma mekânlarıdır mezarlıklar. Bir gün öldüğümüzde ardımızdan nasıl bir temsille anılacağımızı düşünürüz ister istemez. Bir anıt mezar 1824’de açılan Paris’in ikinci büyük mezarlığı “Montparnasse”dayız1. Anıtsal bir mezar2karşılıyor bizi. Burada, sütunların arasında, yerlere dökülen yırtık pırtık uzun giysisi ve yıpranmış, deforme olmuş kanatlarıyla bir melek, sağ ayağı ve parmakları giysinin ucundan dışarıya fırlamış. Sağ memesi açıkta, sol kolu ise diğer memesini örtüyor. Üzgün duru yüzü toprağa dönük. Elleri yüzü kadar çarpıcı; heykeldeki tek hareket ellerinde. Kimbilir, dünyanın hay
İnsanın sembolik bir evrende yaşadığı bir gerçek. Sembolizm adı 1886 yılında Jean Moreas tarafından akımın bildirisinin yazılmasıyla somut gerçeklik kazanmıştır. Simgecilik olarak da adlandırılan sembolizm, hem gerçeği gösteren hem de onun sınırlarını aşma isteğine cevap veren bir sanat akımıdır. XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başı döneminin gerçek şair ve sanatçılarında görülen yaratıcı imgeleriyle besledikleri belli bir çerçevede kişisel ve başkalarına devredilemez derinliğe Sembolizm adı verilmişti. İmgelem deyimiyle sembolizm hep karıştırılır. İmge kavramı bütün gücünü düş deyiminin özgürce simgelediği şeylerle uyum halinde olmasından (örtüşmesinden) almaktadır. Sembolizmde, onun anlayış ve estetiğinde, imgelemin bu ağır basan belirgin niteliğinin özellikle bilinçli ve ısrarlı
Müzik, kültürlerin sessel yansıması ve tınısal ifadesidir. Ve elbette, yaşanan toprakların ürünüdür. Farklı coğrafyalarda farklı kültürler oluşur ve gelişir. Uzun vadede evrenselleşme rolü içinde bütünleşecek olan kültürler, ilk adımlarında sesi, sözü, müziği ve enstrümanı ile yereldir. Hatta anlatım biçimi ve malzemeleri de yereldir. Ancak daha sonradan farklı yerellerden yola çıkan enstrümanlar ve ses aracılığıyla evrenselliğe taşınır. Bu evrensellik hali müziğin insanlığın ortak dili ve mirası olduğu görüşünü günümüze kadar getirmiştir. Science dergisinde 2019’de yayınlanan “İnsan Şarkısında Evrensellik ve Çeşitlilik” başlıklı makalede (…) “Müzik aslında evrenseldir” sonucuna varılmıştır. Bu sonuç, biri 86 toplumdan alınan kayıtlardan, diğeri etnografların dünya çapında 60 toplumdan
Biz özgür doğmayız aslında. Biz hayatımız boyunca karşı çıktığımız, yaptığımız seçimlerle birlikte kendi özgürlüğümüzü elde ederiz. Kimseyi etkileme ihtiyacın kalmadığında, sen ve fotoğrafların özgür olacak Kimseyi etkileme ihtiyacın kalmadığında, sen ve fotoğrafların özgür olacak ve sadece kendi iç yolculuğun için o düğmeye basacaksın. Sosyal medya hesabımda paylaşınca bir merak ve tartışma ortamı yaratan bu sözümün altında yatan temel düşünceleri açıklama ihtiyacı duydum. Bu yazıyı, ülkemizde, fotoğraf tarihinde kendisi olabilmeyi başarmış fotoğrafçılarımıza ve Şahin Kaygun’a adıyorum. İnsan, var olduğunu hissetmek adına üretmek ister. İster sanat eserleri yaratarak, ister topluma fayda sağlayacak bir sorunu çözerek ve ister üreterek bir fark yarattığını hissetmek