Haberler
Bilim & Teknoloji
Yaşam
Kültür & Sanat
Haberler
Bilim & Teknoloji
Kültür & Sanat
Afşar Timuçin’le üçüncü söyleşimizde kavramların sağlıklı bir bilinç oluşturmadaki yeri ve tarihselliği, mitolojiden felsefeye geçişin temel özellikleri, iyi bir felsefe eğitiminin koşulları üzerine konuştuk, soyutlama ve yöntem sorununa da kısaca değindik. Bu söyleşide, Afşar Hoca’nın felsefe yapıtlarında oldukça belirgin olan tarihsel maddeci yöntemin izlerini görmek mümkün. Özellikle, bir felsefi düşünceyi kavramak için onun toplumsal ve…
Adsız Sansız Bir Jude romanının kahramanı Jude Fawley Oxford’un Jericho olarak bildiğimiz, o zamanlar üniversitenin bakım ve onarım işleriyle meşgul bir zanaatkar ve esnaf topluluğuna ev sahipliği yapan Beersheba bölgesinde yaşamaya başlar. Kısa süre içinde, üniversitenin var ettiği entelektüel üstyapının maddi temelinin kendisi ve diğer zanaatkarlar olduğunu, üniversitenin onlarsız var olamayacağını fark eder: Jude’un deyimiyle,…
Nasıl yazar olunur? Cevap: Yazarak. Bu cevabın ne kadar gücendirdiğini, bezdirdiğini ve duymazdan gelindiğini bilmek insanı hayrete düşürüyor. Yazarlar bile böyle hissedebiliyor, inanın bana. Bu, insanın yüzleşmek istemediği Korkunç Gerçekler’den biri. En çok başvurulan kaçamak taktik, yazar adayının “anlatmaya başlamadan önce tecrübe kazanmalıyım” demesidir. Elbette, gazeteci olmak istiyorsanız öyledir. Ama ben gazetecilik hakkında hiçbir şey…
Öykülerinde, kendisini neyi beklediğini bilmeyen şaşırmaya müsait bir okuru tercih etmez Sait Faik. Sadece bu sebeple değil elbette fakat okurunun imgelemini güçlendirmek için öykülerinin başında sıklıkla öykünün mekanını açıklar. Öyle ki, okurlar öykünün İstanbul’da mı, Ada’da mı yoksa Adapazarı’nda mı geçtiğini kolayca anlar. Örneğin, Semaver kitabının ilk üç öyküsündeki farklı üç mekan da en başından…
Afşar Timuçin, yeri doldurulmaz büyük bir boşluk bırakarak aramızdan ayrıldı. İnsana karşı sorumluluğunun bilincinde bitmek tükenmek bilmez çalışkanlığıyla Türkiye’nin en üretken aydınlarından biriydi. Birkaç kuşağa felsefeyi sevdirdi, estetikle tanıştırdı, makaleleri, çeviri ve yayıncılık çalışmalarıyla hepimize yeni ufuklar açtı; şiirleri, öyküleri, romanları ve denemeleriyle düşünce ve sanat dünyamızda kalıcı izler bıraktı. “Şairin dediği gibi, ‘Yaşamım korkunç…
Fredric Jameson’la 1976’da, beni California-San Diego Üniversitesi’nin lisansüstü öğrencilerine ders vermeye davet ettiğinde tanıştım. Tanışmamızdan beş yıl önce yayımlanan, Lukacs, Benjamin, Adorno, Ernst Bloch ve başka düşünürlerle ilgili parlak analizlerden oluşan çarpıcı eseri Marksizm ve Biçim sayesinde varlığından haberdardım. Kitabın başlığı bile iç karartıcı, bayağı Marksist eleştiri geleneğine meydan okuyordu. Ayrıca o dönemde henüz İngilizceye…
Yakın zamanda kaybettiğimiz Afşar Timuçin’le 17 yıl önce “Felsefeye Giriş” başlığıyla yaptığımız (ve o yıllarda çeşitli nedenlerle yarım kalan) söyleşi dizisini, Timuçin’in ölümünün ardından vesaire’de yeniden yayınlamaya başlamıştık. Amacımızı da, “felsefeye meraklı genç okurların –gerçekte kıymeti hiç bilinmemiş– bu değerli düşünür ve sanatçının dünyasına girmesi, onu tanımasına vesile olması” diye duyurmuştuk. Şimdiye dek altı söyleşi…
Ben bu kitabı neden çeviriyorum? Bu kitabı kim okuyacak? ***** Altı yaşında bir oğlum var. Akşamları uyku vakti yaklaşırken ona kitap okuyorum. Genelde üçüncü masalda uyuyakalıyor. Uyuyakalacağını, kitabın sayfalarını yattığı yerden takip etmek yerine önce hafifçe yana dönüp tavana bakmasından, sonra da iyice diğer yana dönüp başını yastığı ile yorganının arasında bir noktaya hafifçe gömüşünden…
Afşar Timuçin’le önceki söyleşilerimizde felsefenin ne olduğu ve ne işe yaradığını konuşmuş, felsefe tarihine de kısa bir giriş yapmıştık. Bu söyleşinin konusu ise ahlak. Yüce değerler ve yarar değerleri arasındaki ayrımdan söz eden Afşar Timuçin, ahlakın estetikle olan ilişkisi hakkında önemli tespitler yapıyor ve “özgürlük ahlakının” altını çiziyor. Bugün sizinle ahlak üzerine konuşalım istiyorum. Öncelikle…
Sally Rooney’in yeni romanı İntermezzo yayımlanmasının ardından edebiyat dünyasında çok da alışık olmadığımız biçimde yankı uyandırdı. Hem dünyada hem de Türkiye’de başarılı bir pazarlama kampanyasıyla sunulan roman, Türkçede de kısa bir sürede dördüncü baskısını yaptı. Hatta kitabın bir biçimde içeriğinden ayrı olarak (özellikle sosyal medyada) dekoratif bir estetik unsura dönüştüğünü de görebiliyoruz. 2017’de ilk romanı…
Metafor dilin can damarı, dünyayı anlamamızı sağlayan düşüncenin nabzıdır. Metafor aracılığıyla soyut ve tarif edilemez olanı anlamlandırır, deneyimin karmaşıklığını kavranabilir kılar ve anlamlandırırız. Metafor dilsel bir aygıttan fazlasıdır; bilişsel bir araç, gerçek dilin sınırlarını aşan bir görme ve bilme biçimidir. Klasik dünyada metaforlar sadece şiirsel süslemeler olarak değil, retorik ve felsefe pratiği için de vazgeçilmez…
Baba-kız ilişkisi, hep büyük önem atfedilen, özellikle bizim memleketteki ataerkil toplum yapısı sebebiyle kız çocukların kalbinde sızlayan derin yaralardan biri. Eminim, nerede baba travmasına dair bir şeyler anlatılsa birçok kadının içinde taşıdığı kız çocuğunun kalbi bir kez daha kırılıyor. Bu yüzden olsa gerek, bazen insana bazı şarkılar daha yaralayıcı, bazı kitaplar daha can yakıcı, bazı…
Önceki söyleşimizde, felsefe tarihinde özel bir dönem olan ve genellikle “karanlık” imgesiyle birlikte düşünülen Ortaçağ’ı ve Ortaçağ felsefesini daha ayrıntılı konuşacağımızı söylemiştik. Sohbetimizde Ortaçağ’ın ayırt edici özellikleri, felsefe tarihindeki yeri ve elbette Rönesans ve Yeniçağ ile ilişkisi özel bir yer tutuyor. Afşar Timuçin’in bu kısa metindeki çözümlemelerinin, felsefe tarihinde bir dönemi tarihsel maddeci bakışla incelemek…
Afşar Timuçin’le yaptığımız ve yedi bölüm halinde yayımlanacak söyleşilerin ilkinde felsefenin tanımından, “felsefe öğrenmek” ile “felsefe yapmak” arasındaki ayrımdan, felsefenin bize ne kattığından söz etmiştik. Bir bakıma ilkinin devamı sayılabilecek bu söyleşide, Afşar Timuçin toplumsal maddi gerçekliğin, sermaye sınıfının ve kurulu düzenlerin felsefe üretimine etkisi üzerine önemli tespitler yapıyor, ayrıca üniversitede neden felsefe yapılamayacağını açıklıyor.…
Medeniyetimizde örüntü tespitinin önemli bir yeri var. Zaman ve coğrafyada tesadüf eden, tekrar eden şeyleri tespit etmemiş olsak mesela, düzenli tarım mümkün olmazdı. Yağmurlar ne zaman yağıyor, kış ne zaman başlıyor, karakış ne zaman bitiyor, filizkıran fırtınası ne zaman oluyor bilmesek örneğin, Anadolu’da ve Mezopotamya’da büyük kitleleri besleyecek noktaya gelmek mümkün olmazdı. Tarım devrimini “kocakarı…
Önceki söyleşimizde kavramlar, soyutlama ve yöntem sorununa değinmiş, mitolojiden felsefeye geçiş koşullarını ele almıştık. Afşar Timuçin’le bu dördüncü söyleşimizde Eskiçağ’dan başlayarak felsefenin temel dönüşüm dönemlerini konuştuk. Bununla birlikte, yaygın biçimde “karanlık çağ” olarak adlandırılan Ortaçağ felsefesini ve bu çağı belirleyen iktisadi, siyasi, toplumsal koşulları bir sonraki söyleşide daha ayrıntılı inceleyeceğiz. Felsefe eskiçağlardan bugüne değişik bakış…
Ben bu kitabı neden çeviriyorum? Bu kitabı kim okuyacak? ***** Altı yaşında bir oğlum var. Akşamları uyku vakti yaklaşırken ona kitap okuyorum. Genelde üçüncü masalda uyuyakalıyor. Uyuyakalacağını, kitabın sayfalarını yattığı yerden takip etmek yerine önce hafifçe yana dönüp tavana bakmasından, sonra da iyice diğer yana dönüp başını yastığı ile yorganının arasında bir noktaya hafifçe gömüşünden…
Öykülerinde, kendisini neyi beklediğini bilmeyen şaşırmaya müsait bir okuru tercih etmez Sait Faik. Sadece bu sebeple değil elbette fakat okurunun imgelemini güçlendirmek için öykülerinin başında sıklıkla öykünün mekanını açıklar. Öyle ki, okurlar öykünün İstanbul’da mı, Ada’da mı yoksa Adapazarı’nda mı geçtiğini kolayca anlar. Örneğin, Semaver kitabının ilk üç öyküsündeki farklı üç mekan da en başından…
Yakın zamanda kaybettiğimiz Afşar Timuçin’le 17 yıl önce “Felsefeye Giriş” başlığıyla yaptığımız (ve o yıllarda çeşitli nedenlerle yarım kalan) söyleşi dizisini, Timuçin’in ölümünün ardından vesaire’de yeniden yayınlamaya başlamıştık. Amacımızı da, “felsefeye meraklı genç okurların –gerçekte kıymeti hiç bilinmemiş– bu değerli düşünür ve sanatçının dünyasına girmesi, onu tanımasına vesile olması” diye duyurmuştuk. Şimdiye dek altı söyleşi…
Sally Rooney’in yeni romanı İntermezzo yayımlanmasının ardından edebiyat dünyasında çok da alışık olmadığımız biçimde yankı uyandırdı. Hem dünyada hem de Türkiye’de başarılı bir pazarlama kampanyasıyla sunulan roman, Türkçede de kısa bir sürede dördüncü baskısını yaptı. Hatta kitabın bir biçimde içeriğinden ayrı olarak (özellikle sosyal medyada) dekoratif bir estetik unsura dönüştüğünü de görebiliyoruz. 2017’de ilk romanı…
Afşar Timuçin’le önceki söyleşilerimizde felsefenin ne olduğu ve ne işe yaradığını konuşmuş, felsefe tarihine de kısa bir giriş yapmıştık. Bu söyleşinin konusu ise ahlak. Yüce değerler ve yarar değerleri arasındaki ayrımdan söz eden Afşar Timuçin, ahlakın estetikle olan ilişkisi hakkında önemli tespitler yapıyor ve “özgürlük ahlakının” altını çiziyor. Bugün sizinle ahlak üzerine konuşalım istiyorum. Öncelikle…
Önceki söyleşimizde, felsefe tarihinde özel bir dönem olan ve genellikle “karanlık” imgesiyle birlikte düşünülen Ortaçağ’ı ve Ortaçağ felsefesini daha ayrıntılı konuşacağımızı söylemiştik. Sohbetimizde Ortaçağ’ın ayırt edici özellikleri, felsefe tarihindeki yeri ve elbette Rönesans ve Yeniçağ ile ilişkisi özel bir yer tutuyor. Afşar Timuçin’in bu kısa metindeki çözümlemelerinin, felsefe tarihinde bir dönemi tarihsel maddeci bakışla incelemek…
Fredric Jameson’la 1976’da, beni California-San Diego Üniversitesi’nin lisansüstü öğrencilerine ders vermeye davet ettiğinde tanıştım. Tanışmamızdan beş yıl önce yayımlanan, Lukacs, Benjamin, Adorno, Ernst Bloch ve başka düşünürlerle ilgili parlak analizlerden oluşan çarpıcı eseri Marksizm ve Biçim sayesinde varlığından haberdardım. Kitabın başlığı bile iç karartıcı, bayağı Marksist eleştiri geleneğine meydan okuyordu. Ayrıca o dönemde henüz İngilizceye…
Baba-kız ilişkisi, hep büyük önem atfedilen, özellikle bizim memleketteki ataerkil toplum yapısı sebebiyle kız çocukların kalbinde sızlayan derin yaralardan biri. Eminim, nerede baba travmasına dair bir şeyler anlatılsa birçok kadının içinde taşıdığı kız çocuğunun kalbi bir kez daha kırılıyor. Bu yüzden olsa gerek, bazen insana bazı şarkılar daha yaralayıcı, bazı kitaplar daha can yakıcı, bazı…
Metafor dilin can damarı, dünyayı anlamamızı sağlayan düşüncenin nabzıdır. Metafor aracılığıyla soyut ve tarif edilemez olanı anlamlandırır, deneyimin karmaşıklığını kavranabilir kılar ve anlamlandırırız. Metafor dilsel bir aygıttan fazlasıdır; bilişsel bir araç, gerçek dilin sınırlarını aşan bir görme ve bilme biçimidir. Klasik dünyada metaforlar sadece şiirsel süslemeler olarak değil, retorik ve felsefe pratiği için de vazgeçilmez…
Önceki söyleşimizde kavramlar, soyutlama ve yöntem sorununa değinmiş, mitolojiden felsefeye geçiş koşullarını ele almıştık. Afşar Timuçin’le bu dördüncü söyleşimizde Eskiçağ’dan başlayarak felsefenin temel dönüşüm dönemlerini konuştuk. Bununla birlikte, yaygın biçimde “karanlık çağ” olarak adlandırılan Ortaçağ felsefesini ve bu çağı belirleyen iktisadi, siyasi, toplumsal koşulları bir sonraki söyleşide daha ayrıntılı inceleyeceğiz. Felsefe eskiçağlardan bugüne değişik bakış…
Afşar Timuçin’le üçüncü söyleşimizde kavramların sağlıklı bir bilinç oluşturmadaki yeri ve tarihselliği, mitolojiden felsefeye geçişin temel özellikleri, iyi bir felsefe eğitiminin koşulları üzerine konuştuk, soyutlama ve yöntem sorununa da kısaca değindik. Bu söyleşide, Afşar Hoca’nın felsefe yapıtlarında oldukça belirgin olan tarihsel maddeci yöntemin izlerini görmek mümkün. Özellikle, bir felsefi düşünceyi kavramak için onun toplumsal ve…
Afşar Timuçin’le yaptığımız ve yedi bölüm halinde yayımlanacak söyleşilerin ilkinde felsefenin tanımından, “felsefe öğrenmek” ile “felsefe yapmak” arasındaki ayrımdan, felsefenin bize ne kattığından söz etmiştik. Bir bakıma ilkinin devamı sayılabilecek bu söyleşide, Afşar Timuçin toplumsal maddi gerçekliğin, sermaye sınıfının ve kurulu düzenlerin felsefe üretimine etkisi üzerine önemli tespitler yapıyor, ayrıca üniversitede neden felsefe yapılamayacağını açıklıyor.…
Afşar Timuçin, yeri doldurulmaz büyük bir boşluk bırakarak aramızdan ayrıldı. İnsana karşı sorumluluğunun bilincinde bitmek tükenmek bilmez çalışkanlığıyla Türkiye’nin en üretken aydınlarından biriydi. Birkaç kuşağa felsefeyi sevdirdi, estetikle tanıştırdı, makaleleri, çeviri ve yayıncılık çalışmalarıyla hepimize yeni ufuklar açtı; şiirleri, öyküleri, romanları ve denemeleriyle düşünce ve sanat dünyamızda kalıcı izler bıraktı. “Şairin dediği gibi, ‘Yaşamım korkunç…
Medeniyetimizde örüntü tespitinin önemli bir yeri var. Zaman ve coğrafyada tesadüf eden, tekrar eden şeyleri tespit etmemiş olsak mesela, düzenli tarım mümkün olmazdı. Yağmurlar ne zaman yağıyor, kış ne zaman başlıyor, karakış ne zaman bitiyor, filizkıran fırtınası ne zaman oluyor bilmesek örneğin, Anadolu’da ve Mezopotamya’da büyük kitleleri besleyecek noktaya gelmek mümkün olmazdı. Tarım devrimini “kocakarı…
Küçük Prens, 6 Nisan 1943'te ilk kez yayımlandığında bugün en ünlü ve sevilen eseri olmasına rağmen Antoine de Saint-Exupéry için bir tür sapma gibi görünüyordu, yazar daha önce bir çocuk hikayesi yazmamıştı. Fransız pilot ve yazar halihazırda bir edebiyat yıldızıydı, 1931’de yayımlanan ilk romanı Gece Uçuşu’yla Fransa’nın saygın edebiyat ödüllerinden Prix Femina’yı kazanmıştı. Yakın dostu…
Nasıl yazar olunur? Cevap: Yazarak. Bu cevabın ne kadar gücendirdiğini, bezdirdiğini ve duymazdan gelindiğini bilmek insanı hayrete düşürüyor. Yazarlar bile böyle hissedebiliyor, inanın bana. Bu, insanın yüzleşmek istemediği Korkunç Gerçekler’den biri. En çok başvurulan kaçamak taktik, yazar adayının “anlatmaya başlamadan önce tecrübe kazanmalıyım” demesidir. Elbette, gazeteci olmak istiyorsanız öyledir. Ama ben gazetecilik hakkında hiçbir şey…
Adsız Sansız Bir Jude romanının kahramanı Jude Fawley Oxford’un Jericho olarak bildiğimiz, o zamanlar üniversitenin bakım ve onarım işleriyle meşgul bir zanaatkar ve esnaf topluluğuna ev sahipliği yapan Beersheba bölgesinde yaşamaya başlar. Kısa süre içinde, üniversitenin var ettiği entelektüel üstyapının maddi temelinin kendisi ve diğer zanaatkarlar olduğunu, üniversitenin onlarsız var olamayacağını fark eder: Jude’un deyimiyle,…
Bir yazarın, başka bütün koşullar aynı kalmak şartıyla, bir tiyatrocudan, özellikle de bir sinemacıdan daha şanslı bir konumda olduğu zannedilebilir: Onun -satamasa, hatta yayımlayamasa bile- yazmasını engelleyecek bir güç pek yoktur; oysa bu ikinciler, kültür endüstrisinin talepleri karşısında çok daha kırılgandırlar ve bu taleplere cevap vermedikçe bir oyun sahnelemeyi, bir film çekmeyi, bazı avangard oluşumlar…
İlk kez Cemal Süreya okuduğumda 16 yaşındaydım, bir dolmuşun arka koltuğunda az önce sahaftan merakla aldığım Üvercinka’nın rastgele bir sayfasını açtım: “Annem çok küçükken öldü / Önce öp sonra doğur beni.” Sonraları yıllarca başucumdan ayrılmayacak şairin ilk dizeleri Cemal Süreya şiirinin özeti gibi: Kocaman bir duygu, iki cümleyle hayatının ortasına güm diye düşüveriyor. Cemal Süreya…
vesaire yazarları, 2023’te yayımlanmış en iyi kitapları seçti. Yıl sonunda peyda olan çoğu liste gibi bu listenin de öznel seçimlerin mecburi bir sonucu olduğunu hatırlatmak boynumuzun borcu. Buyursunlar. Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken, Jonathan Crary Bir arkadaşım, bu kitap hakkında konuşurken Jonathan Crary’nin yaşadığı çağdan "etiyle kemiğiyle nefret ettiğini" söylemişti. Haksız değil, ama Jonathan Crary de nefret…
Rıfat El-Arir, işgalci ve sömürgeci siyonist kuşatmanın baskıcılığına karşı direnmeye çalışan milyonlarca Filistinliden biriydi. Gazzeliydi. Akademisyen ve şairdi. Uzmanlık alanı İngiliz edebiyatı ve özelde Shakespeare olsa da, özelde Gazze ve genelde Filistin mücadelesi için aktif rol üstlenen sivil aktörlerden biriydi. 2015’te kurulan, daha sonra Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları İzleme Örgütü (Euro-Med) bünyesinde resmi faaliyetlerini sürdüren We…
Patricia Highsmith (1921-1995), çekici sosyopat Tom Ripley’nin başrolde olduğu psikolojik gerilim romanı Yetenekli Bay Ripley’i 30 Kasım 1955’te yayımladı. Kitap beş romandan oluşacak Ripley Dizisi’nin ilk kitabıydı ve Highsmith kitabı yalnızca altı ayda tamamlamıştı. Romanı hakkında daha sonra “Sanki Ripley yazıyormuş gibi hissettim, bir anda ortaya çıktı” diyecekti. Yazarın ahlaki açıdan antikahramanıyla özdeşleşmesi muhtemelen romanın…
Bir halk baskı ve eziyet altında kalarak travma yaşadığında, edebiyat o halkın ses sahibi olmasını ve benliklerinin güçlenmesini sağlar, yaşanılan travmaya evrensel bir yankı kazandırır. Filistin edebiyatı, hele de onun direniş edebiyatı söz konusu olduğunda bu durum daha da geçerlidir. Filistinli yazarlar da halklarının acılarını ve kederlerini dile dökmeye çalışmış, edebiyat yoluyla umut aşılayan ve…
“Dance like nobody’s watching” (kimse izlemiyormuş gibi dans et) sözünü çoğumuz duymuşuzdur. Don Williams’ın, sözleri Susanna Clark ve Richard Leigh tarafından yazılamış meşhur şarkısı “Come from the Heart”da geçen bu sözün yer aldığı kısmı şöyle Türkçeye çevirebiliriz: “Paraya ihtiyacın yokmuş gibi şarkı söylemelisin, hiç kırılmayacakmış gibi sevmelisin, kimse izlemiyormuş gibi dans etmelisin, eğer işe yaramasını…