1. ana sayfa
  2. Herkese Bilim Teknoloji

Herkese Bilim Teknoloji

3816 | Takipçi

Bilim & Teknoloji

Tümünü Gör

Yoksa Mars’ta bir zamanlar sıcak su kaynakları mı vardı? - Herkese Bilim Teknoloji

Bir Mars meteoritindeki mineraller, hidrotermal aktiviteye dair jeokimsayal kanıtlar sundu. Güneş sisteminin ilk zamanlarında Mars’ta da belki Dünya’da olduğu gibi göller, nehirler ve hatta geniş bir okyanus vardı. Teorik olarak o dönemde komşu gezegende ilkel bakteriyel yaşam ortaya çıkmış olabilirdi. Fakat Kızıl Gezegen’deki yaşama elverişli çağın üzerinden çok zaman geçti: 3,5 milyar yıl kadar önce iklim istikrarsız hale geldi, Mars iyice soğudu, atmosfer inceldi ve bir zamanlar sıvı olan su dondu, zemine sızdı veya gaz olarak uzaya savruldu. Mars’ın daha ılıman, potansiyel olarak yaşama elverişli geçmişine dair kanıtlar artık yalnızca eski yüzey biçimleri, buz birikintileri, kayalar ve mineraller biçiminde bulunabilmekteler. Kızıl Gezegen’in ilk dönemlerine ait Mars meteoritleri, gezegenin o zamanlar neye benzediğine dair ipuçları verebiliyor. Mars’ın ilk dönemlerine ait böyle bir “zaman kapsülü”, Sahra’da bulunan Mars göktaşı NWA7034. Koyu renkli göktaşı, alışılmadık derecede yüksek su içeriğine sahip volkanik kayadan oluşuyor ve yaklaşık 4,4 milyar yıl önce Mars’ta oluşan mineralleri içeriyor. Daha sonraki bir çarpışmada uzaya savrulan bu kaya parçası nihayetinde Dünyaya düşmüştü. Curtin Üniversitesi’nden (Avustralya) Jack Gillespie ve ekibi, bu meteoritin geldiği bölgenin nasıl göründüğü öğrenmek için kimyasal ve izotop analizleriyle NWA7034’deki minik zirkon taneciklerini analiz etti. Analizler demir, alüminyum ve sodyum gibi elementlerin yanı sıra manyetik kalıntılarda da çarpıcı bir birikim olduğunu gösterdi. Bu elementler mineral taneciklerinin içine bir büyüme halkası şeklinde toplanmış. Bu elementlerin bulunduğu büyüme bölgeleri, magmatik ortamlardan gelen zirkon yatakları için alışılmadık bir durumdur. Bunun yerine birikme modeli, sıcak sıvıların varlığında kristalleşe karasal zirkonunkine benziyor. Böylece 4,45 milyar yıl önce Mars’ta sıcak kaynak suyuna ait kanıtlar bulmuş olduk diyor araştırmacılar. Bu da Mars’ın erken dönemlerde sadece volkanların değil, aynı zamanda Dünyanın erken dönemlerindekine benzer hidrotermal kaynakların da bulunduğunu kanıtlıyor. Dünyadaki hidrotermal sistemlere benzer şekilde, bu kaynaklardan gelen sıvılar mineraller açısından zengindi ve Mars göktaşı örneğinde olduğu gibi özellikle de bol miktarda metal içeriyordu. Mars göktaşı, Mars’ın oluşumundan kısa bir süre sonra, 4,4 milyar yıl önce kabuğunda sıvı, ılık suya sahip olduğunda dair kanıt sunmuş oldu. Ki bu da Kızıl Gezegen’de ilk hücrelerin ve ilk yaşam biçimlerinin oluşabileceği yerlerin erken dönemde var olabileceği anlamına geliyor. Ancak bunu kesin olarak söylemek mümkün değil diyor araştırmacılar. Kaynak: https://www.science.org/doi/10.1126/sciadv.adq3694

Köpekler ıslakken neden silkinirler? - Herkese Bilim Teknoloji

Islandığında hızla sarsılıp üzerindeki suları çevresine sıçratarak atmaya çalışan köpeklere sıklıkla tanık olmuşsunuzdur. Bilim insanları ıslanan köpeklerin neden böyle bir davranışta bulunduklarını açıklığa kavuşturdular. Yeni bir araştırmaya göre, “ıslak köpek silkelenmesi” memelilerin derilerinde bulunan C-LTMR adlı alıcıdaki bir kusurdan kaynaklanıyor. Söz konusu alıcıdaki bu kusur, kedilerden köpeklere ve farelere, boynunun arkası sıvıyla uyarılan her türden tüylü ya da kürklü hayvanın şaşırtıcı benzerlikte bir silkinme davranışında bulunmasına neden oluyor. Harvard Üniversitesi Howard Hughes Tıp Enstitüsü doktora öğrencilerinden Dawei Zhang ve arkadaşları tarafından yürütülen ve 7 Kasım’da Science dergisinde yayımlanan araştırmada, bilim insanları  önce farelerin genlerinde değişiklikler yaparak derilerindeki  ya mekanik güçleri belirleyici kanalları, ya da sıcaklık değişimlerini belirleyici alıcıları devre dışı bıraktılar. Sonuçta, sıcaklık değişimlerini saptama becerisinden yoksun farelerin boyunlarına yağ damlacıkları serpildiğinde yine de silkelendikleri görülürken, mekanoreseptör kanalları yok edilen farelerde bu davranışa tanık olunmadı. Araştırmacılar kısaca C-LTMR olarak bilinen C-lif-düşük eşikli mekanoreseptörler adlı sinir türünü uyardıklarında farelerin ansızın duş almışçasına silkelendiklerine tanık oldular. Bu bulguyu kesinleştirmek amacıyla C-LTMR’lerden yoksun fareler ürettiklerinde de, üzerlerine su serpildiğinde bu farelerin %58 oranında daha az silkelendiklerini gördüler. C-LTMR alıcılarının uzun süre gizemini koruduğunu belirten Zhang, 80 yıl önce yapılan araştırmalar ışığında bunların gıdıklanma duyusu yarattıklarından kuşkulanıldığına, ancak hayvanların bu uyarılmayı nasıl deneyimlediklerinin açıklanamadığına dikkat çekiyor. Araştırmalar insanlardaki C-mekanoreseptörler adlı benzer alıcıların tene hafif dokunuşların verdiği hazla bağlantılı olduğuna işaret ediyor. C-LTMR alıcıları kürklü hayvanların kıl köklerinden gelen sinyalleri aktardığından, bu yeni araştırma söz konusu alıcıların asalaklar ya da su damlacıkları gibi rahatsız edici minik uyarımları belirlemek üzere uzmanlaşmış olabileceklerine işaret ediyor. Zhang, “Silkinme, temelde, hayvanların tüylerindeki olası zararlı uyarıcılardan kurtulmalarına yarayan bir savunma sistemi işlevini görüyor,” diyor. Gizemini koruyan bir başka soru da, ıslak köpeklerin üzerlerindeki suyu atmaya çalışırlarken neden insanların yanı başlarına geldikleri ki, bunu yanıtlamak çok daha güç olsa gerek.      Rita Urgan Kaynak: https://www.livescience.com/animals/dogs/we-finally-know-why-dogs-shake-when-theyre-wet

Hayvanlar başka türlerin “dillerini” öğrenebilir mi? - Herkese Bilim Teknoloji

Afrika’nın kurnaz kuşu drongo, yırtıcı alarmı gibi sesleri başka türlerden öğrenip taklit ederek onları kandırıyor. Peki bu sadece bir taklit mi, yoksa gerçek bir “iletişim zekâsı” mı? Doğadaki sesler yalnızca arka plan gürültüsü değildir. Filler kulak çırparak ve düşük frekanslı homurtularla selamlaşır, çıplak kör fareler koloniye özgü “aksanlarla” konuşur, ispermeçet balinaları ise bağlama göre tıklama seslerini değiştirir. Ancak farklı türler, bu sesleri sadece duymakla kalıyor mu? Birbirlerinin “dillerini” gerçekten anlayabilirler mi? Bu soruya kesin bir yanıt yok, ama bazı örnekler var. Hayvanlar, kendi türleri dışındaki sesleri öğrenip, bazı durumlarda bu sesleri stratejik biçimde kullanabiliyor. Ancak bu “anlama” ve “kullanma” sürecinin ne kadar bilinçli gerçekleştiği hâlâ bir tartışma konusu. Zürih Üniversitesi’nden evrimsel antropolog Simon W. Townsend, Live Science’a verdiği demeçte, “Dil, teknik olarak sadece insanlara özgü bir iletişim sistemi. Ancak hayvanlar arasında da belirli seslerin belirli anlamlara geldiği sistematik iletişim biçimleri gözlemliyoruz,” diyor. Örneğin göç eden ötücü kuşlar üzerine yapılan bir araştırma, bu kuşların, yolculuk sırasında karşılaştıkları farklı türlerden gelen uyarı seslerini algılayabildiklerini ortaya koydu. Bu tür “türler arası sinyaller” özellikle göç yollarında hayatta kalma şansını artırıyor olabilir. Ancak bu kuşların birbirine ne “söylediği” hâlâ tam anlamıyla çözülebilmiş değil. Asıl etkileyici örnek ise Afrika’da yaşayan çatallı kuyruklu drongo (Dicrurus adsimilis) adlı kuşta ortaya çıkıyor. Drongolar, sık sık mirketler gibi diğer hayvanların peşinden gidiyor. Amaçları yiyecek çalmak. Bunun için de bir strateji izliyorlar: Yırtıcı uyarısı anlamına gelen kendi alarm çağrılarını çıkararak mirketleri korkutup deliklerine sokuyor, ardından yere düşen yiyecekleri kapıyorlar. Ancak bu numara sık kullanıldığında etkisini yitiriyor. Mirketler, drongolara güvenmemeye başlıyor. İşte bu noktada drongoların sıra dışı yeteneği devreye giriyor: Diğer türlerin alarm çağrılarını taklit etmek. Bu sayede, mirketler yine kandırılıyor ve drongolar besine ulaşabiliyor. Hatta bazen mirketlerin kendi alarm seslerini bile birebir kopyalayabiliyorlar. Capilano Üniversitesi’nden Thomas Flower, bu davranışın yalnızca ezberden ibaret olmadığını düşünüyor. “Drongolar, işe yaramayan sesi bırakıp işe yarayan başka bir türün sesine geçiyor. Bu, esnek öğrenmeye işaret ediyor,” diyor. Ama bu davranış gerçekten bilinçli bir “aldatma” mı, yoksa sadece ödül temelli bir öğrenme mi? Bu soru hâlâ cevap bekliyor. Flower, genç drongoların bu taklitleri anlamadan tekrar ettiğini, tıpkı insanların konuşmayı öğrenirken yaptığı gibi, zamanla deneme-yanılma yoluyla anlam kazandığını belirtiyor. Yani, tam anlamıyla bir “başka türün dili”nden söz etmek henüz mümkün olmasa da, hayvanlar arası iletişimde sınırların göründüğünden daha geçirgen olduğu kesin. Kaynak: https://www.livescience.com/animals/can-animals-learn-another-species-language

Kurşunu altına dönüştürme hayali gerçek oldu - Herkese Bilim Teknoloji

LHC'de kurşun atomları çarpıştı, altın atom çekirdekleri oluştu Ortaçağ simyacılarının büyük bir hedefleri vardı: Kurşun gibi değersiz madenleri en değerli ve en kalıcı maden olan altına çevirmek. Birçok alim bunu denediyse de başarılı olamamıştı. Aslında bu hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü kurşun ve altın hiçbir kimyasal reaksiyonla dönüştürülemez farklı elementlerdir. Başarıya giden tek yol, kurşun atomlarını manipüle etmektir. Kurşundan üç protein çıkarıldığında, altın oluşabilir. İşte tam da bu CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda (LHC) gerçekleşti. 27 kilometre uzunluğundaki halkada normalde protonlar neredeyse ışık hızında çarpışıyorlar. Fizikçiler birkaç haftadır burada kurşun atomlarını çarpıştırıyorlardı. Asıl amaç, LHC’nin ALICE detektöründe bir kuark-gluon plazması, yani kozmik “ilkel çorbayı” yaratmak ve incelemekti. Ancak LHC’deki kurşun çarpışmalarında, ağır kurşun atomlarının birbirlerini kıl payı ıskaladıkları da görüldü. Işık hızının yüzde 99.999993’üne kadar hızlandırılan pozitif yüklü atom çekirdekleri, yakın geçişleri sırasında birbirleriyle etkileşen güçlü elektromanyetik alanlar üretiyor. Bunun sonucunda ise kurşun atomları bazı nötronlarını ve protonlarını kaybediyor ve talyum, cıva ve altın gibi yeni elementler oluşuyor. Fizikçilerin analizlerine göre, yalnızca ALICE detektöründe saniyede 89.000 altın atom çekirdeği oluşuyor. Üç yıllık deney süresince toplamda yaklaşık 86 milyar altın çekirdeği tespit edildi. Ancak bu sayı bile sadece 29 pikograma, yani bir kırmızı kan hücresinin üçte biri kadar kütleye denk geliyor. Altın oluşuyor ama gözle görülemeyecek kadar az! Bu mikro-altın üretimi, hızlandırıcı teknolojilerindeki kayıpların anlaşılması ve elektromanyetik ayrışma teorilerinin geliştirilmesi açısından kritik önem taşıyor. Kaynak: https://journals.aps.org/prc/abstract/10.1103/PhysRevC.111.054906

Teknoloji

Tümünü Gör

Yapay zeka ve yargı etiği - Herkese Bilim Teknoloji

Etik sözcüğü Yunanca “kişilik, karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türemiş olup, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiği olarak tanımlanmaktadır. Her ne kadar birbirlerinin yerine kullanılsalar da ahlak ve etik farklı kavramlar olarak değerlendirilebilir. Etik, daha çok felsefenin bir alanı olarak, doğru bir biçimde yaşamaya dair yapılan araştırmaları ve bu alanda geliştirilmiş fikirleri kapsarken; ahlak, toplumsal kabuller, gelenekler, varsayımlar, kurallar ve yasalar üzerine kuruludur (Vikipedi Özgür Ansiklopedi “Etik” maddesi). Yargıda etik ilkeler ise yargıcın davranış ilkeleri olarak isimlendirilmiş, uluslararası belgeler (Bangolar Yargı Etiği İlkeleri) ve ulusal belgelerde (Hakimler ve Savcılar Kurulu, Türk Yargı Etiği Bildirgesi) yer almıştır. Bunlar bağımsızlık, tarafsızlık, dürüstlük, mesleğe yaraşırlık, eşitlik, ehliyet ve özendir. Bu ilkeler bir yargıcın görevini yerine getirirken ve görevi dışında uyması gereken yargısal (etik) ilkelerdir (Prof. Dr. Sibel İNCEOĞLU, Yargıcın Davranış İlkeleri, Beta Yayınları, İstanbul 2008). Bir yargıcın etik davranışlarını belirleyen nitelikleri ise eski hukukta (Mecelle) belirlenmiş olup günümüzde de geçerliliklerini korumaktadır. Buna göre yargıç bilge, hak ve adalet üzerine hükmedebilen, akıllı, zeki, doğru, dürüst, güvenilir, vakarlı, saygın, sağlam, kendine güvenen olmalıdır. Yargıcın, yargılama sürecinde yaptığı iş muhakemedir. Muhkeme, öncelikle zihinsel bir faaliyettir. Bunun için mantık kurallarından ve tecrübeden yararlanılır. Doğru düşünme kurallarına göre gerçeğe ulaşma yollarını gösteren mantığa göre hüküm verme, zihnin doğruyu yanlıştan ayırt etme işlemidir (KUNTER/YENİSEY/NUHOĞLU, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, İstanbul 2009, s.625). Uyuşmazlık konusu olayda (dava), iddia (tez) ve savunmanın (antitez) bütün delilleri, hukuk kurallarıyla birlikte ve hukuka uygun biçimde yargıcın zihninde analize tabi tutulur ve sonuçta bir yargıya (sentez) varılır. Bu sonuç, hüküm ya da karar olarak ortaya çıkar. Burada yargıcın takdir yetkisi devreye girer. Hukukta hiçbir olay (dava) aynı olmadığı gibi, kişi (şikayetçi, sanık, davacı, davalı vb) de aynı değildir. Dolayısıyla yargıcın takdiri  de sonuca (hüküm/karar) etkili olabilecektir. Burada yargıcı bağlayan etik kurallar söz konusudur. Sonuç olarak yargıcın maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla, mantık ve tecrübe kuralları içerisinde, hukuka ve etik ilkelere bağlı olarak yürüttüğü zihinsel faaliyetler muhakeme olarak karşımıza çıkar. Yapay zekanın rolü ne? Yapay zeka (Artificial Intelligence-AI) genel olarak düşünme, anlama, yorumlama ve öğrenme gibi insan zekası ile gerçekleştirilen işlemlerin bilgisayar programları aracılığıyla gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle yapay zeka,  dışardan aldığı verileri yorumlama, bunlardan çıkarım yaparak öğrenme ve öğrendiklerini kullanma yetisine sahip bir sistemdir. Bir çeşit insan zekasını taklit ederek çalışır ve bunu algoritmalarla gerçekleştirir. Son dönemlerde yapay zeka alanındaki gelişmelerin hız kazanması  “derin öğrenme” olarak nitelendirilen, insan beyninin yapısı ve işlevinden hareketle oluşturulan yapay sinir ağlarının kullanılmasına dayanan öğrenme tekniğinin uygulamaya konulması etkili olmuştur. Dijital teknolojilerdeki olağanüstü gelişmeler sonucu yapay zeka sistemleri hayatın her alanında yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. O nedenle ABD, Çin ve Avrupa Birliği’nde çıkartılan yasalarla çağımız “Yapay Zeka Çağı” olarak adlandırılmıştır. Yapay zeka sistemlerinin hukukta kullanılması da kaçınılmaz olmuştur. Yapay zekanın hukuk alanında kullanımıyla ilgili dergimizin 363 ve 385. sayılarında iki yazımız yayımlanmıştı. Orada da belirttiğimiz gibi, hukukta yapay zekanın kullanılması karar alma süreçlerinde önem arz etmektedir.  Bu konuda henüz yaygın bir uygulamaya geçilememiştir. ABD, İngiltere, Yeni Zelanda ve Çin’de,  bazı küçük ticari uyuşmazlıklar ve trafik suçlarında yapay zeka sistemleri deneme amaçlı olarak kullanılmış ve uyuşmazlıkların yapay zekayla donatılmış makinalar (Robot Yargıç!) tarafından çözümlenmesi yoluna gidilmiştir. Bu uygulama henüz yaygınlaşmamıştır. Ancak dijital teknolojilerdeki gelişmeler yakın gelecekte yapay zekayla donatılmış robot yargıçların yargısal karar süreçlerinde daha fazla kullanılabilecekleri de öngörülmektedir. Bu durum öğretide bazı tartışmalara yol açmaktadır. Özellikle makinelerin/bilgisayarların hüküm/karar verme noktasında yargı etiği ilkeleri yönüyle yaşanabilecek olumlu/olumsuz durumlar değerlendirilmektedir. Önümüzdeki sayıda bu alandaki değerlendirme ve düşüncelerimizi aktaracağız. Dr. Enver Kumbasar

Sağlıkta yüksek teknoloji - Herkese Bilim Teknoloji

Yapay zeka ile kanser tespiti Araştırmacılar, tümör hücreleri içindeki binlerce genin aktivitesini tahmin edebilen yapay zekâ (YZ) destekli bir hesaplama programı geliştirdiler. Kanser tespiti için pahalı gen testlerinin yerini alabilir. Patologlar, kanserin türünü ve ciddiyetini belirleyebilmek için genellikle tümör biyopsisinden alınan örnekleri mikroskop altında inceliyor. Tümörün büyümesini yönlendiren genomik değişikliklerin belirlenmesi ise tümörden izole edilen RNA’nın genetik dizilimini gerektiriyor ve bu süreç haftalar sürebiliyor. Ayrıca binlerce dolara mal oluyor. Ancak bu düzen değişecek gibi görünüyor. Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden araştırmacılar, yalnızca biyopsinin mikroskopi altındaki görüntülerine dayanarak tümör hücreleri içindeki binlerce genin aktivitesini tahmin edebilen yapay zekâ (YZ) destekli bir hesaplama programı geliştirdi. 16 farklı kanser türüne ait 7.584 kanser biyopsi örneğinden elde edilen veriler kullanılarak geliştirilen araç, ilk aşamada meme kanserindeki genetik varyasyonları tahmin etmek için rutin olarak toplanan biyopsi görüntülerinin kullanılabileceğini gösteriyor. Nature Communications’ta yayımlanan makalenin yazarı olan biyomedikal veri bilimi profesörü Olivier Gevaert, “Bu tür bir teknoloji, hastaların tümörlerindeki gen imzalarını hızlı bir şekilde tanımlamak, klinik karar verme sürecini hızlandırmak ve sağlık sisteminde binlerce dolar tasarruf sağlamak için kullanılabilir,” diyor. Modelin bazı tümör türleri için klinikte faydalı olabilecek düzeye ulaştığını belirten Gevaert, bu teknolojinin meme kanseri için ne kadar yararlı olabileceğini gösterdiklerini, artık bunun tüm kanser türleri için kullanılabileceğini söylüyor ve ekliyor: “Bu daha önce sahip olmadığımız tamamen yeni bir veri kaynağı.” Kaynak: https://scitechdaily.com/stanfords-new-ai-tool-could-replace-costly-cancer-gene-tests/ Yenilikçi yutulabilir kapsüller yolda İlaçları doğrudan bağırsağa ileten kapsüller kalamar ve ahtopotların itici mekanizmalarından esinlenerek geliştirildi Massachusetts Institute of Technology (M.I.T) ve Novo Nordisk araştırmacıları, kalamar ve ahtopotların itici mekanizmalarından esinlenerek yenilikçi bir yutulabilir kapsül geliştirerek dikkatleri üzerlerine çekiyor. İlaçları doğrudan mide duvarına veya sindirim sistemindeki diğer organlara salacak şekilde tasarlanan bu kapsül, genellikle enjeksiyon gerektiren ilaçlara karşı iğnesiz bir alternatif ortaya sunuyor. Yıllardır bu tür ilaçları kapsülleyerek güvenli bir şekilde hedefe ulaştıracak ürünler geliştirmeye odaklanan M.I.T araştırmacıları, kalamar ve ahtapotların kendilerini ileri itmek için kullandığı süreci gözlemleyerek sindirim sisteminin farklı bölümlerini hedef alan iki tip kapsül geliştirmiş durumda. Farklı işlevlere hizmet eden ve biri 80, diğeri 200 mikrolitreye kadar ilaç tutabilen bu kapsüller, iğne kullanımını ortadan kaldırıp olası doku hasarını en aza indirerek alanda yeni bir yaklaşım sunuyor. Araştırmacılar bu yutulabilir kapsüllerin, insülin veya diğer enjeksiyon tedavilerine ihtiyaç duyan hastalar için pratik bir çözüm olduğunu düşünüyor. Bu yaklaşım aynı zamanda keskin nesnelerin nasıl bertaraf edileceğine yönelik büyük bir atık sorununu da ortadan kaldırma potansiyeli taşıyor. Kaynak: https://interestingengineering.com/health/mit-develop-capsule-removes-injections Ameliyat videolarıyla eğitilen robot Johns Hopkins ve Stanford Üniversiteleri’nden oluşan bir ekip, cerrahi prosedürleri doktorlarla aynı beceriyle gerçekleştirebilen bir robot geliştirdi. Bu sayede ilk defa bir robot, insan doktorlarla karşılaştırılabilecek bir beceri seviyesine ulaşmış oldu. Robotu ameliyat videoları kullanarak eğiten araştırmacılar, söz konusu robotun geniş bir cerrahi video arşivinden öğrenmesine olanak tanıyan ve her hareketi programlama ihtiyacını ortadan kaldıran “taklit öğrenme” tekniğinden yararlanmış durumda. Bu teknik, robotların gözlemleyerek öğrenebileceği bir robotik cerrahi sürecine doğru gittiğimize ve bir gün karmaşık ameliyatların insan yardımı olmadan gerçekleştirebileceğine işaret ediyor. Bu yaklaşım, insan kaynaklı tıbbi hataları azaltan ve operasyonlardaki hassasiyeti artıran otonom robotik ameliyatlara doğru önemli bir atılıma karşılık geliyor. “Bu modele sahip olmak gerçekten büyüleyici,” diyen araştırmanın kıdemli yazarı olan Axel Krieger ise bunun tıbbi robot biliminde yeni bir sınıra doğru atılmış önemli bir adım olduğuna inandıklarını belirtiyor. Kaynak: https://interestingengineering.com/health/mit-develop-capsule-removes-injections Dünyanın en hızlı süper bilgisayarı: Nükleer bombaları simüle edecek El Capitan süper bilgisayarının muazzam hesaplama gücü, ABD'nin nükleer caydırıcılığını desteklemek için kullanılacak Kaliforniya'daki Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı (LLNL), herhangi bir süper bilgisayardan daha fazla olan 1.742 exaFLOPS kapasitesine sahip El Capitan'ı üretti. Makine, Enerji Bakanlığı'nın bir kolu olan Ulusal Nükleer Güvenlik İdaresi ile iş birliği içinde inşa edildi. Ajans, nükleer sırların Enerji Bakanlığı'ndan Çin'e sızdırıldığının keşfedilmesinin ardından 2000 yılında kuruldu. Sıkı güvenlik altında nükleer silah bilimi geliştirmeye odaklanıyor El Capitan, fiziksel nükleer testler yapmaya gerek kalmadan ABD nükleer caydırıcılığının etkinliğini garantilemek için gereken muazzam hesaplama gücünü sağlıyor. LLNL, şu ana kadarki en güçlü sistemi olan Sierra'da aylar sürecek olan nükleer patlamaların karmaşık, yüksek çözünürlüklü 3B simülasyonlarının El Capitan'da sadece birkaç saat veya gün içinde yapılacağını iddia ediyor. Kaynak: https://www.newscientist.com/article/2456779-worlds-new-fastest-supercomputer-is-built-to-simulate-nuclear-bombs/ Batuhan Sarıcan / batusarican@gmail.com

Metaverse ve Sağlık: Sanal dünyalarda gerçek tedavi mümkün mü? - Herkese Bilim Teknoloji

Dijital çağın yükselişi, sağlık hizmetlerini yeniden şekillendirirken, metaverse bu dönüşümün en yenilikçi halkası olarak öne çıkmakta. Artırılmış gerçeklik (AR), sanal gerçeklik (VR), yapay zekâ (AI) ve internetin üç boyutlu evrimiyle oluşan bu dijital evren, bireylerin avatarlar aracılığıyla etkileşim kurabildiği, gerçek yaşamın birçok unsurunun sanal ortama taşınabildiği bir yapı. Peki, bu sanal dünya sadece bir teknoloji hayali midir, yoksa sağlık hizmetlerinin gelecekteki temel taşı olabilir mi? Sağlıkta Metaverse Uygulamaları: Teoriden Pratiğe Metaverse, sağlık sektöründe özellikle psikiyatri, fizyoterapi ve tıp eğitimi alanlarında etkili kullanılmaya başlanmıştır. Psikolojik rahatsızlıklarda VR destekli terapiler, bireyleri kontrollü sanal ortamlarda sorunlarıyla yüzleştirerek etkili müdahaleler sunmaktadır. Örneğin, uçuş fobisi yaşayan bir kişi, VR gözlükleriyle simüle edilmiş bir uçuşa çıkarılarak bu korkusunu kontrollü şekilde aşabilir (Maples-Keller et al., 2017). Otizm spektrum bozukluğunda sosyal etkileşim becerileri için geliştirilen sanal senaryolar da önemli gelişmelerdendir. Fizyoterapi alanında ise oyunlaştırılmış VR egzersizleri, hareket kabiliyeti kısıtlı bireylerde motivasyonu ve tedaviye katılımı artırmaktadır. Microsoft’un HoloLens teknolojisiyle geliştirilen uygulamalar, gerçek zamanlı geribildirim sunarak bireye özel tedavi ortamları sağlamaktadır. Tıp eğitiminde metaverse’in dönüştürücü etkisi büyüktür. Öğrenciler, sanal kadavralar üzerinde diseksiyon yapabilir, üç boyutlu anatomi laboratuvarlarında derinlemesine eğitim alabilir (Radianti et al., 2020). Bu simülasyonlar, hata yapma riski olmadan öğrenmeyi mümkün kılarken, acil durum senaryolarında ekip içi iletişim becerilerinin gelişimini de destekler. Uzaktan Sağlık Hizmetleri: Sınırları Aşmak Pandemi süreciyle hız kazanan uzaktan sağlık hizmetleri, metaverse ile daha etkileşimli bir yapıya dönüşmektedir. Artık sadece video konferanslar değil, sanal muayene odalarında avatarlar aracılığıyla gerçekleşen etkileşimler söz konusu. Bu “sanal klinikler”, özellikle psikolojik danışmanlıkta daha samimi ve etkili bir ortam sunmaktadır. ABD merkezli XRHealth platformu, anksiyete ve kronik ağrı gibi rahatsızlıklarda VR tabanlı tedaviler sunarak bu alanda öncülük etmektedir (XRHealth, 2022). Fırsatlar: Erişim, Eğitim ve Kapsayıcılık Metaverse’in sunduğu en büyük avantajlardan biri erişim olanaklarını genişletmesidir. Kırsal bölgelerde ya da hareket kısıtlılığı olan bireylerde, sanal ortamlar sağlık hizmetine ulaşımın önündeki fiziksel engelleri ortadan kaldırır. Örneğin, bir uzman hekime gitmekte zorlanan birey, avatarı aracılığıyla bu hizmete kolayca erişebilir. Ayrıca, sanal ortamlar kişiselleştirilmiş öğrenmeye olanak tanır. Hem öğrenciler hem de hastalar, kendi hızlarında öğrenebilir ya da tedavi sürecine daha aktif katılabilir. Bu esneklik, motivasyonu ve başarıyı artırmaktadır (Mantovani et al., 2003). Zorluklar ve Etik Sınamalar Her teknolojide olduğu gibi, metaverse kullanımında da bazı riskler söz konusudur. Öncelikli mesele veri güvenliğidir. Sanal ortamlarda sağlık bilgileri işlenmekte, depolanmakta ve zaman zaman üçüncü taraflarla paylaşılmaktadır. Bu da mahremiyet ihlalleri gibi etik sorunları gündeme getirmektedir (Lake et al., 2024). Bir diğer önemli nokta ise dijital eşitsizliktir. VR cihazları ve yüksek hızlı internet bağlantısı herkes için ulaşılabilir değildir. Bu durum, metaverse'in sunduğu fırsatların toplumun sadece belirli kesimleriyle sınırlı kalmasına yol açabilir. Ayrıca uzun süreli sanal ortamlarda bulunmanın, özellikle genç bireylerde gerçeklik algısını bozabileceği ve psikolojik sorunlara yol açabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Gelecek Perspektifi: Türkiye ve Dünya Örnekleri Metaverse teknolojileri sağlıkta birçok ülke tarafından aktif biçimde test edilmektedir. Güney Kore, “Metaverse Hospital” projesi ile sağlık hizmetlerini sanal ortama taşımayı hedeflerken; İngiltere’de bazı tıp fakülteleri, sanal cerrahi uygulamalarını eğitim müfredatına entegre etmiştir. Türkiye’de ise VR destekli tıp ve hemşirelik eğitimleri sınırlı bazı kurumlarda başlamıştır. Ancak daha geniş kapsamlı entegrasyon için hem teknoloji yatırımlarına hem de düzenleyici politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO, 2021) dijital sağlık stratejisine göre, bu tür teknolojilerin etkili kullanımı için kapsayıcı, etik ve bilim temelli yaklaşımlar gerekmektedir. Gerçekliğin Sanal Hâli Mümkün mü? Metaverse, sağlık alanında tedavi süreçlerinden eğitime, erişimden psikolojik desteğe kadar çok yönlü çözümler sunan güçlü bir teknolojidir. Ancak bu teknolojinin başarıyla uygulanabilmesi için, insan merkezli tasarım, güvenli altyapı ve etik ilkeler vazgeçilmezdir. Aksi halde, potansiyel fırsatlar, yeni eşitsizlikler ve dijital bağımlılıklar yaratabilir. Sağlıkta metaverse devrimi mümkündür; ama bu devrim, bilimsel akıl ve sosyal sorumlulukla şekillenmelidir. Dr. Öğr. Üyesi Canan Bulut / İKÜ / c.bulut@iku.edu.tr Kaynaklar: Bailenson, J. N. (2018). Experience on Demand: What Virtual Reality Is, How It Works, and What It Can Do. W. W. Norton & Company. Joda, T., Gallucci, G. O., Wismeijer, D., Zitzmann, N. U., & Zembic, A. (2020). Augmented and virtual reality in dental medicine: A systematic review. Computers in Biology and Medicine, 113, 103748. https://doi.org/10.1016/j.compbiomed.2019.103748 Lake, K., McKittrick, A., Desselle, M., Bo, A. P. L., Abayasiri, R. A. M., Fleming, J., ... & Kim, D. D. (2024). Cybersecurity and privacy issues in extended reality health care applications: Scoping review. JMIR XR and Spatial Computing (JMXR), 1(1), e59409. https://doi.org/10.2196/59409 Mantovani, F., Castelnuovo, G., Gaggioli, A., & Riva, G. (2003). Virtual reality training for health-care professionals. CyberPsychology & Behavior, 6(4), 389–395. https://doi.org/10.1089/109493103322278772 Maples-Keller, J. L., Bunnell, B. E., Kim, S. J., & Rothbaum, B. O. (2017). The use of virtual reality technology in the treatment of anxiety and other psychiatric disorders. Harvard Review of Psychiatry, 25(3), 103–113. https://doi.org/10.1097/HRP.0000000000000138 Mystakidis, S. (2022). Metaverse. Encyclopedia, 2(1), 486–497. https://doi.org/10.3390/encyclopedia2010032 Radianti, J., Majchrzak, T. A., Fromm, J., & Wohlgenannt, I. (2020). A systematic review of immersive virtual reality applications for higher education: Design elements, lessons learned, and research agenda. Computers & Education, 147, 103778. https://doi.org/10.1016/j.compedu.2019.103778 World Health Organization. (2021). Global strategy on digital health 2020–2025. https://www.who.int/publications/i/item/9789240020924 XRHealth. (2022). Virtual reality therapy solutions. https://www.xr.health