1. ana sayfa
  2. Herkese Bilim Teknoloji

Herkese Bilim Teknoloji

3816 | Takipçi

Bilim & Teknoloji

Tümünü Gör

İlk primatlar soğuk iklimlerde evrimleşmiş - Herkese Bilim Teknoloji

Yeni bir araştırma, ilk primatların uzun süredir doğum yeri olduğuna inanılan tropikal ormanlarda değil, soğuk iklimlerde evrimleştiğini gösteriyor. Maymunların, kuyruksuz maymunların ve insanların bu ataları, sıcak ve yemyeşil ormanlar yerine, muhtemelen günümüz Kuzey Amerika'sında dondurucu kışlar ve sıcak yazlar olan mevsimsel ortamlara uyum sağlamışlardı. PNAS dergisinde yayımlanan sonuçlar, evrimsel biyolojide uzun süredir var olan bir teoriye meydan okuyor. Bilim insanları, onlarca yıldır primatların tropikal bölgelerde ortaya çıktığını varsayıyordu, ancak yeni kanıtlar, kökenlerinin yaklaşık 66 milyon yıl önce çok daha sert ve soğuk koşullarda yattığını gösteriyor. Reading Üniversitesi'ndeki araştırmacılar, fosil kayıtlarını gelişmiş istatistiksel modellerle birleştirerek, antik yaşam alanlarını yeniden yapılandırdıktan sonra bu sonuca ulaşmışlar.. Dr. Jorge Avaria-Llautureo, primatların tropikal iklimlerde ortaya çıktığı fikrinin yıllardır tartışılmadığını, ancak araştırmalarının farklı bir hikaye sunduğunu söyledi. Bu hayvanların ormanlarda evrimleşmek yerine, aşırı hava değişimlerinin yaşandığı soğuk kuzey bölgelerine adapte olmuş olabileceğini söylüyor. Avaria-Llautureo, antik türlerin değişen ortamlara nasıl tepki verdiğini anlamanın, modern primatların ve hatta insanların günümüzün hızla değişen iklimiyle nasıl başa çıkabileceği konusunda değerli bilgiler sağlayabileceğini de sözlerine ekliyor. Çalışma ayrıca, farklı yaşam alanları arasında hareket etmenin primatların hayatta kalması ve evriminde kritik bir rol oynadığını da vurguluyor. Yerel iklimleri istikrarsızlaştığında uzaklara seyahat edebilen primatların hayatta kalma ve yeni türlere dönüşen yavrular üretme şansı daha yüksekti. Araştırma, tamamen yeni ve istikrarlı ortamlara taşınan bireylerin ortalama yaklaşık 561 kilometre (349 mil) göç ettiğini gösteriyor. Buna karşılık, istikrarsız ancak tanıdık bölgelerde kalan primatlar yalnızca yaklaşık 137 kilometre (85 mil) hareket etmiş. Ekibin ortaya attığı bir diğer şaşırtıcı teori ise ilk primatların, modern ayılara benzer şekilde, kış uykusuna yatarak aşırı kışlardan sağ çıkmış olabileceklerini öne sürüyor. Bazı canlı türleri bugün hala bu taktiği kullanıyor. Örneğin, Madagaskar'daki cüce lemurlar, soğuk aylarda toprağı kazarak derin bir uykuya dalarlar; ısınmak ve enerji tasarrufu yapmak için köklerin ve yaprak katmanlarının altına sığınırlar. Çalışma, ilk primatların evrimsel yolculuklarının çok daha ileri bir aşamasına kadar tropikal yağmur ormanlarına girmedikleri sonucuna varıyor. Adım adım ilerlediler: Soğuk bölgelerden daha ılıman bölgelere, ardından kurak alanlara ve en sonunda şu anda birçoğunun yaşadığı sıcak ve nemli ormanlara. Genellikle ani sıcaklık veya yağış değişimlerinden kaynaklanan bu değişimler, primatları uyum sağlamaya veya yer değiştirmeye zorlayarak yeni türlerin gelişmesine yardımcı oldu. Çalışma, ilk primatların soğuk iklimlerde evrimleştiğini göstererek, insan ve hayvan evriminin hikayesinde önemli bir bölümü yeniden yazıyor. Kaynak: https://www.pnas.org/doi/10.1073/pnas.2423833122

Antarktika üzerinde sessiz iyileşme: Ozon tabakası aslında güçleniyor - Herkese Bilim Teknoloji

Bilim insanları, Antarktika üzerindeki ozon tabakasının iyileşmesinin beklenenden yavaş olduğu yönündeki şüpheleri çürüttü. Yeni araştırma, gözlenen duraklamanın aslında stratosferdeki dev hava dolaşımının (Brewer–Dobson) yavaşlamasından kaynaklandığını ortaya koyuyor. Bulgular, AGU Advances dergisinde yayımlandı. Dünyamızın ozon tabakası, zararlı ultraviyole ışınlarını süzerek hem canlı yaşamı hem de iklimi koruyan görünmez bir kalkan. 1980’lerin sonlarında kloroflorokarbonların (CFC) yasaklanmasıyla birlikte bu tabaka yavaş yavaş iyileşmeye başladı. Ancak Antarktika üzerindeki iyileşme hızı, diğer bölgelerle kıyaslandığında daha zayıf görünüyordu. Bu durum, “Güney Kutbu’nda iyileşme daha mı yavaş?” sorusunu gündeme getirdi. Avusturya Graz Üniversitesi’nden Andrea Steiner’ın da yer aldığı uluslararası bir ekip, bu soruya yanıt aradı. 2020–2022 arasında yapılan uydu ölçümleri, Güney Yarımküre’nin stratosferinde ekim–aralık döneminde hava dolaşımının yavaşladığını gösterdi. Brewer–Dobson adı verilen bu küresel hava akımı, tropiklerden kutuplara ozon ve diğer kimyasal bileşenleri taşımada kritik rol oynuyor. Araştırmaya göre bu yavaşlama, Güney Yarımküre’nin alt tropikal stratosferinde ısınmaya, Antarktika üzerinde ise soğumaya yol açıyor. Böylece, aslında mevcut olan ozon iyileşmesi adeta “görsel olarak maskeleniyor”. Steiner, “Hesaplamalarımız, ozon tabakasının Güney Kutbu’nda da iyileştiğini, ancak bu etkinin hava dolaşımındaki değişim tarafından gölgelendiğini gösteriyor” diyor. Bu bulgular, iklim ve atmosfer dinamiklerinin nasıl iç içe geçtiğini bir kez daha hatırlatıyor: Ozon tabakasındaki iyileşme, yalnızca kimyasal yasakların değil, atmosferin karmaşık hava akımlarının da etkisi altında Kaynak: https://agupubs.onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1029/2025AV001737

Leylekler göç ettikçe öğreniyor - Herkese Bilim Teknoloji

Ağustos ayı, leyleklerin göç zamanıydı ve gökyüzünde hüzünlü bir şölen vardı. Gelin biraz leyleklerin ilginç göçlerinin gizli dinamiğine bakalım… Beyaz leylekler (Ciconia ciconia), yaşlandıkça göç yollarını kısaltıp düzleştiriyor. Genç kuşlar keşif yaparken, yetişkinler hız kazanıyor, ama bunun enerjiye bir maliyeti var. Her ilkbahar ve sonbaharda gökyüzünü süsleyen beyaz leylekler, yalnızca görsel bir şölen sunmuyor; aynı zamanda doğanın en etkileyici seyahat ustaları. Peki, bu kuşlar rotalarını nasıl seçiyor? Wyoming Üniversitesi’nden Ellen Aikens ve ekibi, 2013–2020 yılları arasında Almanya ve Avusturya’daki üreme alanlarından yola çıkan 258 genç leyleği GPS cihazlarıyla izleyerek bu soruya yanıt aradı . 7 yıl süren araştırmada, 40 leyleğin gerçekleştirdiği 301 göç kaydedildi. Analizler, yaşa bağlı iki farklı stratejiyi ortaya koydu: Genç leylekler: Daha esnek, yeni bölgeleri keşfe açık, farklı rotaları deniyor. Çünkü henüz yuva kurma ve eş bulma baskısı taşımıyorlar. Yaşlı leylekler: Daha hızlı uçuyor, rotalarını her yıl biraz daha düzleştiriyor. Bunun nedeni, üreme alanlarına erken ulaşma rekabeti. Kısalan Rotalar, Artan Maliyet Araştırma, olgun kuşların hedeflerine daha çabuk vardığını ancak bunun bedelinin daha yüksek enerji tüketimi olduğunu ortaya koyuyor. Aikens’in ifadesiyle: “Gençken bilgi topluyorlar, çevrelerini tanıyorlar. Yaşlandıkça yollarını optimize ediyorlar. Bu, onların öğrenme süreçlerine işaret ediyor.” Göçte Türkiye’nin Rolü Avrupa’dan Afrika’ya göç eden leyleklerin izlediği iki ana rota var: Batı rotası Cebelitarık’tan geçerken, doğu rotası İstanbul ve Çanakkale Boğazları’nı kullanıyor. Türkiye, yılda yaklaşık 530.000 leyleğin geçtiği en yoğun göç koridoru konumunda . Bu nedenle Kızılırmak Deltası gibi bölgeler, hem kuşların mola noktası hem de bilimsel araştırmalar için kritik gözlem alanları. Kuş Zekâsına Yeni Bakış Bu bulgular, leyleklerin yalnızca içgüdüyle değil, deneyimle de göç etmeyi öğrendiklerini kanıtlıyor. Yıllar içinde rotalarını adım adım geliştiren bu kuşlar, zekâlarının küçümsenmemesi gerektiğini gösteriyor. Kaynak: Max Planck Hayvan Davranışları Enstitüsü, University of Wyoming; Ondokuz Mayıs Üniversitesi Kuş Araştırma Merkezi

Jane Goodall 91 yaşında hayatını kaybetti... - Herkese Bilim Teknoloji

Şempanzelerin davranışlarını anlamamızı sağlayan öncü bilim insanı ve doğa savunucusu Dünya, bilimsel keşifleriyle olduğu kadar çevre mücadelesiyle de iz bırakan Dr. Jane Goodall’ı kaybetti. Goodall, 1 Ekim 2025’te Los Angeles’ta, bir konuşma turu sırasında 91 yaşında aramızdan ayrıldı. Çocukluk hayali gerçeğe dönüştü 1934’te Londra’da doğan Valerie Jane Morris-Goodall'ın en büyük tutkusu hayvanlardı. Çocuk yaşta “Afrika’ya gidip hayvanlarla yaşamak” hayalini dile getirdiğinde çoğu kişi bunu imkansız bulmuştu. Ancak Goodall, 1960 yılında yalnızca bir not defteri ve dürbünle Tanzanya’ya gittiğinde, modern bilim dünyasında kadın araştırmacıların pek kabul görmediği bir dönemde ezber bozdu. Bilime yön veren keşifler Goodall’ın Tanzanya’daki Gombe Ulusal Parkı’nda başlattığı saha araştırmaları, şempanzelerin dünyasına eşi benzeri görülmemiş bir pencere açtı. Şempanzelerin yalnızca içgüdüyle hareket eden canlılar olmadığını, karmaşık sosyal yapılar kurduklarını, dostluk, işbirliği, kıskançlık ve çatışma gibi duygular sergilediklerini gözlemledi. Devrim niteliğindeki en büyük bulgusu, şempanzelerin alet yapıp kullanabildiklerini göstermesiydi. Bu, uzun süre yalnızca “insana özgü” kabul edilen bir özelliğin sınırlarını yıktı. O güne kadar hayvanlara sayılar verilmesi alışkanlıkken, Goodall şempanzelere isimler verdi: David Greybeard, Flo, Goliath… Onları birey olarak tanımlayan bu yaklaşımı, hem bilime hem de hayvanlara bakış açımıza derin bir insani boyut kattı. Mücadele ve küresel etki Goodall, yalnızca bir bilim insanı olarak değil, doğanın yorulmaz savunucusu olarak da hafızalara kazındı. 1977’de kurduğu Jane Goodall Enstitüsü, hem şempanzelerin korunmasında hem de sürdürülebilir kalkınma projelerinde öncü oldu. 1991’de başlattığı Roots & Shoots programı, bugün 100’den fazla ülkede milyonlarca genci çevre için harekete geçirmeye devam ediyor. Hayatı boyunca dünyayı dolaştı, iklim değişikliğine ve yaşam alanı kaybına dikkat çekti. Birleşmiş Milletler kürsüsünden defalarca konuşarak, hem liderlere hem de halka seslendi. Onun mücadelesi, sert uyarılar kadar umut dolu bir mesaj da taşıyordu: “Umut olmadan harekete geçmeyiz; harekete geçmeden de umut olmaz.” Sade bir yaşam, güçlü bir miras Jane Goodall, üniversite diploması olmadan başladığı bilim yolculuğunda dünyanın en saygın primatologlarından biri haline geldi. Çalışmalarında sabrı, merakı ve empatisiyle yeni bir yöntem geliştirdi. Kendini “saha araştırmacısı” olarak tanımlamayı tercih etti ve hayatının son günlerine kadar sahneye çıkıp doğa için konuşmaya devam etti. “Her bireyin bir fark yaratma gücü vardır” sözleri, ardında bıraktığı en güçlü miras olarak hatırlanıyor. Goodall’ın ölümü yalnızca bilim dünyası için değil, doğayla bağını kaybetmek istemeyen herkes için büyük bir kayıp. Ancak bıraktığı iz, yeni kuşaklara yol göstermeyi sürdürecek. Hayatından önemli anlar: 1934 – Londra’da doğdu. Küçük yaşta Afrika’ya gidip hayvanlarla yaşama hayali kurdu. 1957 – Sekreterlik eğitiminin ardından Kenya’ya gitti, ünlü antropolog Louis Leakey ile tanıştı. Leakey, onun bilim dünyasına girmesinde belirleyici rol oynadı. 1960 – Tanzanya’daki Gombe Ulusal Parkı’nda şempanzeler üzerine saha araştırmalarına başladı. Bu çalışmalar, primatoloji tarihinde devrim niteliğindeydi. 1961 – Şempanzelerin alet kullandığını ve sosyal yapılar kurduğunu belgeledi; bu buluş insan tanımını yeniden şekillendirdi. 1965 – Cambridge Üniversitesi’nde doktora derecesi aldı. O dönemde, sahada uzun süreli araştırma yaparak doktora unvanı alan ilk kişilerden biriydi. 1977 – Jane Goodall Enstitüsü’nü kurdu. Şempanzelerin korunması ve doğa savunuculuğunda küresel bir merkez haline geldi. 1986 – Viyana’daki bir konferansta şempanzelerin durumuna dair sunum yaptıktan sonra saha çalışmalarını azaltıp kendini aktivizme adadı. 1991 – Çocuklar ve gençler için çevre bilinci programı Roots & Shoots’u başlattı. Bugün 100’den fazla ülkede aktif. 2002 – Birleşmiş Milletler tarafından Barış Elçisi unvanına layık görüldü. 2019 – Greta Thunberg gibi genç iklim aktivistlerine ilham veren bir figür olarak yeniden gündemin merkezine geldi. 2020’ler – 80’li ve 90’lı yaşlarında dahi konferans turlarına devam etti, iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybına karşı mücadele etti. 1 Ekim 2025 – Los Angeles’ta, konuşma turundayken 91 yaşında hayatını kaybetti.

Teknoloji

Tümünü Gör

Yapay zeka ve yargı etiği - Herkese Bilim Teknoloji

Etik sözcüğü Yunanca “kişilik, karakter” anlamına gelen “ethos” sözcüğünden türemiş olup, doğru davranışlarda bulunmak, iyi bir insan olmak ve insani değerler hakkında düşünme pratiği olarak tanımlanmaktadır. Her ne kadar birbirlerinin yerine kullanılsalar da ahlak ve etik farklı kavramlar olarak değerlendirilebilir. Etik, daha çok felsefenin bir alanı olarak, doğru bir biçimde yaşamaya dair yapılan araştırmaları ve bu alanda geliştirilmiş fikirleri kapsarken; ahlak, toplumsal kabuller, gelenekler, varsayımlar, kurallar ve yasalar üzerine kuruludur (Vikipedi Özgür Ansiklopedi “Etik” maddesi). Yargıda etik ilkeler ise yargıcın davranış ilkeleri olarak isimlendirilmiş, uluslararası belgeler (Bangolar Yargı Etiği İlkeleri) ve ulusal belgelerde (Hakimler ve Savcılar Kurulu, Türk Yargı Etiği Bildirgesi) yer almıştır. Bunlar bağımsızlık, tarafsızlık, dürüstlük, mesleğe yaraşırlık, eşitlik, ehliyet ve özendir. Bu ilkeler bir yargıcın görevini yerine getirirken ve görevi dışında uyması gereken yargısal (etik) ilkelerdir (Prof. Dr. Sibel İNCEOĞLU, Yargıcın Davranış İlkeleri, Beta Yayınları, İstanbul 2008). Bir yargıcın etik davranışlarını belirleyen nitelikleri ise eski hukukta (Mecelle) belirlenmiş olup günümüzde de geçerliliklerini korumaktadır. Buna göre yargıç bilge, hak ve adalet üzerine hükmedebilen, akıllı, zeki, doğru, dürüst, güvenilir, vakarlı, saygın, sağlam, kendine güvenen olmalıdır. Yargıcın, yargılama sürecinde yaptığı iş muhakemedir. Muhkeme, öncelikle zihinsel bir faaliyettir. Bunun için mantık kurallarından ve tecrübeden yararlanılır. Doğru düşünme kurallarına göre gerçeğe ulaşma yollarını gösteren mantığa göre hüküm verme, zihnin doğruyu yanlıştan ayırt etme işlemidir (KUNTER/YENİSEY/NUHOĞLU, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, İstanbul 2009, s.625). Uyuşmazlık konusu olayda (dava), iddia (tez) ve savunmanın (antitez) bütün delilleri, hukuk kurallarıyla birlikte ve hukuka uygun biçimde yargıcın zihninde analize tabi tutulur ve sonuçta bir yargıya (sentez) varılır. Bu sonuç, hüküm ya da karar olarak ortaya çıkar. Burada yargıcın takdir yetkisi devreye girer. Hukukta hiçbir olay (dava) aynı olmadığı gibi, kişi (şikayetçi, sanık, davacı, davalı vb) de aynı değildir. Dolayısıyla yargıcın takdiri  de sonuca (hüküm/karar) etkili olabilecektir. Burada yargıcı bağlayan etik kurallar söz konusudur. Sonuç olarak yargıcın maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla, mantık ve tecrübe kuralları içerisinde, hukuka ve etik ilkelere bağlı olarak yürüttüğü zihinsel faaliyetler muhakeme olarak karşımıza çıkar. Yapay zekanın rolü ne? Yapay zeka (Artificial Intelligence-AI) genel olarak düşünme, anlama, yorumlama ve öğrenme gibi insan zekası ile gerçekleştirilen işlemlerin bilgisayar programları aracılığıyla gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle yapay zeka,  dışardan aldığı verileri yorumlama, bunlardan çıkarım yaparak öğrenme ve öğrendiklerini kullanma yetisine sahip bir sistemdir. Bir çeşit insan zekasını taklit ederek çalışır ve bunu algoritmalarla gerçekleştirir. Son dönemlerde yapay zeka alanındaki gelişmelerin hız kazanması  “derin öğrenme” olarak nitelendirilen, insan beyninin yapısı ve işlevinden hareketle oluşturulan yapay sinir ağlarının kullanılmasına dayanan öğrenme tekniğinin uygulamaya konulması etkili olmuştur. Dijital teknolojilerdeki olağanüstü gelişmeler sonucu yapay zeka sistemleri hayatın her alanında yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. O nedenle ABD, Çin ve Avrupa Birliği’nde çıkartılan yasalarla çağımız “Yapay Zeka Çağı” olarak adlandırılmıştır. Yapay zeka sistemlerinin hukukta kullanılması da kaçınılmaz olmuştur. Yapay zekanın hukuk alanında kullanımıyla ilgili dergimizin 363 ve 385. sayılarında iki yazımız yayımlanmıştı. Orada da belirttiğimiz gibi, hukukta yapay zekanın kullanılması karar alma süreçlerinde önem arz etmektedir.  Bu konuda henüz yaygın bir uygulamaya geçilememiştir. ABD, İngiltere, Yeni Zelanda ve Çin’de,  bazı küçük ticari uyuşmazlıklar ve trafik suçlarında yapay zeka sistemleri deneme amaçlı olarak kullanılmış ve uyuşmazlıkların yapay zekayla donatılmış makinalar (Robot Yargıç!) tarafından çözümlenmesi yoluna gidilmiştir. Bu uygulama henüz yaygınlaşmamıştır. Ancak dijital teknolojilerdeki gelişmeler yakın gelecekte yapay zekayla donatılmış robot yargıçların yargısal karar süreçlerinde daha fazla kullanılabilecekleri de öngörülmektedir. Bu durum öğretide bazı tartışmalara yol açmaktadır. Özellikle makinelerin/bilgisayarların hüküm/karar verme noktasında yargı etiği ilkeleri yönüyle yaşanabilecek olumlu/olumsuz durumlar değerlendirilmektedir. Önümüzdeki sayıda bu alandaki değerlendirme ve düşüncelerimizi aktaracağız. Dr. Enver Kumbasar

Sağlıkta yüksek teknoloji - Herkese Bilim Teknoloji

Yapay zeka ile kanser tespiti Araştırmacılar, tümör hücreleri içindeki binlerce genin aktivitesini tahmin edebilen yapay zekâ (YZ) destekli bir hesaplama programı geliştirdiler. Kanser tespiti için pahalı gen testlerinin yerini alabilir. Patologlar, kanserin türünü ve ciddiyetini belirleyebilmek için genellikle tümör biyopsisinden alınan örnekleri mikroskop altında inceliyor. Tümörün büyümesini yönlendiren genomik değişikliklerin belirlenmesi ise tümörden izole edilen RNA’nın genetik dizilimini gerektiriyor ve bu süreç haftalar sürebiliyor. Ayrıca binlerce dolara mal oluyor. Ancak bu düzen değişecek gibi görünüyor. Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden araştırmacılar, yalnızca biyopsinin mikroskopi altındaki görüntülerine dayanarak tümör hücreleri içindeki binlerce genin aktivitesini tahmin edebilen yapay zekâ (YZ) destekli bir hesaplama programı geliştirdi. 16 farklı kanser türüne ait 7.584 kanser biyopsi örneğinden elde edilen veriler kullanılarak geliştirilen araç, ilk aşamada meme kanserindeki genetik varyasyonları tahmin etmek için rutin olarak toplanan biyopsi görüntülerinin kullanılabileceğini gösteriyor. Nature Communications’ta yayımlanan makalenin yazarı olan biyomedikal veri bilimi profesörü Olivier Gevaert, “Bu tür bir teknoloji, hastaların tümörlerindeki gen imzalarını hızlı bir şekilde tanımlamak, klinik karar verme sürecini hızlandırmak ve sağlık sisteminde binlerce dolar tasarruf sağlamak için kullanılabilir,” diyor. Modelin bazı tümör türleri için klinikte faydalı olabilecek düzeye ulaştığını belirten Gevaert, bu teknolojinin meme kanseri için ne kadar yararlı olabileceğini gösterdiklerini, artık bunun tüm kanser türleri için kullanılabileceğini söylüyor ve ekliyor: “Bu daha önce sahip olmadığımız tamamen yeni bir veri kaynağı.” Kaynak: https://scitechdaily.com/stanfords-new-ai-tool-could-replace-costly-cancer-gene-tests/ Yenilikçi yutulabilir kapsüller yolda İlaçları doğrudan bağırsağa ileten kapsüller kalamar ve ahtopotların itici mekanizmalarından esinlenerek geliştirildi Massachusetts Institute of Technology (M.I.T) ve Novo Nordisk araştırmacıları, kalamar ve ahtopotların itici mekanizmalarından esinlenerek yenilikçi bir yutulabilir kapsül geliştirerek dikkatleri üzerlerine çekiyor. İlaçları doğrudan mide duvarına veya sindirim sistemindeki diğer organlara salacak şekilde tasarlanan bu kapsül, genellikle enjeksiyon gerektiren ilaçlara karşı iğnesiz bir alternatif ortaya sunuyor. Yıllardır bu tür ilaçları kapsülleyerek güvenli bir şekilde hedefe ulaştıracak ürünler geliştirmeye odaklanan M.I.T araştırmacıları, kalamar ve ahtapotların kendilerini ileri itmek için kullandığı süreci gözlemleyerek sindirim sisteminin farklı bölümlerini hedef alan iki tip kapsül geliştirmiş durumda. Farklı işlevlere hizmet eden ve biri 80, diğeri 200 mikrolitreye kadar ilaç tutabilen bu kapsüller, iğne kullanımını ortadan kaldırıp olası doku hasarını en aza indirerek alanda yeni bir yaklaşım sunuyor. Araştırmacılar bu yutulabilir kapsüllerin, insülin veya diğer enjeksiyon tedavilerine ihtiyaç duyan hastalar için pratik bir çözüm olduğunu düşünüyor. Bu yaklaşım aynı zamanda keskin nesnelerin nasıl bertaraf edileceğine yönelik büyük bir atık sorununu da ortadan kaldırma potansiyeli taşıyor. Kaynak: https://interestingengineering.com/health/mit-develop-capsule-removes-injections Ameliyat videolarıyla eğitilen robot Johns Hopkins ve Stanford Üniversiteleri’nden oluşan bir ekip, cerrahi prosedürleri doktorlarla aynı beceriyle gerçekleştirebilen bir robot geliştirdi. Bu sayede ilk defa bir robot, insan doktorlarla karşılaştırılabilecek bir beceri seviyesine ulaşmış oldu. Robotu ameliyat videoları kullanarak eğiten araştırmacılar, söz konusu robotun geniş bir cerrahi video arşivinden öğrenmesine olanak tanıyan ve her hareketi programlama ihtiyacını ortadan kaldıran “taklit öğrenme” tekniğinden yararlanmış durumda. Bu teknik, robotların gözlemleyerek öğrenebileceği bir robotik cerrahi sürecine doğru gittiğimize ve bir gün karmaşık ameliyatların insan yardımı olmadan gerçekleştirebileceğine işaret ediyor. Bu yaklaşım, insan kaynaklı tıbbi hataları azaltan ve operasyonlardaki hassasiyeti artıran otonom robotik ameliyatlara doğru önemli bir atılıma karşılık geliyor. “Bu modele sahip olmak gerçekten büyüleyici,” diyen araştırmanın kıdemli yazarı olan Axel Krieger ise bunun tıbbi robot biliminde yeni bir sınıra doğru atılmış önemli bir adım olduğuna inandıklarını belirtiyor. Kaynak: https://interestingengineering.com/health/mit-develop-capsule-removes-injections Dünyanın en hızlı süper bilgisayarı: Nükleer bombaları simüle edecek El Capitan süper bilgisayarının muazzam hesaplama gücü, ABD'nin nükleer caydırıcılığını desteklemek için kullanılacak Kaliforniya'daki Lawrence Livermore Ulusal Laboratuvarı (LLNL), herhangi bir süper bilgisayardan daha fazla olan 1.742 exaFLOPS kapasitesine sahip El Capitan'ı üretti. Makine, Enerji Bakanlığı'nın bir kolu olan Ulusal Nükleer Güvenlik İdaresi ile iş birliği içinde inşa edildi. Ajans, nükleer sırların Enerji Bakanlığı'ndan Çin'e sızdırıldığının keşfedilmesinin ardından 2000 yılında kuruldu. Sıkı güvenlik altında nükleer silah bilimi geliştirmeye odaklanıyor El Capitan, fiziksel nükleer testler yapmaya gerek kalmadan ABD nükleer caydırıcılığının etkinliğini garantilemek için gereken muazzam hesaplama gücünü sağlıyor. LLNL, şu ana kadarki en güçlü sistemi olan Sierra'da aylar sürecek olan nükleer patlamaların karmaşık, yüksek çözünürlüklü 3B simülasyonlarının El Capitan'da sadece birkaç saat veya gün içinde yapılacağını iddia ediyor. Kaynak: https://www.newscientist.com/article/2456779-worlds-new-fastest-supercomputer-is-built-to-simulate-nuclear-bombs/ Batuhan Sarıcan / batusarican@gmail.com

Metaverse ve Sağlık: Sanal dünyalarda gerçek tedavi mümkün mü? - Herkese Bilim Teknoloji

Dijital çağın yükselişi, sağlık hizmetlerini yeniden şekillendirirken, metaverse bu dönüşümün en yenilikçi halkası olarak öne çıkmakta. Artırılmış gerçeklik (AR), sanal gerçeklik (VR), yapay zekâ (AI) ve internetin üç boyutlu evrimiyle oluşan bu dijital evren, bireylerin avatarlar aracılığıyla etkileşim kurabildiği, gerçek yaşamın birçok unsurunun sanal ortama taşınabildiği bir yapı. Peki, bu sanal dünya sadece bir teknoloji hayali midir, yoksa sağlık hizmetlerinin gelecekteki temel taşı olabilir mi? Sağlıkta Metaverse Uygulamaları: Teoriden Pratiğe Metaverse, sağlık sektöründe özellikle psikiyatri, fizyoterapi ve tıp eğitimi alanlarında etkili kullanılmaya başlanmıştır. Psikolojik rahatsızlıklarda VR destekli terapiler, bireyleri kontrollü sanal ortamlarda sorunlarıyla yüzleştirerek etkili müdahaleler sunmaktadır. Örneğin, uçuş fobisi yaşayan bir kişi, VR gözlükleriyle simüle edilmiş bir uçuşa çıkarılarak bu korkusunu kontrollü şekilde aşabilir (Maples-Keller et al., 2017). Otizm spektrum bozukluğunda sosyal etkileşim becerileri için geliştirilen sanal senaryolar da önemli gelişmelerdendir. Fizyoterapi alanında ise oyunlaştırılmış VR egzersizleri, hareket kabiliyeti kısıtlı bireylerde motivasyonu ve tedaviye katılımı artırmaktadır. Microsoft’un HoloLens teknolojisiyle geliştirilen uygulamalar, gerçek zamanlı geribildirim sunarak bireye özel tedavi ortamları sağlamaktadır. Tıp eğitiminde metaverse’in dönüştürücü etkisi büyüktür. Öğrenciler, sanal kadavralar üzerinde diseksiyon yapabilir, üç boyutlu anatomi laboratuvarlarında derinlemesine eğitim alabilir (Radianti et al., 2020). Bu simülasyonlar, hata yapma riski olmadan öğrenmeyi mümkün kılarken, acil durum senaryolarında ekip içi iletişim becerilerinin gelişimini de destekler. Uzaktan Sağlık Hizmetleri: Sınırları Aşmak Pandemi süreciyle hız kazanan uzaktan sağlık hizmetleri, metaverse ile daha etkileşimli bir yapıya dönüşmektedir. Artık sadece video konferanslar değil, sanal muayene odalarında avatarlar aracılığıyla gerçekleşen etkileşimler söz konusu. Bu “sanal klinikler”, özellikle psikolojik danışmanlıkta daha samimi ve etkili bir ortam sunmaktadır. ABD merkezli XRHealth platformu, anksiyete ve kronik ağrı gibi rahatsızlıklarda VR tabanlı tedaviler sunarak bu alanda öncülük etmektedir (XRHealth, 2022). Fırsatlar: Erişim, Eğitim ve Kapsayıcılık Metaverse’in sunduğu en büyük avantajlardan biri erişim olanaklarını genişletmesidir. Kırsal bölgelerde ya da hareket kısıtlılığı olan bireylerde, sanal ortamlar sağlık hizmetine ulaşımın önündeki fiziksel engelleri ortadan kaldırır. Örneğin, bir uzman hekime gitmekte zorlanan birey, avatarı aracılığıyla bu hizmete kolayca erişebilir. Ayrıca, sanal ortamlar kişiselleştirilmiş öğrenmeye olanak tanır. Hem öğrenciler hem de hastalar, kendi hızlarında öğrenebilir ya da tedavi sürecine daha aktif katılabilir. Bu esneklik, motivasyonu ve başarıyı artırmaktadır (Mantovani et al., 2003). Zorluklar ve Etik Sınamalar Her teknolojide olduğu gibi, metaverse kullanımında da bazı riskler söz konusudur. Öncelikli mesele veri güvenliğidir. Sanal ortamlarda sağlık bilgileri işlenmekte, depolanmakta ve zaman zaman üçüncü taraflarla paylaşılmaktadır. Bu da mahremiyet ihlalleri gibi etik sorunları gündeme getirmektedir (Lake et al., 2024). Bir diğer önemli nokta ise dijital eşitsizliktir. VR cihazları ve yüksek hızlı internet bağlantısı herkes için ulaşılabilir değildir. Bu durum, metaverse'in sunduğu fırsatların toplumun sadece belirli kesimleriyle sınırlı kalmasına yol açabilir. Ayrıca uzun süreli sanal ortamlarda bulunmanın, özellikle genç bireylerde gerçeklik algısını bozabileceği ve psikolojik sorunlara yol açabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Gelecek Perspektifi: Türkiye ve Dünya Örnekleri Metaverse teknolojileri sağlıkta birçok ülke tarafından aktif biçimde test edilmektedir. Güney Kore, “Metaverse Hospital” projesi ile sağlık hizmetlerini sanal ortama taşımayı hedeflerken; İngiltere’de bazı tıp fakülteleri, sanal cerrahi uygulamalarını eğitim müfredatına entegre etmiştir. Türkiye’de ise VR destekli tıp ve hemşirelik eğitimleri sınırlı bazı kurumlarda başlamıştır. Ancak daha geniş kapsamlı entegrasyon için hem teknoloji yatırımlarına hem de düzenleyici politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO, 2021) dijital sağlık stratejisine göre, bu tür teknolojilerin etkili kullanımı için kapsayıcı, etik ve bilim temelli yaklaşımlar gerekmektedir. Gerçekliğin Sanal Hâli Mümkün mü? Metaverse, sağlık alanında tedavi süreçlerinden eğitime, erişimden psikolojik desteğe kadar çok yönlü çözümler sunan güçlü bir teknolojidir. Ancak bu teknolojinin başarıyla uygulanabilmesi için, insan merkezli tasarım, güvenli altyapı ve etik ilkeler vazgeçilmezdir. Aksi halde, potansiyel fırsatlar, yeni eşitsizlikler ve dijital bağımlılıklar yaratabilir. Sağlıkta metaverse devrimi mümkündür; ama bu devrim, bilimsel akıl ve sosyal sorumlulukla şekillenmelidir. Dr. Öğr. Üyesi Canan Bulut / İKÜ / c.bulut@iku.edu.tr Kaynaklar: Bailenson, J. N. (2018). Experience on Demand: What Virtual Reality Is, How It Works, and What It Can Do. W. W. Norton & Company. Joda, T., Gallucci, G. O., Wismeijer, D., Zitzmann, N. U., & Zembic, A. (2020). Augmented and virtual reality in dental medicine: A systematic review. Computers in Biology and Medicine, 113, 103748. https://doi.org/10.1016/j.compbiomed.2019.103748 Lake, K., McKittrick, A., Desselle, M., Bo, A. P. L., Abayasiri, R. A. M., Fleming, J., ... & Kim, D. D. (2024). Cybersecurity and privacy issues in extended reality health care applications: Scoping review. JMIR XR and Spatial Computing (JMXR), 1(1), e59409. https://doi.org/10.2196/59409 Mantovani, F., Castelnuovo, G., Gaggioli, A., & Riva, G. (2003). Virtual reality training for health-care professionals. CyberPsychology & Behavior, 6(4), 389–395. https://doi.org/10.1089/109493103322278772 Maples-Keller, J. L., Bunnell, B. E., Kim, S. J., & Rothbaum, B. O. (2017). The use of virtual reality technology in the treatment of anxiety and other psychiatric disorders. Harvard Review of Psychiatry, 25(3), 103–113. https://doi.org/10.1097/HRP.0000000000000138 Mystakidis, S. (2022). Metaverse. Encyclopedia, 2(1), 486–497. https://doi.org/10.3390/encyclopedia2010032 Radianti, J., Majchrzak, T. A., Fromm, J., & Wohlgenannt, I. (2020). A systematic review of immersive virtual reality applications for higher education: Design elements, lessons learned, and research agenda. Computers & Education, 147, 103778. https://doi.org/10.1016/j.compedu.2019.103778 World Health Organization. (2021). Global strategy on digital health 2020–2025. https://www.who.int/publications/i/item/9789240020924 XRHealth. (2022). Virtual reality therapy solutions. https://www.xr.health